KIYAMET AHVALİ
Sabahınız hayırlı ve bereketli ola. Hasenat mizanınızda bu günler ve bu saatler hesap edilecek inşallah. Biz şu ana kadar birçok şey konuştuk kıyamet ahvali ile ilgili konuşmadık. Demek ki diğer konular kıyameti unutturdu bize. Neyse bu gün bir nebze de olsa kıyamet ahvali ile ilgili konuşacağız inşallah.
Kıyamet gününde ortaya çıkan olağanüstü bazı manzaralar vardır ki Kur’an’da tasvir edilmiştir. Bu manzaralar tam sinema sahneleri gibi insanı dehşete düşüren sahnelerdir. Müfessirler Kur’an’ın bu sanatsal yönüne çok fazla girmemişlerdir. Varsa da bazı işaretler vardır tefsir kitaplarında. Son zamanlarda Seyid Kutup (r.a) bu konuda et_Tefsiru’l-Fenni fi’l Kur’an adı altında bir kitap kaleme almıştır. Bu kitapta kıyamet sahneleri ve diğer Kur’an’i tasvirleri işlemiştir. Bu kitap Türkçeye de çevrilmiştir.
 Bu gün sadece bu sanatsal ve dehşet veren kıyamet sahnelerinden bir sahneden bahsedeceğiz. Bu sahne aslında bir korkudan kaçış sahnesidir. Öyle bir sahne ki insan kendisine en yakın olan kişiyi de terk edip kaçıyor. Veya kendisini kurtarmak için ona en yakın olan insanı da kurban etmek istiyor.  
Kıyamet sahneleri Kur’an’ın birçok yerinde işlenmiştir. Hatta en şefkatli anne bile bebeğini tam emzirirken o dehşet ile karşılaştığında bebeğini terk edip kaçabiliyor. Hamileler düşürüyor hepten, insanlar sarhoşlar misali sağa sola basiretsizce yöneliyorlar.   
Aslında dünya ve ahiret arasında hiçbir şeyde mukayese edilmez. Nimetler de öyle, külfetleri de öyle. Hiçbir yönü mukayese kabul etmez. Dolayısıyla kıyametin dehşeti de öyledir. 
Düşünün çok korkutucu bir yangın veya deprem düşünün dünyada. Bir bombardıman düşünün. Birçok insan dehşete düştüğünde ne yapacağını bilmez olur. Hatta eli ayağı koptuğu zaman bilmez. Dehşete düşer, her şeyi unutur.
Birkaç gün önce Kaliforniya eyaletinde Pardays adında bir şehir tamamen yandı. Siz de bilirsiniz bunu. Binden fazla insan kayıptır hala. O sahneden birisi bahsederken demişti ki insanlar yangından kaçmak için basiretsizce her tarafa yöneliyorlardı. O cennet isminde olan şehir tam cehenneme dönüştü birkaç dakika içerisinde.  
 İnsan çok sevindiği zaman veya korkudan çok fazla dehşete kapıldığı zaman normal halini kaybeder. Yani aklı ve fikri melekesini kaybeder, normal halinden çıkar.
Ondan dolayı İbn Kayyim (r.a) bir kişinin çok sevinçten veya korkudan dehşete düştüğünde ondan hediye, atiye kabul etmemek lazım der. Çünkü o andan o kendinde değildir. Kendine geldiğinde ise ben ne yaptım! diye pişman olur.     
Ama yine de o korkutucu anda bile anne veya baba kendini çocukları için feda edebilir. Ama ahirette mesele öyle değil. O kadar dehşet verici bir durum oluyor ki asla kimse kimseyi bir an bile düşünemez.
قالت: سمعت رسول الله -صلى الله عليه وسلم- يقول: ((يحشر الناس يوم القيامة حفاة عراة غُرْلاً))([1]) قلت: يا رسول الله، الرجال والنساء جميعاً ينظر بعضهم إلى بعض؟، قال: ((يا عائشة الأمر أشد من أن يُهمهم ذلك))، وفي رواية:((الأمر أهم من أن ينظر بعضهم إلى بعض))، متفق عليه.
Buhari ve Müslim’in Hz. Aişe’den rivayet ettiği şöyle bir hadisi şerif vardır. Hz. Peygamber (sa): 
İnsanlar, kıyamet gününde, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda toplanırlar.” Bunun üzerine ben:

Yâ Resûlallah! Kadınlar ve erkekler birlikte olunca, birbirlerine bakmazlar mı, dedim? Peygamber Efendimiz:

“Âişe! Durum, onların bunu akıllarına getiremeyecekleri kadar ciddidir” buyurdu. 
Şimdi gelelim kıyametin dehşetini anlatan iki ayetin açıklamasına. Allah (cc) Mearic süresinde şöyle buyurur: 
يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ ﴿١١﴾
Onlar birbirlerine gösterilirler, günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder.
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ ﴿١٢﴾
Kendi eşini ve kardeşini.
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْويهِ ﴿١٣﴾
Ve kendisini barındıran aşiretini.
وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ ﴿١٤﴾
Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın.


Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var değerli dinleyiciler. 
O da mücrim (suçlunun) anne ve babasından bahsetmemesi. Niye bahsetmemiş sizce? Yani suçlu olan kimse Allah (cc) huzurunda kendini kurtarmak için her şeyi peşkeş çekiyor ama ana babasından bahsetmiyor. Allah’ın bu ana babam! Bunları da al beni kurtar.
 Diyemiyor. Çünkü böyle bir teklif ile Allah’ın kızacağını biliyor. Onu kırdıracağını biliyor. Çünkü Allah (cc) onu ebeveyn ile ihsan etmesini, iyilik yapmasını emretmiştir. Dolayısıyla kendisinin kurtulması için ana babasını peşkeş çekerse Allah cc: ben sana ana babana iyilik yap diye emrettim sen ise onları kendin için feda ediyorsun der. Ondan Allah (cc) huzurunda suçlu ve kusurlu olan kimse burada ana babasından bahsetmiyor.         

كَلَّا إِنَّهَا لَظَى ﴿١٥﴾

Hayır, asla! Muhakkak ki o (kurtulmak istediği), alev alev yanan ateştir.
نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى ﴿١٦﴾

(O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur.
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى ﴿١٧﴾

Kim arkasını döner ve (îmândan) yüz çevirirse onu çağırır.
وَجَمَعَ فَأَوْعَى ﴿١٨﴾

Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni.
إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا ﴿١٩﴾

Muhakkak ki insan, sabırsız ve tamahkâr olarak yaratıldı.
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا ﴿٢٠﴾

Kendisine bir şer dokununca feryat edicidir.
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا ﴿٢١﴾

Ve kendisine bir hayır dokunduğu zaman cimrilik edendir.
إِلَّا الْمُصَلِّينَ ﴿٢٢﴾

Namaz kılanlar hariç.
الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ ﴿٢٣﴾

Onlar namazlarına devam edenlerdir.
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ ﴿٢٤﴾

Ve onlar, mallarında belirli bir hak bulunanlardır.
لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ ﴿٢٥﴾

İsteyenler ve mahrum olanlar için.
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ ﴿٢٦﴾

Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler.
وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٢٧﴾

Ve onlar, Rab’lerinin azabından korkanlardır.
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ ﴿٢٨﴾

Muhakkak ki onların Rabbinin azabı, gayri memundur (ondan emin olunamaz).
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ﴿٢٩﴾
Ve onlar, ırzlarını muhafaza edenlerdir.
إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٣٠﴾
Zevcelerine ve ellerinin arasında sahip olduklarına (cariyelerine karşı durumları) hariç. Çünkü muhakkak ki onlar, kınanmış değildir.
فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ﴿٣١﴾
Artık kim bunun arkasını ararsa (fazlasını isterse), o taktirde işte onlar; onlar haddi aşmış olanlardır.
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ﴿٣٢﴾
Ve onlar emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.
وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ ﴿٣٣﴾
Ve onlar, şahitliklerinde kaim olanlardır (şahitliğe devam edenler).
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٣٤﴾
Ve onlar, namazlarını muhafaza edenlerdir (devamlı kılanlardır).
أُوْلَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ ﴿٣٥﴾
İşte onlar, cennetlerde ikram olunan kimselerdir.

En sonda şunu da ekleyelim ki sadık Müslümanlar kıyamet günündeki o dehşet ve korkudan melekler tarafından korunurlar. Asiler ve kusurlu olan kimseler bu dehşet verici günden nasiplerini alırlar. Allah (cc) bizi hem dünya hem de ahiret gününde dehşet verici olaylardan kurtarsın! Amin
Program yapılan dua ile sona erdi.