Bu hafta sizlerle, daha önce Türk PDR Topluluğu için kaleme aldığım bir yazımı paylaşmak istedim. Keyifli okumalar.

Kökeni Arapça’dan gelen şiddet kelimesi “sertlik, katılık, yoğunluk ve müsaadesizlik” gibi anlamlara gelmektedir. Şiddet kelimesini değineceğimiz konu itibarıyla ele alacak olursak, şiddet; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması durumu” olarak tanımlanmaktadır.

Şiddet gün geçtikçe sayısı artan ve etkisini de giderek artıran toplumsal bir sorun olarak hayatımızda yer edinmiş durumda. Genelden özele bir çalışma yürüttüğüm bu konuda; şiddet tarihte ilk ne zaman ortaya çıktı, şiddet neden kaynaklanır, şiddetin türleri ve kadına yönelik şiddet konularına yer ayırdım. Gelin hep birlikte inceleyelim.

Şiddet Tarihte İlk Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Şiddetin tarihi insanlığın tarihi kadar eski olmakla birlikte insanların yeryüzünde varoluşları itibarıyla ilk şiddete Habil ve Kabil kardeşleri arasında rastlanmaktadır. Kabil, Habil’in evleneceği kızla yani gelen vahye uymayıp kendi ikiziyle evlenmek isteyince kardeşler arasında tartışma çıkar. Gelişen olaylar neticesinde Kabil, Habil’i öldürür. Ölümle sonuçlanan bu kavganın ardında uygarlık tarihi boyunca her dönemde şiddet karşımıza çıkmaktadır.

Şiddet Neden Kaynaklanır?

Bu sorunun cevabını psikolojide öne çıkmış bazı isimler şiddeti “neden ve nasıl” ele almışlar birlikte inceleyerek cevaplamaya çalışalım.

Freud’a göre insan iki temel iç güdüyle dünyaya gelir. Bunlar; cinsellik ve saldırganlıktır. Bu güdüler insanın toplum içinde yaşamasını zorlaştırdığı için bilinçaltına atılır. Bilinçaltındaki güdülerin bilinç düzeyine çıkması insanları rahatsız edeceği için insanlar savunma mekanizmalarını kullanırlar. Mesela saldırganlık eğilimi içinde olan birinin boksör olması onun yüceltme savunma mekanizmasını kullandığının göstergesidir. Buna örnek olarak saldırgan davranış göstermeye meyilli biri kasap, cerrah, asker vs. olabiliyor. Freud’a göre insan doğuşu ve doğası gereği saldırgandır. İnsanlarda bulunan “thatanos” adlı içgüdü insanların kendisine zarar vermesi ve bunun ölümle sonuçlanması yerine saldırgan davranışların başkalarına yönlendirilerek önüne geçildiği belirtiliyor. Bu cümleye de bakarak diyebiliriz ki insan kendisini tahrip etmek yerine bu arzusunu diğer insanlara yönlendiriyor ve saldırganlık buradan kaynaklanıyor.

Erich Fromm ise “yoksulluk koşulları altındaki yoğun nüfus gerilim ve şiddete yol açar.” der. Freud’dan etkilenen Fromm, Freud’un yaşam ve ölüm içgüdüsüne benzer “yaşam sevgisi ve ölüm sevgisinden” söz eder. Erich Fromm “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı” adlı kitabında şöyle bir cümleye yer vermiştir “Yaşam yaratmak, güçsüz insanda bulunmayan birtakım nitelikleri gerektirir. Güçsüz insan tabancası, bıçağı ya da kendisinin içindeki yaşamı yok ederek onu aşabilir.” Erich Fromm’da insandaki yıkıcılık ve saldırganlığın nedenlerini araştırmıştır.

Albert Bandura ise saldırgan davranışların nedenini dürtülerde aramak yerine gözlemlerin saldırgan davranışlar çevresinde ne kadar etkili olduğunu araştırmıştır. Bandura şöyle bir açıklama yapmıştır “Sosyal öğrenme kuramında güdülenmenin analizi yapılırken, teşvik faktörü de tahrik kadar önemlidir. Saldırgan davranışların büyük çoğunluğu, sonuçtan beklenen yararlar aracılığıyla desteklenir. Bu kuramda davranışı güdüleyen başarı beklentisidir.”

Konrad Lorenz’da şiddeti saldırganlık olarak ele almış ve incelemiştir. Fromm, Lorenz’ın saldırganlıkla ilgili görüşünü şu şekilde açıklamıştır; Lorenz’e göre, insan saldırganlığı, sürekli akan bir enerji pınarının beslediği bir iç güdüdür ve dış uyaranlara karşı bir tepki sonucu olması gerekmez. Lorenz, içgüdüsel bir harekete özgü enerjinin, o davranış kalıbıyla ilişkili sinir merkezlerinde sürekli olarak biriktiğini; eğer yeterince enerji birikmişse, bir uyaran olmasa bile, bir patlamanın meydana gelme olasılığı bulunduğunu savunmaktadır. Kısacası Lorenz’e göre saldırganlık, esas olarak dış uyaranlara karşı bir tepki değil, insanın içinde gömülü, serbest kalmaya çabalayan ve dış dürtülerin yeterli olup olmamasına bakmaksızın, anlatımını bulacak olan bir uyarılmadır, der. Lorenz, saldırganlığın dış dünyayla hiçbir ilgisi olmadığını ve tamamen içimizde biriken enerjiden kaynaklandığını söylemektedir.

Kadına Şiddet ve Kadına Şiddetin Türleri

Şiddet genel bir kavram olmakla birlikte kadına şiddet de günümüzde büyük toplumsal sorunlarımızdan biridir. Yalnızca kadın olduğu için, yaptığı yemeğin tuzu eksik olduğu için, güldüğü için, giydiği elbise için, yaptığı paylaşım için ya da maruz kaldığı şiddetten dolayı ayrılmak istediği için… Kadın yine şiddete maruz kalıyor. Bu durumda ataerkil bir toplum olmamızın önemli derecede bir faktör olduğunu düşünmüyorum. Nitekim Türk Tarihinde kadınların yeri ve önemi büyük olmuştur.

Araştırmalara bakıldığında kadınların en çok birlikte oldukları kişiler tarafından şiddete uğradıkları görülmektedir. Kadına şiddet denilince akla ilk olarak fiziksel şiddet gelse de kadınlar; psikolojik, ekonomik, cinsel ve sözel şiddete de maruz kalıyor. Bu şiddet türlerinin de kadında bıraktığı hasarlar fazla olmakla birlikte, sonuç olarak psikolojik anlamda olumsuz bir etki yaratıyor.

Toplumsal sorunlarımızdan biri olan kadına şiddet birçok problemi de beraberinde getirmektedir. Daha mutlu ve umutlu yarınlar için kadına şiddete göz yummayalım. Cümlelerime Fromm’un bir sözüyle son vermek istiyorum. Erich Fromm der ki; Gerçek hiçbir zaman şiddet tarafından çürütülemez.