Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette İstişare konusu işlendi. Araboğlu Camisinde eda edilen namaz sonrası Tartan Evi Yanı Kültür Evine geçildi. Şükrü Özdemir Hocanın Kur’an-ı Kerim tilaveti ardından başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi Dr. Öğretim üyesi Nasseruddin Mazhari’nin sohbetiyle devam etti. Nasseruddin Mazhari konuşmasında şunları dile getirdi.

         Değerli dinleyiciler hayırlı sabahlar. Tekrar bizi bu mekânda toplayan Allah’a şükürler olsun. Bu günkü sohbetimiz istişare ile ilgili olacaktır.

Bildiğiniz üzere İslam kültüründe istişare çok önemli bir yere sahiptir. Bu konuda birçok ayet ve hadis bize kadar gelmiştir. Hatta Allah (cc) insanı yaratırken meleklerle istişare etmiştir. Onların fikrini almıştır. Kur’an’da da Hz. Peygamber (s.a)’e istişare etmeye emretmiştir. Bildiğiniz üzere Hz. Peygamber (s.a) de birçok konuda ashabı ile istişare etmiştir. Onların fikrini birçok konuda uygulamış ve değer vermiştir. Hatta bazı zamanlarda sahabe ile ile istişare ettikten sonra kendi fikrinden vazgeçip onların fikrini uygulamıştır da. Sahabe de zamman zaman “ya Rasullalah! Bu bir vahiy mi yoksa sizin şahsi görüşünüz mü” diye sormuşlardır. Vahiy olmadığını anlayınca kendi fikirlerini söylemekten çekinmemişlerdir. Dolayısıyla istişarenin bereketini görmüşlerdir.

Bunun en bariz örneğini Bedir savaşında görüyoruz. Hz. Peygamber (s.a) dört sefer “ey insanlar! Bana fikirlerinizi söyleyin” diye seslenmiştir. Fikirlerin savaşa gitme ve geri dönmeme yönüne olunca savaşa karar kılmışlardır. Daha sonra savaş yerini belirlerken de Habbab (r.a)’ın fikri uygulanmıştır.

Bildiğiniz üzere Belkıs istişare sayesinde hem memleketini hem milletini Süleyman (a.s)’ın akınından korumuştur.

Vahiy ile mueyyed olan kişiler istişare ediyorlarsa bizim haydi haydi istişare etmemiz gerek. Şimdi Hz. Peygamber (s.a)’den istişare ile ilgili bazı hadisler zikredeceğiz.  

         عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ:{اسْتَرْشِدُوا الْعَاقِلَ تَرْشُدُوا وَلَا تَعْصُوهُ فَتَنْدَمُوا.

Akillerin fikirlerini alınız, hidayete erersiniz. Onların fikrine muhalif davranmayın ki pişman olmayasınız”.

رَوَى عِكْرِمَةُ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:{مَنْ أَرَادَ أَمْرًا فَشَاوَرَ فِيهِ امْرَأً مُسْلِمًا وَفَّقَهُ اللَّهُ لِأَرْشَدَ أُمُورِهِ

birisi bir konuda Müslüman birisi ile istişare ederse Allah (cc) onu işlerinde muvaffak kılar”  

Hikmet sahibi insanlar demişler ki: “her şey akla muhtaçtır. Ama akıl tecrübeye muhtaçtır”. Ondan dolayı da istişare için seçtiğin kişi ilk olarak tecrübeli olmalı. İşin ehli olmalı, işin ehli olmazsa akıllı ve tecrübeli olması da yetmez. Toy ve tecrübesiz olmamalı. Evet, ilk şart budur. Çünkü tecrübe insanı olgunlaştırır. Olaylar ve yılların geçmesi insanı hamlıktan çıkarır ve olgunluğa sevk eder. Lokman çocuğuna der ki: “tecrübeli kişi ile istişare et, çünkü o bedel ödeyerek onu öğrenmiştir, sen ise bedava onu elde etmiş oluyorsun”.

وَقَالَ لُقْمَانُ الْحَكِيمُ لِابْنِهِ: شَاوِرْ مَنْ جَرَّبَ الْأُمُورَ فَإِنَّهُ يُعْطِيك مِنْ رَأْيِهِ مَا قَامَ عَلَيْهِ بِالْغَلَاءِ وَأَنْتَ تَأْخُذُهُ مَجَّانًا.

 

İkinci şart ise Dini hassasiyete sahip olmalı; yani dini ve değerleri hafife alandan hayır gelmez. Böyle insan ile asla istişare etmemek lazım. Çünkü Allah (cc) ile samimi olan kulları ile de samimi ve dürüst davranır.

Üçüncü şart ise Haset hastalığına duçar olmamalı. Düşmanın olmamalı.  Çünkü düşmanın ve haset sahibi kişi sana doğru yolu göstermez. Seni her türlü derde müptela etmek için uğraşır. Doğru yolu sana göstermez; seni helake sevk eder. Haset iyilikleri ateş gibi yaktığı için insanın içinde güzellik ve iyilik kalmaz. Kalbin iman nurunu söndürür. Bundan dolayı da istişare eden kişiye faydalı olması imkânsızdır. 

Ama diyelim ki -Allah korusun- birisine karşı kin besliyorsunuz veya ona iyi gözle bakmıyorsunuz. Böyle bir insan size mühim bir konuda istişare ettiğinde nefsinizi bir tarafa bırakarak ona en doğru yolu göstermek zorundasınız.

Niye? Çünkü istişare için size gelen kişi sizi emin görmüş ve size güvenmiştir. Dolayısıyla siz de ona ihanet etmeyip en iyi olan ne ise o yolu göstermek zorundasınız yoksa insanın imanı tehlikeye girer. Hz. Peygamber (s.a) der ki: “istişare eden kişi emindir, emin olmak zorundadır

Hoşlanmadığınız birisi sizinle önemli ve hayati bir konu hakkında istişare ediyorsa o sırada kalbinizi tüm manevi kirlerden yani haset ve kinden temiz etmeniz lazım. Çünkü o sizi emin gözü ile görmüş ki sizinle istişare ediyor. Siz de ona en doğru yol neyse onu göstermeniz lazım.

Çünkü Müslümanın kalbi üç şeyde hıyanet etmez demiş Hz. Peygamber (s.a). Veda hutbesinin bir yerinde der ki: “Müslümanın kalbi şu üç şeyde hıyanet etmez: Amelde İhlas, önderlere nasihat ve Müslüman topluluktan ayrılmama”.      

Kadınlarla istişare etmenin sakıncalı olduğunu söyleyenler var. Hatta bunu dini literatüre dayandıranlar da var. Ama böyle bir görüş asla doğru değildir. Hadis olarak bir söz nakil edilmişse de alimler sözün uydurma olduğunu söylemişlerdir. “onlarla istişare edin ama tersini yapın” şeklindeki söz asla hadis olarak kabul görmemiştir âlimler nezdinde. Hatta Hz. Peygamber (s.a) kendisi hanımları ile birçok konuda istişare etmiştir. Hudeybiye vakasında Ummü Seleme’nin fikri ne kadar etkili olduğu tarihi bir gerçektir. Kadınlarla istişareyi hor gören ve bunu dini bir boyut kazandıran eğilim dini olmaktan ziyade ataerkil ve kültürel zihin yapısından kaynklanıyor.           

İstişare edilmesi gereken kişi de bulunması elzem olan dördüncü şart ise görüşünü beyan ederken, fikir verirken bir maddi menfaatin peşinde olmaması gerekir. Çünkü fikri ve görüşe maddi menfaat, hava heves karışınca onu bozar, bereketini yo eder.

İşte böyle dört şarta sahip olan birisini bulduğumuz zaman önemli konularda mutlaka görüşüne başvurmamız lazım.

Bencillik yapıp kendi görüşünden başka insanların görüşünden müstağni olan kimse helak olur. Hz. Peygamber (a.s) bu konuda şöyle buyurur:

وَقَدْ رُوِيَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ:{رَأْسُ الْعَقْلِ بَعْدَ الْإِيمَانِ بِاَللَّهِ التَّوَدُّدُ إلَى النَّاسِ، وَمَا اسْتَغْنَى مُسْتَبِدٌّ بِرَأْيِهِ، وَمَا هَلَكَ أَحَدٌ عَنْ مَشُورَةٍ، فَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِعَبْدٍ هَلَكَةً كَانَ أَوَّلُ مَا يُهْلِكُهُ رَأْيَهُ}

Allah’a iman etmekten sonra aklın en güzel yönü insanlarla dostça geçinmektir. Ancak zorba kişi kendi şahsi fikri ile yetinir. İstişare yapıp ta helak olan olmamıştır. Allah (cc) birisinin helakını murad ederse onu ilk helak eden şahsi fikri olur” 

وَقَدْ رُوِيَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ:{لَقِّحُوا عُقُولَكُمْ بِالْمُذَاكَرَةِ، وَاسْتَعِينُوا عَلَى أُمُورِكُمْ بِالْمُشَاوَرَةِ

Akıllarınızı diğer insanların akılları ile aşılayın; meselelerinizi de istişare sayesinde hallediniz”  

وَقَالَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: الِاسْتِشَارَةُ عَيْنُ الْهِدَايَةِ وَقَدْ خَاطَرَ مَنْ اسْتَغْنَى بِرَأْيِهِ.

Hz. Ali (ra) der ki: istişare hidayetin gözüdür. Eğer birisi bencillik yapıp sadece kendi fikri ile hareket ederse kendisini tehlikeye sokmuştur demektir”.

Mevlana bu konuda şöyle der: “istişare insana idrak ve zeka kazandırır, akıllar diğer akılların elinden tutar”.

       مشورت ادراک و هشیاری دهد

عقل ها مر عقل را یاری دهد

Bir başka mühim mesele de istişare ettiğin zaman karşı tarafın görüşünü dinlemen lazım. Önce iyi karar verip sonra gidip onu 1 saat birisine anlatmak istişare değildir. 

Bir de arkadaşları ile istişare eden kişi fazla kınamaya tabi olmaz. çünkü her kesin fikrini almıştır. Sonuç kötü olsa da stres yapıp kendini yemez. Çünkü başka insanlarda hata ettiği meselede ortaktır.

Bunu da unutmamak lazım ki birisi bir konuda fikrinizi sorarsa artık ona fikir vermek hak hukuk meselesi haline geliyor. Yani konu hakkında fikrin olup ta ona söylemezsen hakkını eda etmemişsin demektir. Hz. Peygamber (s.a) buyurur ki: “Müslüman diğer bir Müslümandan nasihat istediğinde ona nasihat vermesi bir hak meselesidir (yani fikri olup ta vermezse, yol göstermezse karşı tarafın hakkını eda etmemiş olur”.

فَقَدْ رُوِيَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ:{إنَّ مِنْ حَقِّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ إذَا اسْتَنْصَحَهُ أَنْ

يَنْصَحَهُ