Hani bazen cümle içinde kullanırız bir Çin atasözü şöyle der diye, bende şimdi sizlere bir Çin hikayesi paylaşmak istedim. Bu hikâye size tanıdık gelmiş de olabilir. Bakalım bu hikâyede ne anlatılmış.

Ben bu hikayeye başlık olarak; “Bak Şu Armudun İşine”yi uygun buldum. Siz de okuyup kendi başlığınızı koyabilirsiniz.
 

Bir Çin Hikayesi – Bak Şu Armudun İşine


Bir zamanlar yoksul bir adam, o kadar aç ve bitkin düşmüş ki, dayanamayıp bir armut çalar. Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator’un karşısına çıkarırlar.

Yoksul adam, İmparator’u görünce ona şöyle der;

“Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak…”

İmparator dudak büker; “Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?”

Yoksul adam, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve; “Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz..”

İmparator kahkaha atarak; “Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni..” dedi.

Yoksul adam; “Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.”

İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle;
“Ben İmparator’um bahçıvan değil, o tohumu Başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim” dedi.

Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca Başbakan telaş içersin de İmparator’a dönüp itiraz etti. “Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu Hazinedar başı eksin.”

Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti. Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar. Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde Başbakana, Hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve;
“Hadi bakalım bu yoksul hırsıza tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim” dedi. Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı. Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi.
 

Sonra da gülerek;
“Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.” dedi.

Masallarımıza başlarken bir varmış bir yokmuş derdik, bende bu hikâyenin sonunu böyle bitirmek istedim. Bir hikâyenin de böyle sonuna geldik. Bir varmış bir yokmuş, görüyoruz ki, ne armutlar altın değerinde.