Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Akıl-Nakil ilişkisi konusu işlendi. Aktekke Camisinde eda edilen namaz sonrası Hatuniye Medresesine geçildi. Külahçılar camisi imam hatibi Şükrü Özdemir hocanın  Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi Dr. Öğretim üyesi Nasseruddin Mazhari’nin  sohbetiyle devam etti. Nasseruddin Mazhari konuşmasında şunları dile getirdi.

Akıl Nakil İlişkisi

Değerli katılımcılar! Hepiniz hoş geldiniz. Yine sabah namazından sonra birlikteyiz Allah’ın fazlı ile. Bildiğiniz üzere dün sabah değerli ilim adamı Fuat SEZGİN hocamız rahmeti rahmana kavuştu. Fuat hoca İslam kültür ve medeniyetini tüm dünyaya tanıtan büyük ilmi ve fikri şahsiyet idi. Yeri doldurulmayacak seviyede bir ilim adamı idi. Ömrünün ilime adamış ve ilmi fikri açıdan İslam dünyasına katkıda bulunmuş insanlar bu dünyadan göç ettiği zaman yer gök ağlar. Her kesin haberi olur. Ama tersi olan insanların gelişinden dünyanın haberi olmadığı gibi gidişinden de haberi olmaz; Varlığı ve yokluğu aynı olur. İnşallah sohbetin sonunda hatim duamızı yaparken Fuat hocamızın ruhuna da fatihe göndermeyi unutmayalım.      

Bu günkü sohbetimiz akıl nakil ilişkisi üzerinde olacaktır. Nekil Kur’an Hadis özellikle de mütevatir hadis demektir. Mütevatir nedir: “yalan üzere birleşmeleri imkânsız olan bir topluluğun (çok sayıda insanın) rivayeti”. Böyle bir rivayet kesin bilgi demektir. Dolayısıyla asla akıl ile çatışmaz. İbn Teymiyye (728) ve Şatibi derler ki: “akli ve nakli iki kesin delilin çatışması mümkün değildir”.     

 Vahi karanlıkta ışık mesabesindedir. Karanlık nedir? Gaybi konular. Duyu organları tarafından idrak edilemeyen konular, mevzular, bilgiler akıl için karanlık demektir. Akıl gaybi konularda zifri karanlıkta görmeyen göze benzer. Türkçede çok karanlığı vasıf ederken “göz gözü görmez” derler ya, işte göz öyle ortamda görmüyor, göremiyor. Zorlarsan da faydası yok.  Her ikisinde de görme özelliği olduğu halde birbirlerini göremiyorlar. Diğer şeyleri asla görmez. Mağara da mesela gündüz ve gece girdiğinizde fark etmez. Gaybi konularda da akıl böyledir. Ne kadar akıl yürütürseniz bir yere varamazsınız. Ziya paşanın bu veciz iki mısra şiiri bu konuyu çok güzel özetlemiştir.

İdraki meali bu küçük akla gerekmez.

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.

Nizami Gancevi’nin de buna benzer iki mısra şiiri vardır. O der ki:

Fikri gücümüz çevremizi, etrafımızı görebildiğimiz kadardır. Onun ötesine fikrimiz asla varamaz.   

Akıl nakil tearuzu konusunda uzun uzun bahisler vardır. Biz burada onlara girecek değiliz. Peki akla aykırı hadisler denildiğinde nasıl bir tutum içerisinde olmamız lazım? Yalnız bu noktada akıl hadis çatışmasının meydana gelebileceği alanın sınırlarını tayin etmek yerinde olacaktır.

Bu günlerde hadislerin inkârı veya akla aykırılığı konusu gündemde tutuluyor bir kesim tarafından. Bildiğiniz üzere Hadislerin bir kısmı ahiret hayatı ile ilgili aklın idrak edemeyeceği gaybi konulara dairdir. Bu gibi konularda akıl hadis çatışması mevzubahis değildir. Hadislerin diğer bir kısmı ise akla aykırı olmayacak şekildedir. Mesela Hz. Peygamber’in hayat tarzına ve ibadet esasları ve şekline dair hadislerdir. İbadetin şöyle veya böyle olması Rasulullah’ın şöyle veya böyle davranması akıl ile çatışacak bir husus yoktur. Zaten insan aklı ibadetin şeklini tespit edemez. Bu gibi konularda haberin akıl yolu ile değil haberi nakil edenlerin dürüstlüğü ile bilinir. Hadislerin çoğunluğu bu türdendir.

Bu demek değildir ki hadis ile uğraşan alimler hadis karşısında akılı devre dışı bırakmışlar. Asla böyle bir şey söz konusu değildir. Zaten binlere varan mevzu hadis yani uydurma hadisler hem sened hem metin tenkidine tabi tutulmuş ve hadis olmaktan çıkmıştır. Özellikle metin tenkidi dediğimiz konu doğrudan akıl yürütme ile gerçekleşir. Hatta sened çok sağlam olsa bile metinde yani muhtevada sıkıntı olursa hadisin sağlam olduğunu göstermez.

Ulema demişler ki hadisleri metodik eleştirmede kıstas akli selimdir. dengesiz olan insanların aklı kriter değildir. Çizgisi belli olmayan, sağı solu belli olmayan, ne zaman ne diyeceği belli olmayan kişilerin aklı fikri kriter olamaz.

Şimdi hadisleri güya akıl yürütüp reddeden bir kesim üremiştir İslam dünyasında. Hiçbir usul ve kaideye bağlı olmayan bu insanların çoğu Arapça bile bilmiyor. Tercümelerden hadisleri okuyup: “bunu peygamber söylemiş olamaz, benim tanıdığım peygamber böyle söylemiş olamaz, bunu aklım almıyor, bu çok saçma geliyor, akla Kur’an’a aykırıdır” deyip dururlar.

Burada sorulması gereken kritik soru şudur: Günümüzde Kur’an’a ve akla aykırı olduğu iddiasıyla reddedilen hadisler gerçekten akla ve Kur’an’a mı aykırı mıdır; yoksa kendi aceleci zihnimize, dar ve modern anlayışlarımıza veya yaşamakta olduğumuz çağın dayatma ve dogmalarına mı?  Bunlar hadisi hadis olduğu için ret ederler, ön yargılarından kurtulmayan zihniyete sahiptirler genelde. Hadisin sened ve metnine dair çok kafa yormazlar. Ön yargının neler yaptırabileceği konusunda bir yerde şöyle bir bilgi görmüştüm:

Bir üniversite hocası talebelerini imtihan etmiş ve aynı konu hakkında Gazzali ve İbni Teymiyye’den alıntıladığı iki pasajı değerlendirmelerini istemiş. Selefîliğin yaygın olduğu bir coğrafyada gerçekleşen bu imtihanda, öğrenciler İbni Teymiyye’nin görüşlerinin ne kadar da isâbetli olduğunu uzun uzun yazarlarken Gazzâlî’nin hatalarını da tek tek sıralamışlar. Ne ki neticeler açıklandığında öğrenciler tam bir hayal kırıklığına uğramış. Hoca durumu izah etmiş: “İbni Teymiyye’nin zannederek ne kadar doğru olduğunu uzun uzadıya anlattığınız sözler gerçekte Gazzâlî’ye aitti. Hatalarını bir bir saydığınız kişi ise aslında İbni Teymiyye idi. İsimleri yer değiştirmiştim.”

Şimdi bu itiraz eden kişilerin birçoğu Arapça bilmez. Hep meal ve tercümelerden. Hareket ederek eleştiri yaparlar. Eğer birisi ayetin mealini onlara verip altında hadis yazsa onlar kesinlikle aynı mantığı uygularlar. Bunlar gerçekten komik trajik durumlardır. Gaybi konuları sembolik dil ile anlatan birçok ayette mevcuttur. Mesela emaneti göklere ve yerlere verilme meselesi ve diğer birçok ayet. Bunların mantığı tutarlı olmadığından gaybi konuları anlatan ayetler hakkında mantıklarını yürütemiyorlar. Ama hadislere amansız saldırıda buunuyorlar…      

“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar onu yüklenmeğe yanaşmadılar, korktular; fakat insan onu yüklendi” (el-Ahzab, 33/72) ifâdesini gördüğünde “Gökler ve dağlar ne zamandan beridir korkar oldu? Ya da böyle bir emânetin bana arz edildiğini hiç hatırlamıyorum; belki hatırlasam dağlar taşlar gibi ben de korkar reddederdim! Hem bana sormadan üzerime emanet yükleyen sonra da bundan beni hesaba çeken bir Tanrı nasıl âdil olabilir ki?” diyerek âyete uydurma demeye kalkmasına şaşırmamalısınız!

Akıl pergele benzer. Ne kadar dönerse çemberini aşamaz. Öteleri ve diğer ruhani hisleri ve lezzetleri hissetmek için diğer duyuların güçlü olması lazım. Yoksa akıl ile insan o sınırları asla aşmaz. Mevlana ondan dolayı hep akıl yürütüp istidlal yapanları ahşap ayaklı olarak tanıtmıştır. Ne demek ahşaptan ayak? Yani temkinsiz ve dengesiz olur, yere sağlam basmaz, basamaz, düşer, sürçer demek istemiştir.    

Gazali de akıl ve felsefe ile çok uğraştıktan sonra bakmış ki bunlar tatmin etmiyor. Teşneliğini gidermiyor. Hatta bazen kibre sebep oluyor. Ondan sonra inzivaya çekilmiş ve riyazet çekmeye yönelmiş. Beş duyu organın gaybi konularda çok fazla işe yaramadığını görünce başka manevi yönlerini, kalp gözünü, ferasetini, dirayetini güçlendirmeye yönelmiştir.  

Program Haziran ayında okunan hatimlerin duasıyla sona erdi.