2021, kadim medeniyetimizin mayalayıcı isimlerinin doğum veya vefatlarının yıldönümü münasebetiyle hatırlandığı bir yıl oldu. Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evren, Anadolu’nun edebî fethini gerçekleştiren Yunus Emre ile onun kilidini Tapduk’a emanet eden Hacı Bektaş Veli; UNESCO tarafından geçtiğimiz senenin anma ve kutlama programları arasına alınmıştı. Kültür ve medeniyetimizin zenginliğini, köklerimizin derinliğini yansıtan bu kabuller ülkemizce de özel yıl kategorisine dâhil edilmişti. Ayrıca Cumhurbaşkanlığımız UNESCO’nun kararına, Yunus isminin bir mütemmimi olan “Türkçe” kelimesini de ekleyerek yılı daha anlamlı hâle getirmişti.

Bu kararlar, senenin Yunus Emre ve Türkçe yönüyle bereketli geçmesine vesile oldu. Yıl münasebetiyle kurum ve kuruluşlar çeşitli etkinliklere imza attılar. Bilgi şölenleri, konferanslar, yarışmalar düzenlendi. Kitaplar yazıldı, özel sayılar çıkarıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Yayınları arasından çıkan Yunus Emre Divanı’nın Vatikan Nüshası da seneye renk kattı. Ülke genelinde, bilhassa şairin görklü adıyla anılan şehirlerde 2021’in ilk aylarında başlayan hareketlilik bugünlere kadar sürdü.

Ülkemizde mesaisini dile hasreden birçok araştırmacının yanında resmî veya tüzel kişiliğe sahip kurumlar da bulunuyor. Türk Dil Kurumu (TDK), herkesin aklına gelen ilk yer. Türkiye Yazarlar Birliği (TYB), Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) bu bapta isimleri sayılması gereken kurumların başında geliyor. İşte bu güzide müesseselerden TYB, YEE ve TDED’nin Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesiyle (ASBÜ) müştereken 26-27 Kasım 2021’de tertip ettiği Türkçe Şûrası; dilimizin sorunlarıyla yüzleşildiği, ezber bozan müzakerelerin yapıldığı bir toplantı olmuştu. Şûra; gayesi, muhtevası ve düzenleniş biçimiyle yıl içinde icra edilen tüm programlardan ayrılmıştı.

Burada okunan bildiriler, hem ilgili mercilere ulaştırmak hem de “tarihe not düşmek” amacıyla ASBÜ tarafından kitaplaştırıldı. Fakat bu eser; yapılan konuşmaların metinlerini içermiyor sadece. Sunumların ve geniş katılımlı müzakerelerin özü mahiyetinde hazırlanan Şûra Sonuç Bildirgesi ve Raporu da kitabın ilk sayfalarında araştırmacıların dikkatine sunuluyor.

Kitaptaki yazıların hepsi önemli bilgiler içeriyor. Ancak sonuç bildirgesi ile rapor; satır satır okunması, üzerinde düşünülmesi gereken metinler olarak öne çıkıyor. 12 başlıkta özetlenen raporun ilk cümleleri Şûra’nın gayesini açıkça ortaya koyuyor: “Kültür bilgiyle, bilgi dille inşa edilir. Güçlü kültür için güçlü bilgiye, güçlü bilgi içinse güçlü bir dile ihtiyaç vardır. Köklü bir tarihe, zengin bir kelime dağarcığına ve yaygın bir kullanım coğrafyasına sahip olan Türkçe, bu kıstaslar bakımından güçlü bir dildir. Ancak onun yaşayan hafızasına ve tarihî sürekliliğine müdahale, önce dili, sonra bilgiyi ve nihayetinde kültürü tahrip emiştir.” (s. 13)

Dil; bir milletin kendini bulduğu, ifade ettiği ve dış dünya ile bağ kurduğu zemindir. Böyle bir zeminin sağlam olması banisinin fikren sıhhatine, üzerine inşa edilen binanın da selametine işaret eder. Türkçe konuşan herkesi, özellikle eğitimci, sanatçı ve âlimleri bu şuurla hareket etmeye davet eden rapordaki tespitlerden birkaçı şöyle:

Geçmişte devletin dile müdahalesi menfi neticeler vermiştir. Hâlihazırda da devletin dile kâfi derecede hassasiyet göstermemesi menfi neticeler vermektedir.” (s. 13)

Dile ilişkin tartışmalar ekseriya kelimecilik üzerinden yapılmakta, dil tartışmaları bir noktadan sonra kelime tartışmasına dönmektedir. Dilde esas olan cümledir.” (s. 14)

Türkiye’de kültürle edebiyatın, ilimle edebiyatın bağı kesilmiştir. Akademik dünya kendini ilgili alanın uzmanlık bilgisiyle sınırlandırmış gibidir.” (s. 20)

Doğru ve güzel Türkçe her kademede, bilhassa akademide teşvik edilmelidir.” (s. 31)

Ders kitaplarının söz varlığı genişletilmelidir.” (s. 32)

Gençlerimize dil ve edebiyat şuuru kazandırılmalıdır.” (s. 33)

Türk Dil Kurumu devlet dilinin istikrarını ve düzenini sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.” (s. 35)

Kitapta raporlardan başka “dil felsefesi, devlet dili, edebiyat dili, Türk dünyasında ortak Türkçe, tıp dili, akademi dili, medya dili” gibi güncel konularda yazılmış 43 yazı var. Her biri alanında uzman kişilerce hazırlanan metinler, Türkçenin mevcut durumu ile geleceğinin sadece dilcilerin meselesi olmadığını göstermesi bakımından önemli. Aralarında hukukçu, felsefeci, hekim, eğitimci, gazeteci, sanatçıların da yer aldığı katılımcılar, aslında Türkçenin ortak paydasını teşkil ediyor ve “Dil herkesindir. Hassasiyet göstermek, herkesin meselesi ve mesuliyetidir.” mesajı üzerinden topluma güçlü bir çağrı gönderiyor.

Türkçenin sorunlarını konuşmak, bunlara çareler aramak, ortaya konan teklifleri hayata geçirmek için bu meselede ilmi, vehmi, fikri, imkânı olan, Türkçeyle münasebetli kişi ve kurumların bir araya gelmesi elzemdir. Şair, yazar, düşünür, akademisyen, eğitimci, sözlük yazarı ve birçok ilim adamının yazılarını toplayan kitap, bu beraberliğin sağlanabileceğinin bir kanıtıdır. Türkçenin her kesimden konuşurunu aynı masada birleştiren şûra, böyle bir toplanmanın mümkün, hatta gerekli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu noktada yapılması gereken ilk iş; vehimlerimizden, ön yargı ve fikrisabitlerimizden sıyrılıp ortak paydamız olan Türkçe etrafında birleşmektir.

“Bir dertle hemhâl olmanın” ete kemiğe bürünmüş hâli diyebileceğimiz bu Şûra’nın tertibine, yazıların kitap hâline getirilmesine, devlet ricaline ulaştırılmasına vesile olan kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz. Türkçenin kangren hâlini almış sorunlarına neşter vuran, cesur ve makul teklifler getiren eserin Türkoloji’ye ve ülkemize hayırlar getirmesi temennisiyle…