Gittiği Azerbaycan’da büyük ilgi gören Türk Sanatları Ustası Osman Gözel, Azadmedia’ya röportaj verdi. Verdiği röportajda ilimizi temsil eden Gözel, Karaman’ın tanıttı, gururlandırdı.

Gözel’in Azad Media ile yaptığı röportaj şöyle:

Ruhun elle birlikte çalışmadığı yerde, sanat olmaz. Sanat aynı zamanda, gözlerimize inanmamamıza yarar. Böylelikle, güneşin çiçekleri renklendirmesi gibi, sanat da hayata renk verir. Manevi kültürün tümü gibi, sanat da emekten doğar ve gelişir kuşkusuz...
İşte, sanata değer verip emeği ile yaşatan insanlar hala var hayatta.. Kardeş Türkiye’mizin ünlü klasik sanat ustalarından biri ile güzel samimi bir sohbet gerçekleştirdik..

Bu defa da AzadMedia.az’ın editörü Ülker Piriyeva’nın kardeş Türkiye’nin önde gelen Klasik Türk Sanatları ustalarından Osman Gözel ile Ok, Ney, Ebru, Hattatlık sanatları üzerine Röportajını sizlere takdim ediyoruz..


Osman bey sizi biraz tanıya bilirmiyiz?
1972 yılı Karaman doğumluyum ilk, orta ve lise tahsilimi Karaman’da yaptım. İlahiyat ön lisans ve Kamu yönetimi lisans mezunuyum. Şu an Necmettin Erbakan üniversitesi MYO sekreterliği görevimi ifa etmekteyim. Aynı zaman da tarihi sanatlarımızı tanıttığımız ve öğrencilerimize öğrettiğimiz bir atölyemiz bulunmakta, şu an bu atölyenin eğitimcisi ve yürütücülüğünü yapmaktayım.
 

Birçok farklı dalda sanat icra ediyorsunuz nasıl başladı bu süreç? İlk hangi sanat ile başladınız?
İlk tanıştığım sanat Hüsnü hat, ilkokul yıllarımda bütün arkadaşlarım Kuran öğrenmek için camiye giderken beni bir hattatın yanına gönderdiler. Merhum Hattat Mehmet Efendi saatçilik yapardı, akşama kadar yanında ona yardım ederdim. Yaşıtlarım Kuran'ı okurken ben daha Fatiha suresini yazıyordum onlardan geri kaldım diye üzülmüyor da değildim hani.7 yıl böyle devam etti hattatlık serüvenimiz. Hüsnü hat ile beraberinde geleneksel süsleme sanatımız olan tezhibi devamın da ebru yapımını öğrendim. Hüsnü hat, Ebru ve Tezhip bu üç sanat bir bütün gibidir.

Kültür Bakanlığı Ney yapım sanatçısısınız Ney ile nasıl tanıştınız?
Sesine aşina olduğumuz Türk müziğinin vazgeçilmez enstrümanı olan Ney’i lise yıllarımda tanıdım ilk olarak. Bu enstrümana olan merakım onu yapmaya teşvik etti 15 yıllık bir süreç sonunda da Allah bize kültür bakanlığı ney yapım sanatçılığını nasip etti.

Peki Türk Okçuluğunun bunlarla nasıl bir bağlantısı var?
Eski Neyzenler ve Hattatlar ok ve yay yapım ustaları olduğunu öğrenince bu sanata yöneldim. İlk birkaç yıl sadece ok yapımı ile uğraştım. Ancak ok, ahşabının ucunda sivri bir demiri arkasında tüy olan bir materyal değil, belirli uçuş prensiplerine sahip kendine has aerodinamik yapısı olan mükemmel bir silah olduğunu öğrendim. Beni hayrete düşüren şey ise bütün bu kural ve inceliklerin geçmiş Türkler tarafından en az 5000 yıldır bunu yapmış olmalarıdır. Ok ve yay ile öyle çok bütünleşmişler ki oku; başı, boynu, göbeği, baldırı ve ayağı olan bir insana benzetmişlerdir. Yayın ise ahşabını kemiklerine, sinirlerini damarlarına, boynuzunu kaslarına, tutkalını da kanına benzetmişlerdir.

Okçuluk sporu sadece ok ve yay ile bitiyor mu? başka yardımcı malzemelere ihtiyaç duyuyor musunuz, duyuyorsanız bunlar nelerdir?
Evet Oklarımızı koymak için Tirkeş dediğimiz ok çantasına, Sadak dediğimiz yayları koymak için yay çantasına, oku daha ileri atabilmek için bilek siperliğine, kırık veya kısa okları atabilmek için mecraya, kirişi çekebilmek için zihgir dediğimiz okçu yüzüğüne, Kılıç ve Kalkana ve dahi mızrağa ihtiyaç duyulur. Bütün bunları icra ederken bir geleneksel kıyafete ihtiyacımız vardır. Bu kıyafetler; hafif kıyafetler ve ağır kıyafetler olarak ikiye ayırabiliriz.

Hafif kıyafetler - Kumaş ve keçeden yapılmış geleneksel kıyafetler (şalvar gömlek kuşak sarık kaftan) gibi
Ağır kıyafetler - Deriden ve demirden yapılmış birinci amacı savunmaya yönelik olan elbiselerdir

O zaman bunların her birisini okçu ustası mı yapar yoksa her biri farklı bir sanat dalı mıdır?
Evet bunların her birisi ayrı bir sanattır. Lakin bunları yapan ustalar nadir olduğundan dolayı Okçu arkadaşlar kendi ihtiyaçlarını kendileri yapma ihtiyacına girmişlerdir. Şahsım olarak bende kendi ihtiyaçlarımı yaptığım için yaptığım işlerin beğenilmesi birbirinden farklı bu sanatları yapmama teşvik olmuştur.

Yapmış olduğunuz bu sanatlar unutulmaya yüz tutmuş ya da tamamen unutulan sanatlar. Peki bu sanatların tanıtılması ve yeni nesillere aktarılması için ne yapıyorsunuz?
Gerek özel sanat galerimde gerekse üniversite ortamında öğrenciler ve bu işe ilgi duyan misafirlere eğitimini ve tanıtımını yapıyoruz.

Zırhlarınızın üzerinde yazılar ve şekiller var yazıların manası şekillerin anlamı nelerdir?
Yapmış olduğum zırhları tarihi kıyafetleri örnek alarak yaptım en son yaptığım zırhta şu ayetleri ve şekilleri kullandım.

Mihğer (başlık) da: Ya HAFIZ Ya ALLAH (her şeyi koruyan muhafaza eden)
Omuzlarda Besmeleyi şerif (Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla)
İnna fetahna leke fethan mübina (Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.)
Allahüeklber (Allah en büyüktür)
Ya hannan ya mennan (ya hannan: Ey rahmeti bol Allah’ım Ya Mennan: Ey ihsanı bol, çokça veren Allah’ım)
Zırhın Ön Göğüsün de Davut yıldızı kelime-i şehadet, peygambere ve ehlibeytine salat-ü selamlar
Zırhın Sırtında ise Selçuklu 8.gen yıldızı içinde gücü ve devleti temsil eden Selçuklu çift başlı kartalı
Bilekliklerde Nas ve Felak suresi
Kalkan da ayetel kürsiyi kullandım
Kemerlerde ise Eli belinde (devleti temsil eder) koçbaşı (gücü temsil eder) ve pıtrak motifleri ise(kötü gözden sakınma ve bereket gibi anlamlar taşır.

Yapmış olduğunuz ürünlerinizde bir mahlas ve bir işaretiniz var mı?
Evet Kirişçi baba mahlasını kullanıyorum. Kirişçi baba ki pirimiz Yunus Emre hazretlerinin bütün mal varlığını devrettiği vakfın ismidir. Buradaki kiriş ise yayın kirişidir. Ambleminde ise Sekizgen Selçuklu yıldızı içerisinde Afşar boyunun tamgası bulunmaktadır.

Son olarak yaptığınız bu sanatlar içerisinden sadece bir sanatı tercih etmek zorunda kalsaydınız, hangi sanatı tercih ederdiniz?
Bu Sorunuzu bir hadisle cevaplamak istiyorum. Peygamber efendimiz (sav) buyurdular ki ‘’Bir kimse ok atmayı öğrenip ustalaşsa sonrada bunu bırakıp terk etse bizden değildir.’’ Bırakmak hoş görülmediği gibi okçuluğu bırakmayı asla düşünmüyorum oku ve yayı elime aldığımda hep Uhud savaşında yerlerini terk eden okçular aklıma geliyor ben bu ok ve yayı her elime aldığımda bu tepeyi asla bırakmayacağım diye söz veriyorum.