Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Peygamberimizin Eğitim Metodu konusu işlendi. Yunus Emre Camisinde eda edilen namaz sonrası ÖNDER seminer salonuna  geçildi. Kur’an-ı Kerim tilaveti ardından başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi Dr. Öğretim üyesi Nasseruddin Mazhari’nin sohbetiyle devam etti. Nasseruddin Mazhari konuşmasında şunları dile getirdi.

İNSANI TANIMAK NERDEYSE İMKÂNSIZDIR

Değerli katılımcılar hoş geldiniz. Tekrar bu mübarek zaman ve mekân diliminde bizi buluşturan rabbimize hamt ve sena olsun! Geçen haftalarda Hz. Peygamber’in eğitim metotları hakkında konuşmuştuk. Bu metotlardan değer verme, doğru zaman ve zeminin seçilmesi, Allah’ın hazır ve nazır oluşunun hissinin muhataba kazandırılması gibi hususlardan bahsetmiştik. Bu zikrettiğimiz metotlar eğitimde çok etkili ve her zaman için geçerli ve işlevselliğini koruyan metotlardır.

İnsanın tabiatını fıtratını ömür boyu istikamet üzere tutmak için çocuk yaşta onu güzel alışkanlıklara itmek ve yönlendirme mümkündür. İnsanın terbiyesi çok zor bir iş olduğundan dolayı terbiye için en uygun zamanda dilimi küçüklüktür. Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a) gençlerin ve çocukların eğitim ve terbiyelerine özel ilgi gösterirdi. Birçok hadisi şerifinde bunu görmek mümkündür. Kıyamet gününde Allah’ın gölgesi altında olanların birisi de ibadet ile büyüyen gençtir.

İnsan çok karmaşık bir varlıktır. Ondan dolayı da tanıması çok zordur. Diğer hayvanların tanımasına benzemez. Çünkü hayvanlar genelde içgüdü ile hareket ederler. İçgüdünün yolu yordamı bellidir. Hayvanın gittiği yol bellidir. Ama insanın durumu başkadır. İnsan hem o içgüdülere sahiptir hem de akıl sahibidir. Ondan dolayı da aklı sayesinde meyillerini, nefsinin talep ettiği şeyleri riya ve nifak kılıfında, örtüsünde gizleyebilen bir kabiliyete sahiptir. Mesela tabiatı kurt gibi yırtıcı olsa da kendini insanlar nazarında kuzu gibi gösterebilir. Bu şekilde insanları kandırabilir. Bin bir çeşit hile ve riyaya vasıtası ile insanları yoldan çıkarabilir.

Aynı zamanda insan güçlü hafıza ve istidada sahip olduğu için de kendisi gibi olmayan diğer insanların özelliklerini ve sıfatlarını elde edebilen bir vasfa sahiptir. Hatta tekellüf ile kendisinde olmayan özellikleri varmış gibi gösterebilir. Ajanların hayatını az çok biliyoruz zaten. Böylece denebilir ki insanda bulunan bu değişik özelliklerin bazıları görünür vaziyette bazıları gizli bir şekilde bekleme halinde insanın içinde mevcuttur. İşte bekleme vaziyetinde bulunan kötü ve çirkin hasletlerini caydırıcı kanunlar, gelenek görenek etkisi, el âleme rüsva olma korkusu, utanma duygusu ve diğer sebeplerle uygulayamaz, gösteremez ve gerçekleştiremez olur çoğu zaman. Bazen de uygun zaman ve zemin bulamadığından içinde yedek gibi taşıdığı kötü hasletlerini gösteremiyor, uygulayamıyor.

Ya böyle bir şey yapmazdı bu adam! niye böyle yaptı? diyoruz biz. Bu adamda bu gidi hasletler yoktu deriz. Şunu unutmamak lazım ki bir şeyin görünürde olmayışı yok olduğunu göstermez.  Özellikle eğer kişi sağlam bir çevrede büyümemişse o kişiden çok emin olmamak lazım. İşte kötü hasletleri zaman içerisinde nefis tezkiyesi ile bertaraf etmeyen veya edemeyen kişi uygun zaman ve mekân bulduğunda tereddüt etmeden uygular. O anda ona karşı olan kanunları, kültürleri, şeriatı unutur gider. Korku hissetmediği için de utanma duygusu ortadan kalkar. Ve sonuçta öyle şeyler işler ki o şahıs hakkında tasavvurunu bile edemezsiniz.

Muttaki bir insanı düşünün. Uyanık iken asla kötü bir davranışta bulunmaz. Ama uyuduğunda kanun ve diğer yaptırımların korkusu olmadığından, özgür bir alan olduğundan hem şarap içer, hem şehvetini giderir, hem kumar oynar. Hatta uyandığında iyi ki uykudaymışım der. Bu neyi gösteriyor? Şunu gösteriyor ki insan nefsinin en derinliklerinde kötülük vardır. Bundan dolayı da insanı hakkı ile tanımak çok zor hatta bazen imkânsızlaşıyor.

İşte bazı insanları görüp dersiniz ki bu adam karıncayı bile incitmez. Bırakın insan haklarını hayvan haklarından, çevre haklarından, bitkilerin haklarında bahseder. Ama başka bir zaman ve mekânda sert bir dönüş ile binlerce insanın kanını akıtır. Çocukların, kadınları ve hatta bebekleri bile gözünü kırpmadan öldürür. Bir taraftan kendini çevreci ve hayvan sever olarak gösterir, diğer taraftan halvette insanların malını yer, ırzına geçer ve hatta adam öldürür. İnsanın ilmi ve fikri özelliklerini bir iki günde keşfetmek mümkündür. Ama içinde sakladığı kötü hasletlere gelince yıllarda bile onun keşfi mümkün olmayabilir.

Şeriattaki tedricilikte bunun içindir. Yani aşama aşama kötü hasletleri insanın içinde söküp atmak. Birden sahabe şarabı veya terketmiş değillerdir. Ondan dolayı da terbiyenin aşamalı olması, çocukluk ve genç yaşta olması çok önemlidir. Bilirsiniz ki sigara hatta uyuşturucunun terki de böyle az az aşama aşama mümkün olabiliyor. Diğer türlü asla mümkün değildir.  Ondan dolayı da Allah’ın hazır ve nazır olma hissini vermek her zaman önemli ve etkilidir. Ondan dolayı da Allah (c.c) takva sahibi olanların en belirgin vasfının gizli zamanlarda Allahtan korkanlardır diye beyan eder. Ayette haşyet kelimesi geçiyor. Salt korkudan çok farklıdır haşyet. Haşyet saygı, sevgi ile karışan bir korkudur. Müslüman Allah’tan korkmaz haşyet sahibi olur.     

Kişinin babasından dedesinden veya büyük bir alimden korktuğu gibi. Veya eski zamanlardaki öğrencinin öğretmeninden korktuğu gibi. Şimdiki bazı öğrencileri kast etmiyorum. Çünkü bazılarının (medeni cesareti…!) hat safhada. Gece en geç saatlerinde bile arayıp bütünleme sınavının nasıl olacağı, kaç soru olacağı konusunda rahat sorabiliyorlar. Biz bırakın derste kalmayı bir hocamızın dersinden az puan aldığımızda da onun ile göz göze gelmemeye çalışırdık, utanırdık. Ama şimdi mesele değişmiş. Medeni cesaret dedikleri mesele bazı öğrencileri uçurmuş. Korkuda saygı, sevgi olmayabilir. Nefret ettiğin kişiden de korkabilirsin.

Alimlerin Allah’tan korkusu da haşyettir. Çünkü Allah’ı en iyi bir şekilde onlar tanır. Bu tanıma ve bilme de onlara haşyet verir. Tanımamak, cehalet ise cesaret verir insana. Hani Allah’ı tanımayan, ona inanmayanlar cehaletlerinde dolayı korkmuyorlar. Bilseler, tanısalar asla böyle konuşmazlar. Mevlana Allah’tan korkmayanları karanlıkta aslanı ineği zannedip okşayan çiftçiye benzetir. Eğer asan olduğunu bilse küstah bir şekilde onu okşar mı çiftçi? Aslan olduğunu bilseydi odu kopardı çiftçinin.

Allah (c.c) bizim içimizde bulunan kötü hasletleri söküp atsın ve iç dünyamızı tertemiz kılsın!

Program yapılan dua ile sona erdi.