Suriye’de Esad rejiminin düşmesi, sadece ülke içinde değil, bölgesel dengelerde de derin etkiler yaratacaktır. Bu durum, başta Türkiye olmak üzere bölgedeki tüm ülkelerin güvenlik, siyasi ve ekonomik çıkarlarını yeniden şekillendirecek gelişmelere yol açabilir. Esad rejiminin çökmesiyle ortaya çıkacak otorite boşluğu, Suriye içinde farklı grupların güç mücadelesini hızlandırabilir. Aynı zamanda, bölgedeki büyük güçlerin etkileri ve politikaları da yeni bir çerçeve kazanacaktır.

Bu durumlar karşısında hangi etkiler ortaya çıkabilir, nelere dikkat edilmelidir.

Suriye’de Esad rejiminin düşmesi, bölgedeki dengeleri derinden etkileyecek ve bu durum Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilere de yansıyacaktır. İsrail, rejimin çöküşünü İran’ın bölgede zayıflaması açısından bir fırsat olarak görebilir ve bu boşluğu doldurmak için daha aktif bir politika izleyebilir. Ancak bu süreçte İsrail’in, Türkiye’nin bölgesel güvenlik ve çıkarlarını tehdit edebilecek adımlar atma olasılığı da göz ardı edilmemelidir. Türkiye, bu olasılıklara karşı hazırlıklı olmalı ve proaktif bir strateji geliştirmelidir.

İsrail’in, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG gibi gruplara verdiği destek, Türkiye açısından en büyük tehditlerden biridir. İsrail’in PYD/YPG ile yakın ilişkiler kurarak bölgede bu grupların kontrolünde bir yapı oluşturulmasını desteklemesi muhtemeldir. Böyle bir gelişme, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve sınır güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturacaktır. Türkiye, bu durumu engellemek için sahada güçlü bir askeri varlık göstermeli ve uluslararası alanda PYD/YPG kontrolündeki bir yapının bölge istikrarını bozacağını vurgulayan etkili bir diplomasi yürütmelidir.

Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti de Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde önemli bir gerilim kaynağı olacaktır. İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile işbirliğini derinleştirerek, Türkiye’yi bölgedeki enerji denkleminin dışında bırakmaya çalışabilir. Bu çerçevede Türkiye, deniz yetki alanlarını korumak için askeri ve diplomatik gücünü artırmalı, aynı zamanda bölgedeki diğer aktörlerle (örneğin Mısır veya Lübnan) enerji işbirliği fırsatlarını değerlendirmelidir. Ayrıca Libya ile yapılan deniz yetki alanı mutabakatının etkin şekilde uygulanması, Türkiye’nin elini güçlendirecektir.

İsrail’in askeri ve istihbarat alanındaki üstünlüğü de Türkiye için dolaylı bir tehdit oluşturabilir. İsrail’in teknolojik gücü ve bölgedeki müttefikleriyle geliştirdiği işbirliği, Türkiye’ye karşı hamlelerin zeminini oluşturabilir. Türkiye, bu durumu dengelemek için savunma sanayisini güçlendirmeye devam etmeli, kendi teknolojik altyapısını geliştirerek dışa bağımlılığı azaltmalıdır. Özellikle Suriye ve Doğu Akdeniz’de etkili bir istihbarat ağı oluşturulmalı ve saha hâkimiyeti artırılmalıdır.

Bununla birlikte Türkiye, İsrail ile ilişkilerinde gerilimleri tırmandırmaktan kaçınarak dengeli bir politika izlemelidir. Diplomatik kanallar açık tutulmalı, ancak Türkiye’nin çıkarlarına zarar verebilecek adımlara karşı kararlı bir duruş sergilenmelidir. Özellikle İsrail’in PYD/YPG’ye desteği ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri yakından takip edilmeli ve bu konularda uluslararası toplum nezdinde girişimlerde bulunulmalıdır.

Sonuç olarak, Suriye’de Esad rejiminin düşmesi durumunda İsrail’in bölgedeki etkisi artabilir ve bu durum Türkiye’nin güvenlik ve çıkarlarını tehdit edebilir. Türkiye, bu tehditleri bertaraf etmek için sahada güçlü bir askeri varlık göstermeli, diplomatik girişimlerini artırmalı ve enerji rekabetinde etkin bir strateji izlemelidir. Aynı zamanda savunma ve istihbarat kapasitesini güçlendirerek, İsrail’in bölgede Türkiye’ye karşı denge oluşturma çabalarına karşı caydırıcı bir pozisyon almalıdır. Bu süreçte dikkatli ve kararlı bir politika izlenmesi, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını koruması açısından hayati öneme sahiptir.