Vakıf bütün medeniyetlerde ve dinlerde olmakla beraber, burada bizi ilgilendiren türk-islam vakıflarıdır. Her ne kadar Kur’an-ı Kerim’de "vakf" kelimesi geçmemekle beraber muhtelif âyetlerde (âl-i imrân: 92, 114, bakara: 148, 195, mâide: 2) geçen, "mal harcamak", "hayırda yarışmak", "yardımlaşmak" tabirleri vakfa temel sayılmış ve temeli peygamber devrine kadar götürülmüştür. "Vakıf" zamanla "hukûkî" "şer'î" bir tabir haline gelmiştir.

Peygamberin ve ilk dört halifenin vakfa dair uygulamaları vardır. Usulüne uygun biçimde kurulup hâkim kararıyla tescil edilen, vasiyet şeklinde ölüme bağlı bir tasarrufla yapılan, tesis amacına uygun yararlanılmaya başlanan, meselâ mescit şeklinde ifraz edilip içinde namaz kılınan ve mezarlık olarak ayrılıp içinde ölü defnine izin verilen vakıflar fakihlerin ittifakıyla bağlayıcılık kazanır. Bunun dışındaki vakıflar Ebû Hanîfe’ye göre bağlayıcı değildir, vakfeden kimse istediği zaman vakıftan rücû edebilir. Vakfedilen malın mülkiyeti konusu da fakihler arasında tartışmalıdır.

İslâm mezheblerinde vakfa dair değişik görüşler olmakla beraber genel kabul görmüştür.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed vakfı, “menfaati insanlara ait olmak üzere mülk bir aynı Allah’ın mülkü olarak temlik ve temellükten ebediyen alıkoymak” şeklinde tarif edilmiştir.

Vakıf müessesesinin zirveye çıktığı devir olan Osmanlı uygulamasında vakıf konusunda İmam Muhammed’in görüşü esas alınmıştır.

Hayatiyet bulmuş vakıfların durumlarını, bu vakıfların kayıt altına aldığı ve resmî makamlar tarafından tanınırlığını "vakfiye’lerden öğreniyoruz. Vakfın üç ana unsuru vardır

Vakf eden

Vakf edilen

Vakfın amacı

Vakf eden: Mal-mülk ve akarı (akar: mal ve mülkün faaliyetleri dolayısı ile elde edilen ve sürekliliği olan gelir) bir amaç, bir hayır işi için bağışlayan kişidir.

Vakf edilen: Bu gelir getiren bir gayr-ı menkul veya bir gayr-ı menkulün (gayr-ı menkul, bağ, bağçe, tarla, han, hamam, dükkan vs.) geliridir. Bazen mal-mülk vakf edilmez, onun gelirleri vakf edilir.

Vakfın amacı: Bu konu muhteliftir ancak, başlıca dinî müesseseler ve faaliyetler için yapılır. Cami inşa edilir, o camiyi inşa eden bizzat kendi mülkünden camiin inşası, gerekirse tamiri, temizliği ve muhtelif ihtiyaçları için vakf eder. Bunun yanında bir hayır sahibinin türbesi için vakf edilir. Bir yerde Kur’an okunması için cüzamlara gelir vakf edilir, medrese kurulur, medresenin ihtiyaçlarının karşılanması için vakf edilir. Medreselerde yapılacak eğitim: eğitimi verecek müderrisler, bevvablar (kapıcı, hademe) için vakf edilir. Çeşme yapılır, çeşmenin inşası, bakımı ve kesintisiz hizmet vermesi için vakf edilir. Bir kişi bir beldede temizlik için hamam inşa eder, o hamamın ihtiyaçları için malını vakf eder. Bazen de o hamamın gelirleri başka bir hayır işi için vakf edilir. Bir beldenin su ihtiyacı için bir kişi su kuyusu açar, bunun idamesi için herhangi bir mülkünü vakf eder.

Özellikle Türklerin Anadolu'ya muhaceretleri sırasında pek çok güzergahta zaviyeler kurulmuştur. Bu zaviyeler yollar üzerinde olup, hem tebliğ işini görür, hem de yollarda zor durumlarda kalmış  insanların ibate ve iaşelerini temin ederdi. Bu tarz zaviyeler Anadolu'nun her tarafında özellikle 140-1500-1600'lerde çok büyük hizmetler yapmışlardır ve bu zaviyelerin kurucuları tarafından buraların faaliyetlerinin yürütülmesi için mal-mülk vakf edilmiştir.

Yine bir tebliğ ve eğitim yerleri olan tekkelerin de pek çok vakıfları vardır, yukarıda bahsedilen zaviyeler aynı zamanda birer tekke hükmündedir.

Vakıfların yukarıda saydığımız ve sayamadığımız faaliyetlerinden başka işlevleri de vardır.

Mesela vergisini ödeyemeyenlerin vergilerini ödemek için vakıflar kurulmuştur.

Mesela evlenemeyen gençleri evlendirmek için vakıflar kurulmuştur.

Vakfiyelere göre bir vakıf kurucu kurduğu vakfın amacına uygun olarak o vakfın gelirlerini temin etmek ile sorumludur. Kurulmuş vakıflara dışarıdan başka biri tarafından malk-mülk ve gelir vakf edilebilir.

Vakıfların nasıl yönetileceği de vakfiyelerde belirtilir, bunun çoğu evlada meşruttur. Yani bir vakıf kurucu ölürse, kimin mütevelli olacağı, varsa erkek evladı varsa onun erkek evladı veya yoksa neslinden kimin veya kimlerin mütevelli (yani yönetici olacağı) belirtilir. Belirtilir ama bunun vakfın faaliyetlerini yürütüp yürütemeyeceği akli melekelere sahip olup olmadığından, olmadığı takdirde başka kimin mütevelli olacağına kadar belirtilir.

Bazı vakıflar sürelidir, yani: bir amacı vardır, o amaç gerçekleşince vakfın faaliyetleri de biter.

Bazı vakıfların da zamanla faaliyetine gerek kalmaz veya vakfı yürütecek mal mülk istismar sonucu ortadan kalkar veya yönetimin bozukluğundan gelirleri vakıf faaliyetlerini yürütemeyecek hale gelir.

Bunlara Osmanlı literatüründe "münderis vakıflar" denir. Yani işlevini kaybetmiş vakıflar, demektir.

Vakıflar tamimiyle sivil kuruluşlardır. Devletin elinin uzanamadığı veya uzanmadığı işleri vakıflar yürütür. Dolayısı ile devlet vakıf kurmaz. Tarihte devletin vakıf kurduğuna dair hiçbir kayıt yoktur.

Emeviler, Abbasiler, Selçukiler, Anadolu Beylikleri ve nihayet Osmanlı devletinde devletin vakıf kurduğunda dair hiçbir kayıt yoktur. Padişahlar, haneden mensupları, muhtelif devlet adamları tamimiyle kendi şahsi gelirlerinden vakıf kurabilirler ancak mesela Osmanlı Devleti'nin hükmi şahsiyeti vakıf kurmaz, çünkü devlet zaten üzerine düşeni yapmak mecburiyetindedir.

Her devirde vakıflara muhtelif ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu ayrıcalıklar nedir? Başlıca şahıslara münhasır olan muhtelif vergi mükellefiyetleridir. Vakıflar faaliyetlerini yürütmek için ticeret yapabilirler, ancak bu faaliyetlerinden elde ettikleri gelirlerin vergisini ödemek mecburiyetindedirler.

İslami olarak bütün vakıflar ve faaliyetleri mübarek sayılmış, saygı duyulmuştur, dolayısı ile mesela emevi devri, abbasi devri, Selçuklu devri, beylikler devri vakıflarına Osmanlı devrinde dokunulmamış, vakfiyeler tasdik edilmiştir.

İslam ananesinde "ben vakıf kurdum, buraya bağış yapın" veya "ben vakıf kurdum, sayın devlet buraya ayrıcalık yap" veya "ben vakıf kurdum, sayın belediye, sayın valilik, sayın kaymakamlık, kamu mallarını buraya ver" diye bir husus yoktur.

Vakfı kuran oranın idamesini sağlayacak şahsi gelirini malını mülkünü temin etmekle yükümlüdür.

Ben cami inşa ediyorum, vakıf kurdum, ey ahali buraya yardım et diye bir şey yoktur.

Cami yaptırmak için vakıf kurdun ise o camiyi inşa ettirmek için gelirini kendi şahsın temin edeceksin.

Not: 19. Yüzyıl’da faal olan Karaman Vakıfları ve bunların vakıf malları hakkında 2007 yılında neşrettiğimiz "Karaman Temettüat Defterleri" adlı eserimizin I. Cildi sahife: 255-269'da gerekli bilgi vermiştik, oraya bakılabilir.