Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Aktekke Camisinde eda edilen namaz sonrası Hatuniye Medresesine geçildi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nasseruddin Mazheri’nin sohbetiyle devam etti.

Nasseruddin Mazhari konuşmasında şunları aktardı;

“Bu günkü sohbetimizi ibtilânın üzerinde olacaktır. İptiladan da Sünnetullaha değineceğiz.

Genelde aramızda şöyle bir kanaat vardır: Müslüman olduğumuz için musibetler üzerimize yağıyor. Bir türlü kurtulamıyoruz. Tersini düşünen de vardır. Yani Müslüman olduğumuz için sıkıntısız yaşamamız lazım. Biz Allah’ın sevgili kullarıyız dolayısıyla her anda o bizim elimizden tutması lazım. Sünnetullah’a uygun davransak da davranmasak da elimizden tutmalı. Bu iki anlayışın ikisi de doğru değildir.

Sünnetullah nedir? Allah’ın yeryüzünde koyduğu kurallardır. Bu kurallar canlılar için ve cansızlar için geçerli olan kurallardır. Yağmurun yağması, insanın yaratılması, sıcağın oluşması, ateşin yakması, suyun söndürmesi gibi pek çok olay bizim derinlemesine tahlil etme imkânımız olmasa bile bu kanunlar çerçevesinde olup bitmektedir. Bu kanunlar tabiat olayı adıyla anılabileceği gibi, eski ümmetlerden itibaren gözlenen sosyal olaylarda da geçerlidir. Allah (cc) istemediği zaman da bu kurallar işlevini yitirebilir; yani etki etmez. Tabiat olayları dedik.. burası önemlidir. Demek ki tabiatı kim râm ederse tabiat onun hizmetine girer Allah’ın izni ile. Aynı şekilde eski toplumsal olaylardan ders çıkartan ve ibret nazarı ile bakan kişiler, toplumlar da kurtuluşa erer. Çünkü Sünnetullah hem doğal olaylarla ilgilidir hem ferdi ve toplumsal olaylarla. Dolayısıyla kim Allah’ın koyduğu bu kurallara uygun davranırsa başarılı olur, kim olursa olsun.

 Çoğumuz olaylar karşısında Sünnetullaha uygun bir şekilde düşünceye sahip değiliz. Hatta çoğu zaman alim kesimimiz de Sünnetullaha uygun düşünmeyebiliyorlar bırakın avam kesimi. Mesela musibetlerle müptela olan birisine “vardır bunda bir hayır, belki bizim içim bu iyidir, bunlar hepsi müjdedir, bu Allah’tan bir rahmettir belki ne bileceğin” şeklinde yaklaşmak doğru olmasa gerek. Böyle düşünce aslında birçok düşünce krizine sebebiyet verecektir. Basit ve yüzeysel düşünceye sahip olan insanları belki tatmin eder ama sorgulayan kesimi tatmin etmez, edemez de.

Mesela savaş anında tedbir almak Sünnetullahtandır. Ona uymayan veya ona riayet etmeyen kim olursa olsun hezimete uğrar. Mesela Uhud savaşını hatırlayalım. Her ne kadar bazı alimler bu savaşı hezimet olarak nitelemeyip başarı olarak gösterirlerse de doğru değildir. Çünkü Allah (cc) Kur’an’da bu savaştan Musibet olarak bahsetmiştir. Musibet başarı olur mu? Asla olmaz. Orada sünnetullah neydi? Küçük bir askeri taktik. Tepeyi terk etmeme. Resulullah (sa) şöyle demedi: “zaten ben Peygamberim, Allah (cc) bana yardım edecek, biraz çarpışsanız da çarpışmazsanız da biz galibiz” Allah’ın yeryüzünde koyduğu kuralları bilen bir zat olarak tepenin terk etmemelerine dair ısrarda bulundu. Hatta şöyle dediği rivayet edilir: “eğer kuşların bizi parçaladıklarını görürseniz tepeden inmeyin, ganimet topladıklarımızı da görseniz tepeyi terketmeyin”. Bu telkinler doğru ve isabetli idi. Peygamber (sa) bilir ki Halid b. Velid gibi bir savaş dâhisi müşriklerle beraberdir. O her fırsatı kollar, her türlü taktiği elden bırakmaz.   

Peki, nasıl davranmamız lazım? kendimizi davranışlarımızı Allah’ın kitabında açıklanmış olan Sünnetullaha arz ettiğimiz zaman, o ölçü ile ölçtüğümüz zaman ancak sağlam ve doğru düşünceye sahip oluruz.

Sünnetullah dediğimiz zaman sadece kevni kanunlar akla gelmemelidir. Tabi ki kevni kanunlarda vardır kâinatta. Kehkeşanlar, galaksi, yıldızlar, aylar ve güneşlerin yörünge ve hareketi tabi ki bir kevni sünnetten ibarettir. Kur’an’da bu kevni sünnetlere işaret edildiği gibi insanların uyması gereken toplumsal ve tarihsel Sünnetullahtan da bahsedilmiştir. Meselayasin süresinin 40. Ayetinde bu kevni sünnetlerden “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”

 “O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.”

Bu gibi kanunlar kâinattaki bu cisimlere Allah (cc) tarafından dayatılmıştır. Asla onun hilafına davranamazlar. Hareketi, hızı vesaire hepsi önceden tayin edilmiştir. Onlar da ona göre davranmak zorundalar.

Ama ilginçtir ki Allah (cc) bu gibi olayları Kur’an’da anlatırken “sünen” diye zikretmemiştir. Ama toplum ile ilgili tarih ile ilgili konuları anlatırken Sünen tabiri ile zikretmiştir. Mesela der ki:

 “Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün”.

Dünya ve kainatta ne kadar mahluk ve maklukat varsa hepsi de insanları sınamak içindir. Acaba Sünnetullaha uygun mu hareket ederler yoksa onun hilafına mı davranırlar. Bunun adı da iptiladır, imtihandır. Bu iptila her kesi kapsar. Müslüman olan ve olmayan, nebiler, veliler, özetle dünyada hangi konumda olursanız olun bu imtihan ve ibtilaya tabidir. Bu ibtila toplumsal da olabilir, ferdi de. Yani bazı kararlar ve davranışlar var ki toplum ona karar verir. Mesela seçimler gibi veya toplumu ilgilendiren başka meseleler.

Mesela doğa afetlerine göre tedbirini almazsanız zayiatınız çok olur isterseniz Medine veya Mekke’de olun fark etmez. Mesela iki gün önce Malezya’da deprem oldu. Eğer aynı deprem Japonya’da olsaydı zayiatı az olabilirdi. Niye çünkü onlar bu tür olaylara daha iyi tedbir alıyorlar. Başka değişle Sünnetullaha uygun davranıyorlar. Daha fakir ülkelerde olsaydı kat kat fazla olurdu zayiat. Sağlık, trafik olayları ve diğer meselelerde de mesele böyledir. Allah’ın koyduğu kurallara uygun davranırsanız kayıp ve karınız ona göre olur. Dünyadaki her şey ibtila içindir. İptila kelimesi Kur’an’da değişik münasebetlerde çok geçmektedir.

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا

Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”

وَهُوَ الَّذِي خَلَق السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاء لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً

 “O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır” Hud 6

إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا

 “İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.” Kehf 6

Demek ki bu kainatın yaratılışın sırrı ancak ve ancak halkın ibtilası içindir.

Allah (cc) Zengin ederse de seni iptila etmiştir. Hasta ederse, sıhhat vermişse de.. Özetle hangi halde olursak olalım imtihandayız demektir. sınavdır. Namazın niyazın bile sana bir nevi sınavdır. Mesele biz namaz kıldık Hatuniye Medresesine geldik. Pazar gününde diğer insanlar uyuyor, dolayısıyal biz seçkin insanların şeklinde bir anlayışın olup seni kendini beğenmişliğe götürmüşse büyük bir ibtilaya uğramışsın demektir. Hatta bu ibtila diğerlerinden zordur. Kendini büyük görmek, diğer insanları beğenmemek, küçümsemek…

İbn Mesud der ki: Kureyişlilerin gelenlerin bazıları geldiler ve dediler ki: Ya Muhammed! Sen bunları mı bize tercih ettin? Bilal, Selman, Yasir, Ammar… bunları kovarsan belki biz sana geliriz dediler. Bunun üzerinde bu ayet indi…

وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ

“Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun”.

Aynı mantık Nuh (as) ile kavmi arasında geçer.

قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ

“Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?”

Bu ibtila tabi ki Allah (cc) tarafındandır. Asla onun izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Nebiler onun izni ile öldürüldü. İstemediği zamanda kimse onlara zarar veremezdi. Ama bu izin rıza ve isteği anlamında gelmez, kesinlikle.

Çünkü eğer rızası ve isteği olsa o zaman azap vermenin bir anlamı olmaz. Demek ki kulu Allah (cc) özgür olarak yaratmıştır.

Dolayısıyla Sünnetullahı bilmeyen kimseler müşrikler gibi delil getirirler…

سيقول الذين اشركو لو شا الله ما اشركنا

اذا فعلو فاحشة قالوا وجدنا ...... ولله امرنا بها قل انا الله لا يامر بالفحشا

Allah diyor ki: izin ve emir arasında farkı gözetin. Tabi ki benin iznim dışında bir şey olmaz… ama ben rıza göstermem, emretmem, sevmem kötülüğü…

“Mesela bir baba düşünelim… her kesi özgür bırakır… ama sen git şöyle bir kötülük işle der mi? İşlendiği zaman da rıza gösterir mi? Hayır..

Şuan binlerce çocuk öldürüyor, insanlar diri diri… yakılıyor… bunarak evni izni olabilir ama asla rızası yoktur, izni yoktur. Çünkü yapanları en çetin azaba müjdelemiştir.

Dolayısıyla Allah’ın koyduğu kurallara göre davranmazsak kim olursak olalım hezimet bizi bulur. Bu kuralları bilme yolu da Kur’an’ı kerimi tekebbür ile okuma ve anlama ile gerçekleşir.

İnşallah gelecek hafta bu konuyu daha da açacağız.”