Akademide olan yahut akademik çalışma yapmış kişilerce malumdur ki yüksek lisans yahut doktora tez savunmalarından sonra jüri ve öğrencinin beraberce yemeğe gitmesi bir âdettir. Temel amacı danışman hocaya ve sınav heyetine teşekkür olan bu yemekte hem hasbihâl edilir hem de akademide ve alanda yapılan yeni çalışmalardan, karşılaşılan sorunlardan söz edilir. Resmiyetin olabildiğince terk edildiği böyle ortamlarda öğrenciye savunma sırasında iletilmeyen yahut unutulan hususlar da münasip bir dille söylenir. Bu süreci tecrübe etmiş herkes bilir ki yemekte konuşulanlar, sınava alınan öğrenci için hayatı boyunca unutamayacağı bir ders niteliğindedir. Şehir dışından gelen jüri üyesine yöresel lezzetlerden tattırmayı da hedefleyen bu âdet, öncesinde ve sonrasında yaşananlarla birlikte kuruldaki hocaların ve öğrencinin daima heybesinde taşıyacağı güzel bir anı olarak kalır.

Yazının başlığında geçen biri Türkçe, öteki yabancı yemek ve onların isimleriyle tanışmam, işte böyle bir toplantıdan sonra gidilen yemekte gerçekleşti. Tadı güzel adı güzel “közlüce”yi tanımak ve tatmak ilk kez o gün nasip oldu. Elime tutuşturulan “menü”den harfi harfine iktibas ettiğim şekliyle bu yemek, “sotelenmiş bonfile tavuk dilimleri ve közlenmiş kapya biber”le yapılıyor. Yemeğe ismini veren, içindeki közlenmiş biberler. Kelimenin yapısı da şöyle izah edilebilir: (

Gelelim başlıkta ismini zikrettiğimiz diğer yemeğe. Kendisine yemek listesinin Fajitalar bölümünde yer bulan ve listenin ilk sırasına yerleşen Beef Fajita; oradaki açıklamaya göre “dana bonfile, yeşil biber, kapya, soğan, fajita baharatlı parmak patates ve özel sos” ile hazırlanan bir yemek. Nasıl pişirildiğini, bayanlar arasındaki deyişle “tarifini” bilmiyorum. Onu mekânın “chef”inden dinlemek lazım. Fakat “big chef” meslek sırrı diyerek talebinize karşılık vermeyebilir. En iyisi kimseyle uğraşmayıp İnternet’teki arama motorlarına müracaat etmek. Onların yönlendirdiği sitelerde biraz gezinmek derdinize çare olacaktır. Esasen elimizde, yemeğin nasıl yapıldığına dair ipucu da var. Listede malzemeler arka arkaya sıralanırken etten önce zikredilen “mühürlenmiş” sıfatı, meraklılarına, yemeğin ana unsurunu meydana getiren etin nasıl pişirilmesi gerektiğine dair bilgi veriyor. Mühürleme, lezzetini korumak amacıyla etin tavada bir süre çevrilerek pişirilmesi anlamına geliyor. Bu taze bilgiyi güncel sözlüklere değil terim sözlüklerine borçluyum. Yeri gelmişken Türk Dil Kurumu başta olmak üzere sözlük çıkaran kurum ve yayınevleri ile ömrünü sözlük tertip etmeye adamış sözlük yazarlarımıza buradan bir çağrı yapalım. Mühürlemek bir gastronomi veya mutfak sanatları terimi gibi görünse de genel sözlüklere alınabilecek, dahası alınması gereken bir kelime.

Yemeğin adını oluşturan kelimelerden ilki, İngilizceden özgün biçimiyle alınan beef sözcüğüdür. Bunun Türkçedeki karşılığı “sığır eti”. Aslında çoğumuz bu kelimeye aşinayız. Kasaplarda yahut marketlerin kasap bölümlerinde gördüğümüz biftekle ilişkilendirip kolayca anlayabiliriz. Biftek, edebiyatımızın Hace-i Evvel’i Ahmet Mithat Efendi’nin 1881 yılında kaleme aldığı Karnaval romanında geçtiğine göre en az 150 sene önce dilimize girmiş bir kelime. İkincisi oldukça yeni bir sözcük. İnternet’in aktardığı bilgilere göre İspanyolcada “etin en güzel bölümü” anlamına gelen fajita, Meksika kökenli bir yemek türü. Etin uzun ince şeritler hâlinde kesilmesiyle hazırlanan bu yemek, son yıllarda ülkemizde hayli tutulmuş görünüyor. Üstelik, kapsamını da genişletmiş vaziyette. Sadece sığır etiyle değil tavuk etiyle veya ikisi karışık olarak da yapılabiliyor. Gördüğü ilgiden de anlaşılıyor ki böyle devam ederse “cafe”lerde, “bistro”larda yemek listesinin başında kurum kurum kurulan fajitanın kısa bir süre sonra sözlüklere girmesi de kaçınılmaz olacak. Yiyenlere, beğenenlere, böyle bir endişe taşımayanlara diyecek bir şeyimiz yok. Afiyet olsun.

Usta yazar Salâh Birsel’in deyimiyle “ağzımızı dağıtmadan” sözü bağlayalım ve şunun altını en koyu renklerle çizelim: Kimsenin yediğinde içtiğinde değiliz. Derdimiz dil ve kültür meselesidir. Daha açık söylemek gerekirse “dilimiz kimliğimiz” şuurundan her geçen gün uzaklaşmaktır. Bizi rahatsız eden; habis bir ur gibi her tarafımızı saran yabancılaşmanın, hızla ve hiçbir dirençle karşılaşmadan kolayca yayılıyor olmasıdır.

Yemek yediğimiz yer; gençlerin, özellikle üniversite öğrencilerinin uğrak yeri olan bir mekân. İçerisi de tıklım tıklım dolu. Sahipleri yahut işletmecileri; Karaman’a ve Karamanoğlu Mehmet Bey’e yakışır bir karar alsalar da yemek listesindeki lezzetlerin her birine Türkçe isim koysalar, bu hayırlı işe de mekânın isminden başlasalar, bunu da 13 Mayıs 2020 gününde kamuoyuna ilan etseler ne güzel olur? Bu hayırlı işte kendilerine yardıma hazırız. Yeter ki irade buyursunlar.