Çok ülke ve şehir görmüş birisi olarak, her yönüyle yaşanabilecek önceliklere haiz bir şehirde yaşıyoruz. 
Zülf-ü yâre dokunmadan, sürç-i lisan etmeden gönlümden geçenleri üstünkörü söylemek istiyorum.
Bu şehirde yaşamak, bu şehirli olmak bir ayrıcalık aslında... 
Tarihi ve kültürel zenginliğiyle Anadolu'nun güneyinde, sosyal aktiviteleri kısıtlı olsa da her telden ihtiyaca cevap verebilen bir şehir…
Gelen gitmiyor, kız alan çakılıp kalıyor…
Ben geçici geldim diyen kamu personeli bir süre sonra aldığı bu kararından vazgeçip aksine bu şehirden emekli oluyor...
Cazibesi, havası, suyu çekiyor insanları. Günümüzde çoğunun kaçmak için adeta gün saydığı, okul kazandığında ya da emekliliği geldiğinde terk etmeye hazırlandığı, gündelik olağan temposuna kendinizi kaptırdığınızda maalesef güzelliklerini göremez hale geldiğiniz, ayrı kaldığınızda ise her şeyini özlediğiniz ve her seferinde ne onunla ne de onsuz yaşayamayacağımızı anladığınız garip ve büyülü bir şehir...
Bu şehir; "BİZİM ŞEHRİMİZ!"
Gerek yeri ve konumu, gerekse dokusuyla ülkemin en nadide şehirlerinden bir tanesi.
Bunu görebilmek için içinde yaşadığımız ortamdan biraz sıyrılıp farklı bir pencereden bakabilmemiz lazım.
Denize sadece iki saatlik mesafede, bir yanı uçsuz bucaksız Konya Ovası, bir yanı yemyeşil Toroslar... Kuzeyinde buğday yetişirken, güneyinde incirin de yetişebildiği ender bir şehir.
İçinden edep ve hoşgörüde sembol olmuş Yunus Emre'nin, dünya yuvarlak mı düz mü tartışmalarının başlamasından yüzyıllar evvel dünya haritasını çizmiş Piri Reis'in çıktığı bir şehir. Ülkesine birçok alanda liderler yetiştirmiş ve hala yetiştirmeye devam eden bir coğrafya.
Bu günlerde seçime hazırlanan şehrim, halkın seçtikleri ve hatırı sayılanların ziyaretiyle şereflenecek. Birçok üst düzey siyasiyi ağırlayacağız. Gelen siyasilerden ve yeni seçilecek vekillerden her kesimin istekleri ve arzuları olacak...
Ve Ankara'dan talep edilecek daha onlarca, yüzlerce istek... 
Peki ya ey KARAMANLI hemşerim; ya "SEN"?
Bu şehir için ne yaptın? Ya da hayatının kalan kısmında bu şehir için, evlatlarının geleceği için ne yapacaksın? 
Kimilerine göre asıl suçlu olan yaşanmaz denilen bu şehir mi? Yoksa bu şehri asıl yaşanmaz hale getiren bizler miyiz? 
Nasıl oldu da Anadolu'nun en hoşgörülü şehri, boşanma oranında ülkede ilk sıralara çıktı. Birileri geldi ailemizin içine kin tohumları mı ekti de Türkiye genelinde aile içi şiddette ikinci sıraya çıktık ve hatta intiharda en hızlı artış gösteren il olduk.
İçimizdeki bu kinin, bu nefretin asıl nedeni ne, hiç düşündünüz mü?  
Nedir bu tahammülsüzlük ve hakikaten kime isyandayız?
Trafikte karşıdan karşıya geçmeye çalışan Ayşe Nineme çalınan kornalar, yaya geçidinden biraz yavaş geçti diye hakarete uğrayan engelli Mehmet kardeşime ne zaman hoşgörüyle davranacağız?
Yaşadığımız mekânları pislik götürüyor...
Caddelerimiz, sokaklarımız çöplüğü andırıyor...
Etrafa balkonlardan ve araçlardan atılan çöpler...
Tutmuş, sabah akşam helayı ilk bulan olmakla övünüyoruz.
Böyle yaşamak zorunda olmadığımızı kendimize sorma yürekliliğini bir türlü gösteremiyoruz. 
Kime sorsan suçlu başkası ve kime sorsan herkes kendince haklı... Herkes dünyaya kendi penceresinden bakıyor. Ne zaman kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri biz yapmaktan vazgeçersek asıl o zaman bu şehir özüne dönecek ve hakikaten yaşanılabilir bir toplum haline gelecektir. Birilerinin gelip, her şeyi çok daha iyi hale getirmesini, bizi silkeleyip kendimize getirmesini beklemek bu şehrin geleceğine yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. Belki de önce aynaya bakmalı, değişime evvela kendimizden başlamalıyız.
Şehrimin yetiştirdiği memleket sevdalısı Bakanımız Sayın Lütfi Elvan, yepyeni yollar yapsın, Belediye Başkanımız Sayın Ertuğrul Çalışkan yeni yaşanılabilir alanlar yapsın ya da yeni seçilecek Milletvekili kardeşlerimiz hizmet getirsin. Onlar üzerine düşeni yaptılar ve daha da iyisini yapmak için çalışacaklar elbet, ama ya şehrin sahipleri? Biz kendi adımıza düşeni yapmak için neyi bekliyoruz? 
Birbirimize saygı gösterebilmek için birilerinin bizi düzeltmesini mi bekleyeceğiz?