Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Kur’an-ı Kerim’in Edebi Özellikleri konusu işlendi. Aktekke Camisinde eda edilen namaz sonrası Hatuniye Medresesine geçildi.  Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program KMÜ Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Orhan Oğuz’un sohbetiyle devam etti. Orhan Oğuz Konuşmasında şunları dile getirdi.

Günümüz zihniyetinde bir şeyin mükemmel olabilmesi için kurala uygun olması gerekir. Eğer bir şey kurala uygun olmazsa onda eksiklik görür ve kabul etmeyiz. Veya şöyle de ifade edebiliriz. Hayata dair bir takım kuralları biz koyuyoruz. Sonra olayları kavramları bu kurallara göre değerlendiriyoruz. Hatta Kur’anı-ı Kerim ayetlerini bile önceden belirlediğimiz kurallarla anlamaya çalışıyoruz. Ayrıca bu kuralları tek doğru olarak düşünüyoruz. Acaba bu düşüncemiz doğru mu, yoksa bizim ön kabulümüz mü?

Bugün Arap dilinde bir kuraldan ve Kuran-ı Kerimde bu kurala aykırı kullanımdan bahsedeceğiz. Bu kurala aykırı kullanım müsteşrikler tarafından Kur’anda gramer hataları var şeklinde değerlendirilirken Arapçayı az bilen bazıları da bu ithamlara kanmaktadırlar. Hâlbuki bu kullanım çok ince ve çok manalı bir edebi kullanımı içinde barındırmaktadır.Bu konuyu incelemek için bazı kavramları bilmemiz gerekir.

Akil: Akıllı varlık demektir. Bu kavram insan için kullanılır.

Gayri akil: akılsız varlık demektir. İnsan dışındaki, bitkiler, cansız varlıklar ve hayvanlar için kullanılır.

Müenneslik alametleri: Kelimenin kökünde olmayan, sonuna eklenin ة, ا ve اء

Müzekker: Erkekler için kullanılan veya sonunda müenneslik alametleri olmayan kelimeler.

Müennes: Kadınlar için kullanılan veya sonunda müenneslik alametleri olan kelimeler.

Arapça ‘da varlıklar Türkçe‘ den farklı olarak tekil, ikil ve çoğul olarak üçe ayrılır. Ayrıca müzekker, müennes ayrımı vardır.

الطالب مجتهد

الطلاب مجتهدون

Birinci tümcenin anlamı, öğrenci çalışkandır. İkinci tümcenin anlamı öğrenciler çalışkandır. Birinci tümcede özne ve yüklem tekil iken ikinci tümcede her ikisi de çoğuldur. Bu akil yani akıllı varlıklar(insan)içindir. İnsan dışında ki varlıklara da gayri akil denir. Gayri akillerin çoğullarında yüklem çoğul olmaz, tekil müennes olur. Aynı durum zamirler, sıfatlar, fiil çekimleri için de geçerlidir.

البيت كبير ev büyüktür

البيوت كبيرة evler büyüktür

Ev akıllı varlık olmadığı için ikinci cümlede كبيرة kelimesi tekil müennes geldi.

Kural bu şekilde iken bu kurala aykırı kullanım hem Arap edebiyatında hem de Kur’an-ı Kerîm’de bulunmaktadır. Şimdi Kur’an-ı Kerim’de buna zıt kullanımları görelim

EnbiyâSûresi (33)

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٣٣﴾

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. (33)

Ayette zikredilen gece, gündüz, güneş ve ay gayri akil varlıklardır. Bunların yaptıkları fiil müzekker çoğul gelmiştir. Aslında تسبح olması gerekirdi. AllahüTeala bu fiil ile onları akıllı varlıklar yerine koymaktadır. Bu onlara verilen değeri göstermektedir ki hepsi Allah’ın koyduğu bir kanuna göre dönmektedirler.

Benzer bir ayette Yasin suresinde geçmektedir.

YâsînSûresi (40)

لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَـهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٤٠﴾

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. (40)

YûsufSûresi 4. Ayette Yusuf (as) ın rüyası şöyle anlatılmaktadır.

اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ ﴿٤﴾

Hani Yûsuf babasına, "Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı" demişti. (4)

Burada رأيتهم fiiline bitişen ـهم zamiri aslında ـها olmalıdır. Çünkü bu zamirin ait olduğu isimler yıldızlar, güneş ve ay gayri akil varlıklardır. Yine secde ediyorlar anlamına gelen ساجدين kelimesi çoğul olarak yani akil varlıklara göre kullanılmıştır. Aslında ساجدة olması gerekirdi. Peygambere secde ettikleri yani ona hürmet ettikleri için Allah onları akıllı varlıklar olarak göstermekte ve onlara bir değer yüklemektedir.

Yukarıda zikredilen ayetlerde Allahüteala kendisine boyun eğen veya peygamberine saygı gösteren varlıklara insan gibi değer vermekte onları yüceltmektedir. Ama bunun tam tersi yani alay ve aşağılama için de kullanılmaktadır. Zira aynı kural putlar hakkında da geçmektedir.

AllahütealaAnkebûtSûresi 17. Ayette putlar hakkında şöyle buyurmaktadır.

اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١٧﴾

"Siz Allah'ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz." (17)

Ayette anlatılan أوثان yani putlar gayri akil varlıklardır. Onların özelliklerinden bahsederken لا يملكون  fiili kullanılmaktadır. Bu akil varlıklar için kullanılan bir çekimdir. Kurala göre لاتملك olması gerekirdi. Burada insanların taşlardan medet ummalarıyla alay edilmektedir. Çünkü akılsız bir varlık üstelik de taşlar rızık veremezler.

Yasin suresinde de putlardan yardım umanların halleriyle alay edilmektedir.

YâsînSûresi (74)

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ ﴿٧٤﴾

Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilahlar edindiler. (74)

YâsînSûresi (75)

لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ ﴿٧٥﴾

Meal

Onlar ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler. (75)

Bu ayette Allahtan başka edinilen ilahlar ile ilgili لا يستطيعون fiili ve ـهم zamiri kullanılmaktadır. Fiilin kurala göre şekli لا تستطيع zamirin kurala göre şekli ـهاdir.

NahlSûresi (73)

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚ ﴿٧٣﴾

Meal    

Allah'ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar. (73)

FurkânSûresi (55)

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً ﴿٥٥﴾

Meal

Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. (55)

AnkebûtSûresi (17)

اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١٧﴾

Meal

"Siz Allah'ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz." (17)

Bu ayette anlatına أوثان yani putlar. Akılsız varlıklar. لا يملكون ifadesi çoğul. Kurala göre لاتملك olması gerekir. Fakat Allahüteala böyle kullanmakla müşriklerle alay etmekte ve onların inançlarının ne kadar yanlış olduğunu göstermektedir. Bu ifade şöyle ima etmektedir: Siz sanki onlar akıllı varlıklarmış gibi sizi duyar, size rızık verir gibi düşünüyorsunuz. Hadi sizin düşündüğünüz gibi söyleyelim. Onları akıllı varlıklar yerine koyalım.

Başka bir ayette de Allahüteala şöyle buyurmaktadır.

Yine Allahüteala başka bir cansız varlığa da akıllı varlıklar gibi hitap etmektedir. Bunlar yukarıdaki varlıklardan biraz farklıdır. Allah bazı ayetlerde putlardan bahsederken de aynı hitabı kullanmaktadır.

Sonuç olarak

1. Dil sadece dilbilgisi kuralları veya sadece sözlükten bakarak tam anlamıyla kavrayabileceğimiz bir olgu değildir. Dil aynı zamanda da bir kültürdür. Arapça öğrenenlerin ayrıca Arap kültürünü de öğrenmesi gerekmektedir.

2. Kur’anı Kerimi anlama çabaları içerisine giren kişilerin ona birtakım ön kabullerle yaklaşmamaları gerekmektedir.

3. Kur’anın edebi yönü ile ilgilenmek herhangi bir hüküm çıkarma çabası gerektirmediği için bu alanda yapılacak çalışmalar çoğaltılmalıdır. Böylece kişi Kur’an-ı Kerim’e ön kabullerle yaklaşmamayı öğrenecektir.