Ankara’dan çıkan tren ile yemyeşil bir ova içerisinde hızla ilerliyorsunuz, Karaman’ı hayal edip ne kadar doğru bir karar verdiğinizi, tarih, kültür ve hoşgörü merkezine yaptığınız bu gezinin ne kadar yerinde olduğunu düşünürken, bakmışsınız ki Konya Tren Gar’ına gelmişsiniz.
Çok kısa süren transfer ile Karaman’a götürecek Tren’deki yerinizi almanız, bu duygu ve düşüncelerinizi aksatmamış, aksine daha da yoğunlaşmasını sağlamıştır.
Çünkü; Karaman’a daha da yakınsınız artık.
Uçsuz, bucaksız bir ovada, kendinizi yeşilin tüm tonlarının bulunduğu bir ressam paletinde hissederken, çalışan yağmurlamaların toprakla buluşması ile oluşan o nefis koku, açık olan pencereden parfüm gibi geliyordu burnunuza.
Kim bilir bu topraklar ne olaylara tanıklık etmiştir diye düşünürken, dışarıda gördüğünüz bir yön tabelası, sizin heyecanınızı daha da arttırıyor, bu toprakların önemini bir kez daha anımsamanızı sağlıyordu. Bulunduğunuz topraklar, insanlığın bilinen en eski yerleşkelerinden olan ”Çatalhöyük’e” sadece 1 Km idi.
Çatalhöyük heyecanı geçmeden, karşınızdaki manzara kalp atışlarınızı yeniden hızlandıracak, geliş amacınıza ne kadar yaklaştığınızı, Karaman topraklarına artık girdiğinizi gösterecekti. Engin Deniz gibi düşündüğümüz yemyeşil ovanın ortasında bir ada gibi yükseliveren o muhteşem dağ ”Karadağ” görünmüştü. Bölge tarihinde önemli rol oynayan, yerleşim birimlerini bağrında ve çevresinde toplayan bu volkanik dağ, eski azameti ile dimdik karşınızda ”açık hava müzemize hoş geldiniz” derecesine, sizleri karşılıyordu.
Karaman’a gelmiştiniz artık.
Hicaz Demiryolu Projesi kapsamında Alman firması tarafından yapılan ve gördüğünüzde tanıdık gelen mimari yapısı ile mütevazi Gar binasına gelmeniz, çok uzun sürmeyecektir. Karaman Hakkı’nda ki ilk izleniminiz ise şirinliği ve Gar’ın hemen önünde ki gurbetçi heykeli olacaktır. Bu heykel de, Karaman’ın yurt dışında ki işçilerinin yoğunluğunu sizlere aktaracak, kentin sosyal yapısı Hakkı’nda sizlere ilk bilgileri verecektir.
Artık, Karaman için düşündüğünüz gezi planını uygulama zamanı gelmiştir. İlk geziniz çok merak ettiğiniz Karadağ olacak, girişte sizi böbürlenerek karşılayan bu volkanik Dağ’ı tüm gizemi ve güzelliği ile çözmeye çalışmak olacaktır.
Etrafında bulunan yüzlerce höyük, bizlere bu böbürlenmenin haklı olduğunu gösterip, eski insanların bu bölgeyi seçmelerindeki haklılığı gözler önüne serecektir.
Karadağ’ın içine girdiğiniz zaman ise değişik uygarlıkların izlerini görecek, onların bu bölgeyi seçme nedenleri olan, “kale gibi güvenilir olmasının getirdiği avantajı mahallinde gözlemleme olanağı bulacaksınız. En önemlilerini Hitit, Roma ve Bizans uygarlıklarının oluşturduğu kalıtların, tüm dağa dağıldığını görmeniz sizi şaşırtmayacaktır.
Üç tepenin de birbirine baktığını, sanki birbirlerine göz kulak olduğunu görüyor ve merak ediyorsunuz acaba ne var bu tepelerde?
Ve, teker teker çıkıyorsunuz; Başdağ adı ile anılan tepede muhteşem bir Roma Havuzu ve dağ üzerinde bulunan askeri tesislerin güvenliğini sağlayan Kale yıkıntılarını görüyorsunuz.
İkinci tepe ise Kızıldağ. Adını Kaya renginin kırmızı olmasından aldığını, çıkar çıkmaz anlıyorsunuz. Sizi bu tepede, muhteşem bir manzara eşliğinde, muhteşem bir Hitit Kitabesi bekliyor.
Üçüncüsü ise, ulaşımı en kolay olan Mahalaç Tepesi’ne çıkıyorsunuz.
Dört tarafınıza dönüyorsunuz her tarafınız ova ve değişik renklerle ayrılmış şekil şekil tarlalar. Tepe içerisinde ise,yıkık da olsa tüm azameti ile Mahalaç Kilise’si. Biraz daha kuzeyinde ise, Arzava adlı yarı bağımsız bir Hitit Devleti’nin kralı Kral Hartapus’a ait harika bir kitabeyi görmeniz mümkün oluyor.
Tepeden inerken, Yanardağ krateri içerisinde ki yolculuğunuzda ise doğanın tüm güzellikleri görebilecek, yaban hayvanlarına temas derecesinde yaklaşabileceksiniz.
Bize dokunmayın, burada bizlerin keyfi yerinde der gibi bakan Yaban Koyunları’nı izleyebileceksiniz.
Birde ,biz buraların efendileriyiz diyen Yılkı Atları’nı ..
Kraterden yavaşça aşağıya inerken, karşınıza Değle dikiliveriyor, İçerisinde darphaneleri. Kiliseleri ve her türlü yaşam ünitelerinin bulunduğu,tipik bir Bizans Kenti. Biraz daha yol katettiğiniz zaman ise Madenşehri’ne gelecek, o muhteşem Kilise’yi, görmeden gitmediğiniz için kendinize teşekkür edeceksiniz.
Yalnız bir konu sizi araştırmaya itecek.
Bütün bu yapıların ve yaşam alanlarının oluşması ile Hristiyan’lığın yayılma tarihinin eşleşmesini merak ederek elinizdeki notlara bakacak ve karşınıza Aziz Paulos ile Barnabas’ın çıktığını göreceksiniz. Onların,M.S. 49-51-52 Yıllarında ,Karaman’ın kuzey doğusunda bulunan Derbe kentine yaptıkları ziyareti ve buraya gelmeden önce gittikleri yerlerde gördükleri şiddeti okuyacaksınız. Derbe’de gördükleri ilgi, sevgi ve hoşgörü sonrası, Karadağ’da ki dini yapılaşmaların ve çalışmaların başladığını öğreneceksiniz.
Artık, adı sevgi ve hoşgörü ile anılan kişilerin yaşadığı şehre, Karaman’a gidiyorsunuz.
Karaman’ın,”Ne Olursan Ol, Yine Gel” diyen Mevlana’nın, bebek iken yerleştikleri kent olduğunu, ilk gençlik yıllarına kadar yaşamını burada sürdürdüğünü öğrenecek ve tüm ailesinin kabirlerinin bulunduğu Mader-İ Mevlana Camii’ni ziyaret edeceksiniz.
“Sevelim Sevilelim, Dünya Kimseye Kalmaz” dizeleri ile tüm Dünya’ya sevgi güvercinlerini uçuran Yunus Emre’nin doğup, çocukluğunu geçirdiği evin Karaman’ın İbrala Köyü’nde bulunan İsmail Hacı Tekkesi olduğunu duyacak, ziyaret için can atacaksınız. Ayrıca Kirişçi Mahallesi’nde bulunan Yunus Emre Camii bitişiğinde ki türbede Yunus Emre’nin sandukasını da görecek, şimdiye kadar duyduklarınızı bir kez daha düşüneceksiniz.
“Bu Günden Sonra, Divan Da, Dergah Da ,Bargah Da, Türkçe’den Başka Dil Kullanılmayacaktır” diyerek,Karaman’ı Türkçe’nin Başkent’i ilan eden Karamanoğlu Mehmet Bey ve Karamanoğul’ları, 1466 yılına kadar hakimiyetlerini devam ettirmişlerdir. Uzun süren egemenlikten sonra, çok büyük bir yıkım ile Osmanlı’ların eline geçen Karaman’da, ayakta kalıp günümüze kadar gelen Karamanoğlu eserlerini gördüğünüzde hayrete düşerek, Nasıl yapmışlar diyeceksiniz.
Karaman Kalesi’nde başlayan geziniz, Hatuniye Medresesi, İmaret Camii gibi Karamanoğlu eserleri ile devam edecek, Karaman Müze’sini de gezdikten sonra, bu beldeye hayranlığınız bir kez daha artacaktır.
Gezinizin son durağı, Taşkale olacak. Bizans Dönemi Kaya yerleşkelerinin bulunduğu Manazan Mağaraları’nı, hala faal olan kayalara oyulmuş Doğal Tahıl Ambarları’nı ve çok güzel görüntülerin bir araya toplandığı İncesu Mağarası’nı görmeniz, sizlere mutluluk verecektir.
Ama Taşkale’de duyacağınız en büyük mutluluk, Ulu Önderimiz M.Kemal Atatürk’ün Ata Yurdunu ziyaret etmeniz olacaktır.
RIZA DURU