Türkiye’de toprak bozulumunun en önemli sebeplerinden birinin erozyon olduğunu söyleyen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, topraklarının büyük kısmının erozyon tehlikesi altında olduğu ülkemizde, toprak ve su ilişkisinin önemine dikkat çekiyor.

Kurulduğu günden itibaren başta toprak olmak üzere tüm doğal varlıkların korunması amacıyla çalışan TEMA Vakfı, her yıl Kasım ayının üçüncü haftası kutlanan Erozyonla Mücadele Haftasını bu yıl ‘Toprak ve Su’ temasıyla karşılıyor.

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç Türkiye topraklarının büyük bir kısmının erozyon tehdidi altında olduğunu vurguladı. Bu sebeple toprağı koruyan uygulamaların artması gerektiğini belirten Ataç, “Toprak ve su yaşamın iki temel kaynağıdır. Ancak bugün insanların etkileriyle toprak ve su varlıkları önemli sorunlarla karşı karşıya. Toprak, onu koruyan bitki örtüsünün tahrip edilmesi sebebiyle erozyona uğruyor. Türkiye’de toprak bozulumu sebeplerinin başında hâlâ erozyon geliyor. Erozyonla toprağın en verimli kısmı olan üst toprak taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalıyor. Bugünün ve gelecek kuşakların gıda ve su ihtiyacının karşılanması, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için erozyonun kontrol altına alınması gerekiyor” dedi.

Su varlıklarını korumanın önemine de değinen Ataç; “Her geçen gün su varlıklarımızın üzerindeki baskı artıyor ve sularımız miktar, kimyasal kalite ve ekolojik açıdan kötü duruma doğru gidiyor. Dünyadaki su varlıkları iklim değişikliği, nüfus artışı ve çevre kirliliği gibi baskılar nedeniyle ilerleyen zamanlarda çok daha kritik bir konuma gelecek. Bu nedenle su üretiminde tartışılmaz önemi olan ormanlar ve mera alanları korunmalı. Bununla birlikte yer altı ve yer üstü sularımız, kalitesine etki eden her türlü kirletici deşarjından korunmalı. Sürdürülebilir su kullanımları için havza bazında etkin planlama ve yönetim mekanizmaları hayata geçirilmeli, planlardaki önlemler ve mevzuat etkin uygulanmalı” diyerek içinde bulunduğumuz küresel salgın koşullarında, yeterli ve temiz suya erişimin ne kadar hayati olduğunu bir kere daha hatırlattı.

Her yıl bir futbol sahası kadar alandan yaklaşık 2 ton toprak denizlere karışıyor!

Toprağı koruyan uygulamaların erozyonun şiddetini azalttığını ifade eden Ataç; “Türkiye’de her yıl 642 milyon ton toprak erozyona uğrarken, 154 milyon ton toprak akarsularla denizlere taşınıyor. Diğer bir ifade ile her yıl yaklaşık bir hektar araziden (bir futbol sahasından biraz daha büyük bir alandan) 2 ton toprak denizlere taşınıyor. Halbuki 1 santimetre toprağın oluşması için 500 yıl gerekiyor. Kaybolan toprağın yanı sıra, erozyon sebebiyle toprağın besin elementleri bakımından en zengin kısmı olan üst toprak taşındığından, kalan topraktaki besin elementleri azalıyor. Bu nedenle kimyasal gübre

kullanımına olan ihtiyaç artıyor. Kimyasal gübre kullanımının artması suları kirletiyor, akarsular ve göllerde biyolojik çeşitlilik kaybına neden oluyor. Rüzgar erozyonuyla taşınan toprak tozları insanlarda solunum yolu hastalıkları başta olmak üzere çeşitli hastalıklara neden oluyor” diyerek erozyonla mücadele çalışmalarının yaşamsal önemi bulunduğunu belirtti.

Ataç, erozyonla mücadele için yapılması gerekenleri ise; “Toprağın erozyona karşı korunmasında üzerindeki bitkilerin  çok büyük rolü bulunuyor. Üzerindeki bitki örtüsü tahrip edilmiş ve eğimin yüksek olduğu alanlar erozyonun en çok görüldüğü arazilerdir. Topraklarımızı örten bitki örtüsünün artırılması için ağaçlandırma çalışmaları, mera ıslah çalışmaları ve tarım arazilerinde toprağı koruyan uygulamaların yapılması gerekiyor. Eğimli arazilerde toprağı ve suyu yerinde tutan teraslama, ağaçlandırma ve bitkilendirme; tarımsal arazilerde eşyükselti eğrilerine paralel sürüm, daha az toprak işleme ve şeritvari ekim çalışmaları yapılması erozyona karşı toprağın korunması için büyük önem taşıyor” sözleriyle özetledi.