Değerli eğitimciler için olmazsa olmaz bir değer olan dürüstlükten bahsedeceğim.

Tarih boyunca insan, bir toplum veya topluluk içinde hayatını devam ettirmiştir. İnsanların bir arada yaşaması, iletişim ve etkileşim içinde olması ortak değerlerin ortaya çıkmasını sağlar. Böylece her toplumun, kendine özgü bir yaşam tarzı ve değerler sistemi oluşur.

Dürüstlük, etimolojik olarak doğruları ve gerçekleri söylemek; samimi, güvenilir ve sadakatli olmak anlamına gelir. Dürüstlük içtenlik, doğruluk, açıklık, netlik gibi kişilik özelliklerine sahip olmayı yansıtmaktadır. Yalan, hile, düzenbazlık gibi olumsuz eylemleri değil; doğruluk, netlik ve gerçekçilik gibi olumlu eylemleri içerir. Dürüstlük; güvenilirlik, içtenlik, kibarlık, tutarlılık, affedicilik ve adalet gibi kavramları da kapsar. Ayrıca dürüst olmak ve dürüstlük, karşımızdaki bireyleri ikna etmek noktasında önemli bir niteliktir.

Değerler eğitimi bağlamında dürüstlük, bireye kazandırılması amaçlanan temel kavramlarından birisidir. Eğitim öğretim yapan kurumlar da bu doğrultuda hareket eder ve değerler eğitimi kapsamında yetişkinlere, çocuklara ve gençlere; onların olumsuz davranışlarını olumlu yöne çevirecek veya var olan olumlu davranışlarını daha da geliştirmelerini sağlayacak bir dizi kavramın benimsetilmesi amaçlanır.

Bir öğretmenin öğrencilerinden dürüst olmasını beklemesi için öncelikle dürüst insan özelliklerini taşıması, kendisine ve çevresine karşı dürüst olması gerekmektedir ki dürüst öğrencileri olsun.

Dürüstlük doğuştan gelen vicdani bir özelliktir. İnsanın yaratılışında doğru söylemek vardır. Peki ya hal böyleyken zaman geçtikçe çocuklar neden dürüstlükten uzaklaşır, neden doğruları daha az söylemeye başlar? Üstelik onlara rol-model olan ebeveynleri, öğretmenleri dürüst insanlarken çocuklar neden doğrulardan uzaklaşır? Tabii dürüst bir örneğin olması çok önemlidir ama tek başına yeterli değildir. Dürüst öğrenciler yetiştirebilmek için onlara kendilerini özgür hissettikleri ortamlar hazırlamak da çok önemli olacaktır. Çünkü çocuklar özgürse doğruyu söyleyeceklerdir. Yalan söylemeye başlayan bireylerde görülür ki büyürken doğruyu söyleme özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Özgürlüğün olmadığı bir ortamda gerek aile gerekse okul ortamı olsun doğruyu söylemek daha zor olacaktır.

Kendilerini değersiz hisseden çocukların da sıklıkla yalana başvurduğu görülmüştür. Kendini değersiz hisseden çocuk ailede ve okulda değerli hissetmek, kendilerini kabul ettirmek için yalana yönelebilir. Bu gibi durumlarda yine öğretmenlerin önemi devreye girecektir. Öğretmen, sınıftaki çocuğu toplumumuzun geleceği ve her birini değerli bir insan olarak görür ve bu duyguyu öğrencisine hissettirirse, değerli ve önemli olduğunu düşünen öğrenci yalana başvurmak zorunda kalmayacaktır.

Albert Camus ‘dürüstlüğün kurala ihtiyacı yoktur’ der. Dürüstlüğün kurala ya da kanıtlara ihtiyacı yoktur. İnsanın dürüst olduğunu ancak kendi vicdanı bilebilir.

Nasıl ki hayatımızı belirleyen yaptığımız seçimlerimiz ise dürüst bir birey olmayı seçmek de o bireyin hayatını önemli ölçüde etkileyecektir. Dürüst olarak yaşamanın kolay olmadığı anlar olacaktır. Toplumumuzda bile doğru söyleyen dokuz köyden kovulur diye yıllardır duyduğumuz bir söz vardır. Ama doğru olmayı, dürüst davranmayı seçen bir birey onuncu köyü kendi inşa edecek ve o köyde de doğruluktan şaşmayacak, vicdanı rahat olacaktır.

Dürüstlük insana o anda ve uzun vadede her zaman kazandıracak, hayatta kendi olabilme fırsatını sağlayacak bir değerdir.

Şu ana kadar hep olumlu ve olması gereken durumlardan söz ettim fakat diğer yanda dürüstlük değerinden uzaklaşarak kendi menfaatlerine yönelmiş ve mesleğinin gerçek anlamda hakkını veremeyen öğretmenler de var maalesef ki. Örneğin bir sonraki derste güzel bir etkinlik yapma sözü veren bir öğretmen o ders günü geldiğinde söz verdiği etkinliği gerçekleştirmeyip sıradan bir şekilde ders anlatırsa hem verdiği sözü tutmayarak dürüst davranmamış hem de öğrencilerin hayal kırıklığı uğratarak onların güvenini kaybetmiş olacaktır. Ya da farklı bir örnekle bakacak olursak üniversite sınavına hazırlanmakta olan sınıfın dersine giren bir öğretmen daha çok emek verip öğrencilere yardımcı olması gerekirken, öğrencileri kendi hallerinde boş bırakırsa bu öğretmen kendi menfaatini düşünmüş olmaz mı? Üstelik bir insan için en kıymetli şeylerden birisi zamanıyken o öğretmen kıymetli zamanı çalmış olacaktır. Ve dürüstlükten uzak bir çizgide mesleğinin hakkını veremeyecektir. Oysaki öğretmenin topluma karşı sorumlulukları vardır. Mesleğinin hakkını vermesi dürüstlüğün bir gereğidir. Aslında öğretmen ben sizin çocuğunuzu en güzel şekilde yetiştireceğim diyerek topluma bir söz verir. Ama öğretmen öğrencilerinin vaktinden çalarsa işini iyi yapmazsa dürüst davranmamış olur.

Yolumuza her zaman dürüst öğretmenler çıkması dileğiyle.