Futbol...

1880’li yılların başında özellikle İngiliz elitlerce temellendirilen ve meşin yuvarlağın tam küre biçiminde olması kararıyla başlayan modern futbol, şimdilerde neredeyse kutuplar hariç her ülkede irili ufaklı yüz binlerce kulüpte oynanmakta. O kadar ki arkadaş gruplarının mahalle ve halı saha maçlarını saymazsak kimi amatör kimi de profesyonel anlamda, yaklaşık üç yüz milyon futbolcunun ter döktüğü bu devasa dünya bir ayak oyunundan çok daha büyük bir şey olsa gerek.

“Futbol asla sadece futbol değildir diyen Simon Kuper, gelinen noktada uluslararası bir insanlık gerçeğini gözler önüne sermekte. Futbolun beşiği sayılan İngiltere’de bile Manchester United, Chelsea, Liverpool ve City gibi takımların kulüp ortaklığında ABD, Çin, Rusya ve Arap ülkelerinin söz sahibi olmuş olması buna en güzel örnek olsa gerek.

Karaman ve Türk Futbolu

Ülkemizin hangi şehrine gidersek gidelim spor başta olmak üzere çoğu branşta aşağı yukarı aynı manzara ile karşılaşırız. Neredeyse yüz yıldır hükümet politikalarının devlet politikasının önüne geçmiş olmasından mütevellit her ortamda gösteriş meraklısı, ideolojik bakan, günü kurtarma hesabıyla hareket eden çocukça bir ruh hâkimdir. Siyasetin her şeye bulaştığı gibi spor ve hele hele futbola bulaşmamış olması ne mümkün. Her ne kadar İtalya Milli Takımını dünya kupasını alamamaları halinde ölümle tehdit eden Mussolini kadar olmasa da ülkemiz futbol anlayışı bildim bileli siyasi şov ve ideolojik kamplaşmanın adresi haline gelmiş vaziyette.

Benim yaşadığım Karaman’da da futbol ve şehir kulübü adına ortaya konulan ne varsa mutlaka ki ucundan kıyısından ekâbir zevat tarafından ne yazık ki politik bir malzeme olarak her daim kullanıldı. İyi ya da kötü niyetle ortaya çıkan futbol sevdalısı adamlar, zamanla çevrelerini saran simsarların ve de madrabazların etkisi ile bu alanı oy devşirecekleri bir mecra, sermaye toplama aracı ve de şehrin mutsuz işçi takımının gazını almak bahanesi ile sözde kavgalarla duyar kastıkları bir arenaya çevirdiler. Sonuç... Kaybolan yıllar, boşa çekilen zahmetler, giden paralar, heba olan insanlar ve küllenen umutlar.

Hastalık ve Teşhis

Hani sormuşlar ya Padişah’ın birisine; Padişahım kaç dostunuz var diye? O da tahttan inince belli olur demiş. Paranın ve makamın sahibi iken çevrenizde size alkış tutanlar, pohpohlayanlar, önünüzde el ovuşturanlar değil de bütün bunları geride bıraktığınız ve sıradan bir insan olduğunuz gün sizi sayan ve sevenlerdir asıl dostlarınız. Düne kadar Karaman Futbol Kulübünde söz sahibi olmuş kimler varsa o yıllarda çevresini saran şakşakçılardan şimdilerde eser yok olsa gerek. Çarşıda pazarda, hele hele sosyal medyada beğeni ve yorum yağmurunun altında ruhunu okşadıkları adamlar şimdilerde çoktan unutulmuş vaziyette.

Pekâlâ Nedir Reçete?

Bırakın artık her şeye siyasi bakmaya kardeşim. Futbolun rengi de dini de ideolojisi de yoktur ve futbol profesyonel anlamda uğraşıldığı takdirde hem oynayanı hem de izleyenleri tatmin edecek bir şov oyunudur. Bu yüzdendir ki oyunu kuralına göre oynamak elzem ve de kaçınılmazdır. Mesela ülkemiz futbolunu sözde domine eden İstanbul kulüplerinin artısı tesisleşmeleri ve arkalarındaki seyirci desteği iken eksileri takımları yöneten adamların futboldan anlamıyor olmaları, siyasi ve ideolojik takıntıları, takımın marka değerini dünyaca ünlü yıldızlara tonlarca para vererek yükselteceğini zannetmeleri, alt yapıya gereken desteği vermemeleri, güçlü scout ekipleri kurmak yerine menajerlere gebe kalınmış olması bla bla bla...

Beri yanda tesisleşme yanında tam bir futbol kültürü ile hareket eden Altınordu Futbol Kulübü’nün ortaya koyduğu bir gerçek var ki o da yöneticisinden çaycısına varana dek oyunu kuralına göre oynuyor oluşlarıdır. Benzer anlayışın nadiren kulüpte hâkim olduğunu Türkiye Liglerine yansıyan resimden okumak pekâlâ mümkün. Bu saikle demem o ki otuz üç yıl evvel il olmuş bir şehrin –Karaman- spordan hele ki futboldan yana hâlâ patinaj çekiyor olması kabul edilemez. Bu gerçeği şehirde fark edemeyenler şöyle dursun ta Almanya’dan görüp olaya el koyan Mehmet Ali Han ve Süleyman Han kardeşler görünen o ki bütün bu bakış açılarından sıyrılıp yeni bir hikâye yazmak niyetindeler.

Ve Tedavi?

Futbolun olmazsa olmazı ne paradır ne de seyirci. Dünyanın neresine giderseniz gidin başarı profesyonel bir ekibin amatör bir ruhla hareket etmesiyle elde edilmiştir hep. Eğer ki en başta para ile bu iş olsaydı bugün İngiltere Liginde Arap şeyhlerinin para akıttığı Newcastle takımı 15 mağlubiyet ve -18 averajla ligi tamamlamazdı. Beri yanda ülkemizin Uefa şampiyonu olmuş tek takımı olan Galatasaray da 14 mağlubiyet alarak puan sıralamasında 14. sırada yer almazdı. Hem seyirci olmadan da başarılı olunabileceğini görmüş olduk Başakşehir gerçeğiyle. Elbette ki kolay değil. Bugün 3. Ligde üç farklı grupta 50’dan fazla takımla yarışa girecek ve ipi en önde göğüslemek için ter dökecek bu takım.

Fakat Karaman Spor’un yıllar sonra ilk defa diğer takımlara göre bir, hatta birden fazla artısı var artık. En başta Dünya Futboluna damga vurmuş Almanya gibi bir ülkede yetişmiş hatta ve hatta liglerde boy göstermiş bir futbol kulübüne sahip kafalardan oluşan mükemmel bir komuta kademesi var. Mehmet Ali ve Süleyman kardeşlerin profesyonel bir zeka ve amatör bir ruhla teslim aldıkları kulüp için bugünlerde bir ilke imza atıp bu şehre yakışır bir tesisi inşa etmek üzereler. Kaldı ki çoğu şehir sakinin haberi bile yokken yenisi kurulana dek eskiyen antrenman sahasını yeniden yeşertmek için çoktan kolları sıvadılar bile. Kısa vadede palyatif bir çözümden çok, uzun vadede kalıcı bir başarının hayalini kuran Han kardeşlerin, arkalarında durulması halinde çok güzel şeylere imza atacaklarından hiç şüphem yok.

Ş-Han-piyon Karaman

Kimse ilk sene şampiyonluk beklemesin ama herkes bu sene şampiyon olacağımıza yürekten inansın. Bu felsefik yaklaşımdan anlaşılması gereken tek şey, kader dairesinde yapılması gerekenleri yapıp, nasibimizin peşine düşmektir. Takımın şampiyonluğuna inanmak yetmiyor, bunun yanında güvenmek de gerekir ki güvenmek inanmanın temel taşıdır. Büyük başarılar kolay kolay elde edilmiyor maalesef. Takım uyumu, yönetim hoca dayanışması, tecrübe, yeni gelen topçuların şehre alışma süreci, şehir ve seyirci desteği, hakem hataları, kaçan goller, şansızlıklar, sakatlıklar, beklenmedik mağlubiyetler ve daha neler neler.

Biraz sabır. Bir devlet ve belki de çok ortaklı bir şirket gibi yeniden kurulan bu takımın kendini göstermesi ligin beşinci, bilemediniz altıncı haftasından itibaren ancak mümkün olacaktır. Önemli olan o havayı yakalamak ve istikrarlı bir şekilde takım ruhunu son aya taşımaktır. İnanıyorum ve dahi güveniyorum ki Karaman böylesi güzel ellerde edindiği geçmiş tecrübeleri de katık edip il oluşunun 40. Yılında ya en üst lige çıkma mücadelesi veren takımlar arasında yer alacak ya da en üst ligde olacaktır.

Not: Sonraki yazımda yeni kurulan takımı, hocayı ve bazı öne çıkan futbolcuları irdelediğim harika bir yazıyla karşınızda olacağım. Sıhhat ve afiyette görüşmek dileğiyle...