Program, Türk Ocağı Karaman şube Başkanı Yunus Turan tarafından yapılan açılış konuşmasıyla başladı.

Yunus Turan konuşmasında esasen Karaman’ın Türk Dilinin başkenti olduğunu, Türk Dil Bayramının da Karaman’da 740 yıldır kutlandığını ifade etti. Türk Dili yılı ilan edilmesine rağmen, Türk Dilinin başkentinde bu kapsamda bir etkinlik yapılmadığını söyledi. Türk Dili Yılı internet sitesinde Karaman adının geçmediğini ifade etti. Turan, Türk Dili ile ve Karamanoğlu Mehmet Bey ile ilgili olarak Türk Ocaklarının geçmişte yaptığı faaliyetleri anlattı. Her zaman Türk Dili ile ilgili faaliyetlere destek vereceklerini ancak böyle bir talebin kendilerine gelmediğini söyledi.

Sonrasında KMÜ Öğretim Üyesi Mestan Karabacak’ın programına geçildi.

TÜRK DİLİNİN TARİHİ SEYRİ – YENİSEY ANITLARI VE ORHUN ABİDELERİ
Mestan Karabacak konuşmasına Türk dilinin tarihi seyrini anlatarak başladı. En eski yazılı metinlerin Yenisey Anıtları ve Orhun Abideleri olduğunu ifade etti.

ALTIN ELBİSELİ ADAM
Karabacak, “Kazakistan’ın Almaata şehrinin 50 km. ve Salagar Alüvyonlu toprağının 20 kilometre doğusunda, garaj yapmak ve yolu düzlemek için yapılan çalışmalar sırasında tesadüfen bir anıt mezar bulundu. Anıt mezarda 4800 parça saf altından yapılmış savaşçı erkek elbisesi, üzerinde dağ keçisi figürleri, kaftan, kılıf, hançer, çizmeler vardı. Sonradan “Altın Elbiseli Adam” diye ifade edilen buluntular 2012 yılında İstanbul’da üç ay sergilendi. 
Dünya bilim âleminde yankılar uyandırdı. Bu elbisenin günlük bir kıyafet olmadığı, törenlerde devletin ihtişamını gösteren bir kıyafet olduğu ve bir şehzadeye ait olduğu söylendi. Bundan daha değerli olan gümüş yada bakır bir “tas” bulundu. Tas üzerinde 26 harften oluşan iki satırlık bir yazı vardı. Kazak bilim adamları okuma çalışmaları yaptı. “Tigin 23’ünde öldü, Esik halkının başı sağ olsun” yazdığı anlaşıldı. Göktürk harflerinin, Yenisey yazıtlarından daha da bozuk şekli ama Türk alfabesi olduğu kesindir.” dedi. 
Karabacak, “Ancak yabancı bilim adamları da bunu teyit etmeleri gerekiyor. Tarihi milattan önce beşinci yüzyıldır. Bizim elimizdeki en eski yazıt Yenisey yazıtları milattan sonra beşinci yüzyıldır. Bu kesinleştiği zaman Türk dilinin en eski yazılı belgesi bin yıl yani on asır geri gidecektir ki şu anda Avrupa’nın anlı şanlı dillerinin toplam yaşı bin yıl yok.  Toplasan altı, yedi yüzyıldır… “ diyerek Türk dilinin tarihi seyri içinde eski bir dil olduğunun kanıtının “Altın Elbiseli Adam” olduğunun altını çizdi. 

TÜRK DİL TARİHİNİN DEVİRLERİ
KMÜ Öğretim Üyesi Mestan Karabacak konuşmasının devamında, “Türk dili tarihinin yedi devrini anlatı. Bunların; Altay Dil birliği Devri, En eski Türkçe devri, İlk Türkçe devri, Eski Türkçe Devri, Orta Türkçe Devri, Yeni Türkçe Devri, Modern Türkçe Devri olduğunu söyledi. Her birini tarihi gelişimi seyrini izah etti.”

TÜRKLERİN ANADOLU’YA GÖÇÜ
“Hazarın güneyinden gelen Türklerin kahır ekseriyeti Oğuz Türküydü. Anadolu’ya geldiklerinde 13. yy başlarında Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu. Başkenti önce İznik olsa da sonra Konya başkent oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti bir Türk devleti idi ama resmi dili Farsça idi. Bilim dili, diplomasi-yazışma dili Arapça idi. Halkın kullandığı dil ise Türkçe idi. Yerleşik Ermeni, Rum gibi halk kendi dillerini kullanıyordu.  Devletin asıl tebaasını oluşturan Türkmenler Oğuz Türkçesi konuşuyorlardı.” 

TÜRKÇE AŞAĞILANAN, BASİT GÖRÜLEN BİR DİL
“Bir devlet var üç dil var. Bu normal bir durum değil. Ama bakıyoruz ki Sultanların isimleri Aleaddin Keykubat, İzzeddin Keykavus, Gıyasettin Keyhüsrev… Tamamı Farsça isimler. Tarih kitapları diyor ki; “İran’dan devlet işlerini yürütmek üzere Anadolu Selçukli Devleti yöneticileri Farsça bilen uzmanlar getirttiler” diyor. Ve Türkçe küçümsenen, dışlanan, aşağılanan, basit görülen köylünün taşranın dili olarak görülüyor. Bunun etkili dokümanı şu;  Halk Kendi aydınları, yöneticilerine “Türk iti şehri gidince Farsça Ürür” deyimini söylüyor. Bu ifade milletimizin asaletine ve derinliğine, irfanına uygun bir cevaptır.
Mevlana o dönemde yaşıyor. Türklüğü ile övündüğü şiirleri vardır. Ama Farsça yazıyor. Rüzgâr da Farsça’dan yana.
Esasen 13. yy. da Farsça edebi bir dildir. Aydınlar Arapça öğrenseler de Farsça okuyor, öğreniyor, yazıyorlar. Halk Oğuz Türkçesi konuşuyor. Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde konuşma dili olarak Türkçe kullanılıyor.”

BEYLİKLER
“1243 yılında Sivas yakınlarında Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında Kösedağı savaşı yapılıyor. Selçuklu yeniliyor ve yıkılma sürecine giriyor. Moğol komutanlar gelip başkente Konya’ya yerleşiyor. Bir grup askerle beraber. Anadolu Selçuklu devleti kâğıt üzerinde resmen ve şeklen vardır ama fiilen Moğolların yönetimindedir, Moğolların güdümündedir.“
Bu dönem şu sonucu doğuruyor: Ortada Selçuklu otoritesi yok. Moğollar da her yeri kontrol edebilecek güç sevk edemiyor. Bir otorite boşluğu doğuyor. Bu boşluğu Beylikler dolduruyor. Karamanoğulları, Eşrefoğulları. 20 dolayında küçük devletçik doğuyor. Kendi içinde otonom yani özerk olduğunu görüyoruz. Ama dışta Selçukluya bağlı. Böyle bir dönemde Karamanoğlu Mehmet Bey 1277 yılının nisan ayında ordularını hazırlayarak Konya’yı zapt etmeye karar veriyor.

DİL FERMANI
“Karamanoğlu Mehmet Bey’in Konya’yı alması ve dil fermanı ile ilgili ana kaynak; Selçuklu Devletinin resmi tarihçisi, Vakanüvist İbni Bibi’dir. Selçukname adlı eserini Farsça diliyle yazıyor. Biz bu olayları onun yazdıklarından öğreniyoruz.  Daha sonra 15.yüzyılda 2. Murat devrinde Yazıcıoğlu Ali isimli bir Türk; “Tevari-i Âli Selçuk” adıyla Türkçe’ye çeviriyor. Topkapı’da kayıtlı. 
1996 da Prof.Mürsel Öztürk tarafından bu günkü Türkçeye çevriliyor.

Rahmetli Osman Turan, Erol Güngör gibi eserlerine hayranlık duyduğumuz hocalar eserlerinde şunu yazdılar: “Karamanoğlu Mehmet Bey Türkçe7den başka bir dil bilmiyordu bu nedenle kaba kuvvetle Konya’yı ele geçirince Farsçayı yasakladı.” Bunu yazmaları büyük ihtimalle bu değerli hocaların bu eseri görmemelerindendir. Hâlbuki Karamanoğlu Mehmet Bey’in bu kitapta âlim bir kişi olduğu yazılıdır. 

Karamanoğlu Mehmet Bey şehri kuşatıyor. Konya’yı zapt edecek ve başına da Cimri lakaplı Sultan Siyavuş denilen İzzettin Keykavus’un oğlu olduğunu söyleyen, biraz da dengesiz bir kişiyi getirecek… Kendisi tahta geçmek için uğraşmıyor. Çünkü Hanedanlık yönetimi var. Selçuklu hanedanından biri tahta oturmasa kimse tanımaz düşüncesiyle Selçuklu tahtına kendisinin oturması söz konusu değil. Hanedandan gelen birinin tahta oturması gerekiyor.

28 gün sürüyor kuşatma ve teslim olun diyor olmuyorlar. Neticede Konya’yı zapt ediyor. Ve tahta Cimri lakaplı Sultan Siyavş’u getiriyor. Siyavuş(cimri) tahta oturuyor. O zevk-ü sefa içinde günlerini geçirirken devleti Mehmet Bey yönetiyor. 
Esasen bu kaynakta Selçuklu kendilerini Türk olarak görmediğini de anlıyoruz. Ve Konya’nın ele geçirilmesinden sonra Mehmet Bey resmi kayıtları istiyor. Defterlerin hepsinin Farsça olduğunu görünce kâtipleri çağırıyor ve meşhur şu fermanını söylüyor:
“Şimdengerü hiç gimesne kapıda ve divanda, mecalis ve seyranda Türkî dilinden gayri bir dil kullanmaya. Defterleri dahi Türkçe yazalar.”

Alâeddin tepesinde davullar çaldırılarak bu ferman okutuluyor. Diğer beyliklere de gönderiliyor ve her yerde okutturuluyor. Bu fermanla; diğer tüm beyliklerde de Türkçü konuşulması, Türkçe yazılmasını sağlamıştır.”
Karaman ile ilgili, Karamanoğlu Mehmet Bey, Yunus Emre ve Ferman metni ile ilgili yürüttüğü faaliyetleri, yaptığı çalışmalarını ve emeklerini anlatan Karabacak, Türk diline, Karamanoğlu Mehmet Bey’e karşı olanlardan bahsetti. Karabacak, Karaman’da tabelaların Türkçe yazılması ile ilgili yaptığı mücadeleyi anlattı, günümüzde kutlamaların gereği gibi yapılmadığını söyledi.

“Yunus Emre’nin yalnızca tasavvuf büyüğü olduğu için sevilmiyor. Anadolu Türkçesi ile ölümsüz şiirler yazdığı için büyük bir şahsiyettir. Bu nedenle iki büyük ve önemli şahsiyetten biri Karamanoğlu Mehmet Bey, diğeri Yunus Emre’dir. Sonuç olarak; Karamanoğlu Mehmet Bey ile Yunus Emre’nin Karaman’da metfun olması tesadüf değildir.”

Program sonrası, sohbete katılımcıların soruları, çay ve ikramlarla devam edildi.

Mestan Karabacak, Türk Ocağına kendi yazmış olduğu “Okuntu” isimli şiir kitabını hediye etti. Katılımcıların isteği ile Okuntu isimli şiir kitabından Karamanoğlu Mehmet Bey şiirini okudu.