Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Bedbahtlığın Bazı Emareleri konusu işlendi. Yunus Emre Camisinde eda edilen namaz sonrası ÖNDER seminer salonuna geçildi. Kur’an-ı Kerim tilaveti ardından başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi Dr. Öğretim üyesi Nasseruddin Mazhari’nin sohbetiyle devam etti.

Nasseruddin Mazhari konuşmasında şunları dile getirdi; "Hayırlı sabahlarınız olsun. Allah (cc) tekrar şükürler olsun ki bizi kavuşturdu. Bu gün de sohbetimizi bir ayeti kerime ile başlamak isteriz. Allah (cc) Hud süresinin 81. ayetinde şöyle buyurur: “O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu! 
Hz. Peygamberin sırdaşı olan sahabi Huzeyfe (ra) der ki her kes peygamberden hayır hakkında sorardı ama ben şerleri kötü olan şeyleri sorardım. Böylece haramlardan ve kötü şeylerden yola çıkarak iyilikleri bulurdum. Eskiden demişler ki “eşyalar zıddı ile bilinir” Şimdi biz de Huzeyfe gibi bedbahtlığın bazı alametlerini sizinle paylaşmak isteriz. Yani bazı menfi emarelerden bahsedeceğiz. 
Bedbahtlığın ilk alameti: mal ve mülk toplamak için aşırı hırs sahibi olmak. Böyle bir haslete sahip olan kimse manevi olarak helak olmuştur demektir. Çünkü böyle bir hırsın sonu gelmez, ardı arkası kesilmez. Nasıl ki deniz suyunda içen kimsenin susuzluğu artıyorsa mal ve mülk toplama hırsı da gün be gün çoğalır. Böylece onun iç huzuru ortadan kalkar. Hz. Peygember (as) şöye buyurur: “Adem oğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir, hırs ve tul-i emel (yani dünya malına karşı sevgisi artar. Aynı zamanda hayata karşı bağlılığı artar).
 Hırsın zıddı bildiğiniz üzere kanaattir. Az ile yetinmek şeklinde tarif etmek doğru bir tarif değildir. Çünkü az ile birçok insan yetinebilir. Bu pek marifet sayılmaz. İnsanın nefsi azgın ise ve doymak bilmiyorsa az ile yetinse de pek bir fazileti yoktur. kanaati İmam Kuşeyri şöyle tarif etmiştir: “alışıla gelmiş şeyleri insan kayıp ettikten sonra feryat figan etmezse, şikayete etmezse o zaman kanaatkar sayılır”. İnsanın nefsi süt emziren çocuğa benzer. Sütten kesilmeyip devam ederse gençliğine kadar emer. Ama onu zamanında kesersen kesilir.

Hırs sadece hırs değildir. İnsanı başka kötülüklere de sevk eder. Mal ve mülk toplamada hırslı olan kimse artık huyu olduğu için başka şeylerde de hırslı olur. Bu hırs onu edepsizliğe ve haddi aşmaya sevk eder. Hatta ibadet yapacağım diye insanları ezer, görgü ve nezaket kurallarını çiğner. Hacer’i Esved’i öpeyim diye çok sayıda insanı ezen hacılar az değildir. Birinci safa geçeyim diye insanları arasında geçen ve onları rahatsız eden insanlar az değildir. Sesi çirkin de olsa ben müezzinlik ve imamlık yapayım deyip çokça insanın ibadetinin tadını kaçıran kimseleri de bilirsiniz. İsrail oğullarının hırsı onları çok sapkın taleplere ve yolara sev etti bilirsiniz. İsa (as)’ya: “eğer doğru sözlü isen o zaman bize gökten bir sofra getir” Geldi ama hırs bitmedi. Yeni yeni şeyler istediler ve bu hırsın sonu gelmeyince helak oldular.
Bir başka alameti: Kötü sözlü olmak. En ufak bir anlaşmazlıkta adama demediğini bırakmamak bedbahtlığın alametidir. Ruhu sakin ve engin olan kimseler muhaliflerine karşı asla kötü söz sarf etmezler. Çünkü kötü söz psikolojik olarak ilk önce insanın kendisini yıpratır. Haset ve kine sebebiyet verir. Muhalif kişi belki sana yaklaşmak ve barışmak ister ama bu sarf ettiğin sözlerinden dolayı senden daha da uzaklaşır. Kin ve haset bilirsiniz ateş gibi ilk önce insanın kendisini yakar.

Bakıyorsunuz, adam 60-70 yaşına gelmiş ama hala ağzı bozuktur. Alışkanlık haline getirmiş artık. Her cümlesini küfür ile başlar. Kırk yaşına kadarki hataları bir şekilde yorumlamak mümkündür. Ama kırktan sonrası vahim bir durumdur. Allah’ın zikir ve fikrinde uzak olan kimseler, başka değişle gafil kimseler yaşlandıkları zaman onların hırs ve dünyaya bağlılığı kuvvetlenir.    
İnsan kırk yaşını geçtiğinde akli ve fikri olarak kendine gelmesi lazım. Yokta Türkçe atasözünün mazharı olur. “kırktan sonda azanı teneşir paklar”.    
Bir başka alameti: Kişinin duasının kabul edilmeyişi. Bu da aslında bedbahtlığın alametidir. Allah (cc) kerimdir, cömerttir. Eli her zaman açıktır. İstediği her şeyi istediği insana verir. Dua ediyoruz kabul olmuyor, bir türlü neticesini görmedik derler bazı insanlar.
Birisi böyle bir durumda ise anlasın ki sıkıntı ve sorun ondadır. Belki duanın şartlarını yerine getirmemiştir. Lokması helal değildir, sılayı rahim yapmıyordur, kötülüğe davet ediyordur, belki duası tam içten ve tam inançtan kaynaklanmıyordur. Belki de sadece sıkıştığı zamanlar Allah (cc) aklına geliyordur vesaire.

Bu konuda Peygamberlerin duası bize en güzel örnektir. İbrahim ve zekeriya (as)’nın dua tipi örnektir. Dua ederken ne derler:   
“Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım”.Yani ben ne zaman sana elimi açmışsam sen bana verdin. Red etmedin, dolayısıyla ben tam inanç ile sana ellerimi açıyorum.
Bedbahtlığın bir başka alameti ise ana babaya kötü davranmak. Maddi ve manevi olarak onların işine yaramamak. En kötü bedbahtlıkta budur aslında. Çünkü Allah (cc) bu tür bedbahtlığı ana babaya iyilik yapma veya yapmama siyakında zikretmiştir. Mesela Zekeriya (as)’nın oğlundan Yahya (as)dan bahsederken der ki: “Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı." dedi.
Program yapılan dua ile sona erdi.