İnsanların birbirinden öğrenmesi konusuna ilk dikkat çeken John Dewey olmuştur(Field,2001).Vygotsky’nin yaşam boyu gelişim sürecine göre bu sosyal etkileşim ve sosyal öğrenmeye bağlıdır(Riddle,1999).

Sosyal öğrenme kuramına büyük katkıları olan Albert Bandura’dır. İnsan davranışlarını anlayabilmek için bireyi ve çevresini göz önünde bulundurmak gerekir. Bireyden kasıt geçmişi, tecrübeleri, düşünceleri vs. Sosyal öğrenme kuramı, insan davranışlarının bilişsel, davranışsal ve çevresel faktörlerin karşılıklı etkileşimi ile gerçekleştiğini savunmaktadır. Her şey birbiri ile etkileşim halindedir. Bireyin davranışı ve davranışının sonucu yalnızca bireye ait değildir. Birey toplum içindedir, sosyal bir varlıktır ve içinde bulunduğu sosyal ortamdan öğrenir. Yani bireyin davranışının sonucunu yalnızca ona yüklemek çok büyük bir hata olacaktır.

Sosyal öğrenmede gözlemleyerek öğrenme söz konusudur. Birey gözlemleyerek öğrenir, bu konuda pekiştireçler de çok önemlidir, sosyal pekiştireçler. Mesela kitap okumayı sevmeyen bir çocuğa kitap okumayı sosyal öğrenmeyle bunu da sosyal pekiştireçlerle öğretebiliriz.

Geçen günlerde incelediğimiz bir vakada iki çocuklu bir ailemiz var. Anne önceden bir işte çalışıyordu fakat işten ayrıldı. Gariptir ki anne evde, işte çalıştığından daha çok yoruluyor. Oğlu çok dağınık, sürekli oğlunun döktüklerini topluyor, ödevlerine yardım ediyor. Çocuk okuldan geliyor çantasını atıyor, ceketini mutfağa atıyor, kıyafetleri bir yerde kitapları ayrı bir yerde, doğal olarak da bir şey aradığı zaman bulamıyor. Anne öyle yoruluyor ki oğlu için düşünmeye başlıyor. Sizce ne yapmalı? Hatırlarsanız önceki yazımda da bahsettiğim “ailede değer eğitiminin önemi” konusu burada dikkat çekiyor. Kadın düşünüyor, oğlu sorumluluk sahibi değil, çok dağınık ve umursamaz. Burada da hemen sosyal öğrenme devreye giriyor. Çocuk sorumluluk sahibi değil çünkü anne ödevlerinin hepsini kendisi yapıyor, çocuğun sorumluluk alacağı bir durum yok. Çocuk çok dağınık çünkü babasından ne görürse onu yapıyor. Baba da aynı şekilde eve gelince ceketini koltuğa atıyor, çoraplarını çıkarıp birini bir yere, diğer eşini başka bir yere atıyor. Çocuk ne görürse onu yapıyor aslında, ödevlerini yapmıyor çünkü yapacak biri zaten var. Şuna da değineyim annenin evdeyken, işte çalıştığından daha yorgun olmasının nedeni de daha çok sorumluluğu olması. Çünkü her şey onun üzerinde, iş bölümü yok, paylaşma yok, evin diğer üyelerinin sorumluluğu yok.

Hepimiz çocuklarımız sorumluluk sahibi olsun, kendi ayakları üzerinde dursun, kendi fikrini özgürce söylesin isteriz ama çocuğumuzun ödevini biz yaparız, konuşacak olduğunda susturmaya çalışırız, kaşığı eline vermek yerine döker diye ha bire biz ağzına tıkıştırırız. Böyle olduğunda sosyal öğrenmeyle çocuğumuz ne görürse onu yapıyor, bazı davranışlarımızla onu pekiştiriyoruz bile.

Sosyal öğrenme hayatımızın her alanında vardır, çünkü insan sosyal bir varlıktır. Örneğin küçük kız çocuğunun makyaj yapmaya çalışması annesini makyaj yaparken gördüğü içindir, onu model alır.

Bu konuda bir de Albert Bandura’nın yapmış olduğu “Bobo Doll” deneyi vardır. Bobo doll aslında hepimizin bildiği hacıyatmazdır. Deneyde hacıyatmazlar kullanılıyor, deney çocuklar üzerine uygulanıyor. Deneye katılan çocuklar üç gruba ayrılıyor. İlk gruba oyuncağa agresif davranış sergileyip, zarar veren yetişkinler izletiliyor. İkinci gruba oyuncağa sevgi gösterip iyi davranışlar sergileyen yetişkinler izletiliyor. Üçüncü grup ise kontrol grubu oluyor ve hiçbir şey izletilmiyor. Çocuklar oyuncaklarla yalnız kaldıklarında ne izledilerse aynı davranışı hacıyatmazlara sergiledikleri görülüyor. Deney bizlere sosyal öğrenmenin varlığını ve nasıl gerçekleştiğini gösteriyor ayrıca önemini de ortaya koyuyor.

Unutmayalım bizlerde birer sosyal varlığız, geleceğimizin yetişkini olacak çocuklarımıza bu bilinçle rol model olalım.