Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Yahudilerin Özellikleri konusuna devam edildi. Aktekke Camisinde eda edilen namaz sonrası Hatuniye Medresesine geçildi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nasseruddin Mazheri’nin sohbetiyle devam etti.

Nasseruddin Mazhari Konuşmasında;

Geçen haftaki sohbetimizi Yahudilerin bazı özellikleri hakkında yapmıştık. Bu sabah da onların diğer belirgin özelliklerini yine Kur’an ve sünnet ışığında ele alacağız. Çünkü yaşadığımız günlerde bu özelliklerin belirtileri daha fazla göze çarpmaktadır.

İlahi dinlere tabi olanlar içerisinde Yahudilerin göze çarpan birçok özelliği ve evhamları vardır. Bu özellikler diğer semavi dinlere mensup insanlarda hemen hemen bulunmamaktadır. Onların kendilerine inandırdıkları bazı inançlar hayal ürünlerinden, evhamlarından başka bir şey değildir. Bildiğiniz üzere onlar Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e (s.v) sadece inatlarında dolayı inanmamışlardır.

Yahudi sözcüğü tekildir. Çoğulu yahut tür. Hade kelimesi tabe yani döndü tövbe etti anlamındadır. Buzağıyı tapmaktan tövbe etme manasındadır. Hz. Musa (a.s) bu olaydan sonra inna hudna ileyk (Ey Allah’ım biz yüzümüzü çevirdik, tövbe ettik, şeklinde dua etmiştir. Yahud diye isim verilmelerinin diğer bir sebebinin onların ibadet ederken kafalarını hareket ettirmelerinden ötürü olduğunu söyleyenler de vardır. Onlara göre Tevrat indiğinden yer kök titremiştir, hareket etmiştir. Onun için de onlar Nudbe duvarında ibadet ederken kafalarını hareket ettiriyorlar. Onlara Beni İsrail de derler. Çünkü Hz. Yakub’un diğer adı Kur’an’da da geçtiği üzere İsrail’dir.

Kur’an kerimde 8 sefer El-Yehud kelimesi, Huden kelimesi 3 sefer ama en çok da Beni İsrail kelimesi zikredilmiştir.

Hiç unutmuyorum; Konya’da bir papaz 3. sınıfta dinler tarihi dersimize girdi. Hristiyanlıktan bazı şeyler anlattı. Dersin sonunda ben ona bir soru sordum. Dedim ki: “Yahudiler Hz. İsa’ya inanmıyorlar, ama biz inanıyoruz. Böylece bir ortak noktamız vardır,

Yahudiler bu anlamda hem bizden hem sizden ayrılıyorlar. Bizde Hz. İsa’ya inanmayanı Müslüman saymayız. Onun annesi Meryem hakkında Kur’an’da müstakil bir süre vardır. Peki, siz kendilerinize bizi mi yakın görüyorsunuz yoksa Yahudileri mi? Papaz biraz düşündü ve hiçbir gerekçe sunamadan (Yahudileri) diye cevap verdi. Maalesef böyle bir gerçek vardır. Bunun iyice farkında olmamız lazım.

Necip Fazıl KISAKÜREK Yahudilerin tarihini çok edebi ve veciz bir şekilde birkaç sayfada yazmıştır. Oradan sadece bir paragraf okuyalım. Necip Fazıl şöyle der: “Yahudi, öteden beri kendi dışındaki insan topluluklarının olanca birlik ve bütünlük müesseselerine düşmandır… İşte onun içindir ki, Yahudi, topyekûn insanlık vücuduna mikrop gibi yerleşirken, kendi gizli tesir şebekesini hâkim kılmak için insanlığın illet bünyesini kıyamete kadar beslemek ve hastalık kıvamında tutmak borcu altındadır.” Dikkat ederseniz, “Yahudiler” demiyor, “Yahudi” diyor. Çünkü zaten bütün Yahudiler aynı. Hepsi tek bir kişi gibi. İsteseler de, istemeseler de, hepsi genlerinden, döllerinden kaynaklanan aynı özelliklere sahiptir.

ONLARIN BAZI EVHAMLARI VE ÖZELLİKLERİ:

1- Yeryüzünde dağınıktırlar: Kur’an bu konuda şöyle buyurur: “Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık”. (Araf 169) Yani onlar Allah’ın tevhit dinini paramparça ettiklerinden Allah c.c da onları yeryüzünde parçalar halinde dağıtmıştır. Artık bu bir sosyolojik realitedir. Birçok devletlerde onlar azınlık şeklinde yaşıyor ve psikolojik eziklik hissediyorlar. Zaten dünyanın her köşesinden toparlanıp Kudüs’e gelmelerinin bir sebebi de budur. Aslında bu dağıtma ve parçalama Allah’ın bir çeşit azabıdır. Sadece onlar için değil Müslümanlar içinde geçerlidir. Şu an onlarla birlikte

Müslümanlar da aynı imtihana maruz olmuşlar. Yüzbinlerce Müslüman gencin Avrupa’ya gitmeleri bir vakadır. Kim sünnetullaha karşı gelirse böyle zillet onun kaçınılmaz kaderi olur.

2- Kendilerini bağışlanmış kavim olarak görürler: derler ki biz ne kadar günah yapsak yine de Allah (c.c) bizi bağışlar. Diğer kavimlere asla benzemeyiz şeklinde batıl bir inanca sahipler. Kur’an onların bu özelliğini şöyle beyan etmektedir. “Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a (Tevrat’a) varis olan (kötü) bir nesil geldi. Şu geçici dünyanın değersiz malını alır ve “(nasıl olsa) biz bağışlanacağız” derlerdi. Kendilerine benzeri bir mal gelse onu da alırlar. Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan Kitap’ta söz alınmamış mıydı? Onun içindekileri okumamışlar mıydı?” aynı şekilde bize azap dokunmaz, dokunsa bile birkaç gün dokunur diye başka bir evhamları vardı. Allah cc o konuda da onları alaya aldı ve şöyle buyurdu: “Dediler ki: Ateş, bizi yaksa bile birkaç gün yakar. De ki: Allah'tan bir söz mü aldınız? Aldınızsa Allah sözünden hiç dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?”

3-Müslümanların en şiddetli düşmanlarıdırlar: bu düşmanlık onların asli bir özellik haline gelmiştir. Onların ruhunda huyunda bu düşmanlık yer etmiştir. Dolayısıyla akil insan onlarlar dostluk kuracağım, onları değiştireceğim diye asla kendini yormaz. Allah’a ve Peygamber’e inanan kimse kalbinden inanır ki bunlar bize asla dost olamazlar. Onların dostluk iddialarına da kanmaz aklı başında inançlı bir insan. Çünkü Allah cc ayette tekit edatını geniş zaman kipinde kullanmıştır. Yani asla, katiyen, kesinlikle size dost olmazlar, şeklinde bizi uyarmıştır. Eğer biz Allah (c.c)’ın bu ayetlerine kalbimizle inanıyorsak o zaman onlara karşı dikkatli olmalıyız değil, onlara karşı dikkatli olmak zorundayız.

4- Paralarıyla insanları köleleştirmeye çalışırlar: Buhari de geçen bir hadiseyi nakledeyim size. Çünkü bugünlerdeki tutumlarına ışık tutuyor. Medine’de Kab b. Eşref adıyla bir Yahudi reisi vardır. O Ensar’a her zaman faiz ile borç verirdi. Bir sefer Ensar’dan birkaç

Kişiye borç verdi, onlar da geç kalınca faiz bindi ve onlar ödemez hale geldiler. Borç karşılığında onların çocuklarını, hanımlarını hayâsızca istedi. Onlar bunu kabul etmeyip silahlarını ona verme önerisinde bulundular. İslamiyet’ten önce olsaydı belki o alçakça öneriyi kabul ederlerdi kim bilir. Ama İslam onlara onur ve izzet vermiştir.

Şimdi de gördüğünüz gibi dolar karşılığında devletlerin oylarını satın almak istediler birkaç gün evvel. Açık açık tehdit savurdular, bize oy vermezseniz yardımları keseriz, dolar vermeyiz diye. Hani demokrasiden bahsederler her zaman. Demokrasi tehdit ile mi olur. Yine de Allah’ın fazlıyla istediklerini alamadılar. Kudüs konusunda yalnız kaldıklarını derinden hissettiler. İnsanın oyu onun şahsiyetidir, namusudur, emanetidir. Oy deyip geçmemek lazım. Oyunu her hangi bir maddiyata karşı satanların şahsiyeti haysiyeti yok demektir.

5- katı kalpli ve merhametsizdirler: kalbin katı oluşu en kötü ruhi hastalıktır. Hz. Peygamber (a.s) katı kalptan dualarında her zaman Allah (c.c)’a sığınmıştır. Müslim’de geçen şöyle bir hadis vardır: “Allah’ım! Faydası olmayan ilimden, saygısız/imansız kalpten, doymayan/tatmin olmayan nefisten ve kabul olmayan duadan sana sığınırım”.

Hz. Musa (a.s)’nın zamanından bu yana peygamberleri acımasızca şehit ettikleri ve diğer kötülükleri onların kalbini çok katılaştırmıştır. Zaten basın sayesinde onların ne kadar vahşi olduklarını her gün görüyoruz. Engelli çocuklara bile acımıyorlar. 5-6 yaşındaki çocukları sürükleye sürükleye götürüyorlar. Bu davranışları insanların gözü önündedir. Acaba hapishanelerdeki çocuklara nasıl davranıyorlar Allah (c.c) bilir. Kur’an’da onların kalplerinin katı olmasını sebebini şöyle açıklıyor: “ İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever”.

Başka bir ayeti kerimede şöyle geçiyor: “Ama bundan sonra kalpleriniz katılaştı, taşa döndü, Hattâ taştan da katı bir hale geldi. Çünkü öyle taşlar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatladı mı bağrından su fışkırır. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlanır. Allah, yaptığınızdan gafil değil ki”.

6- Aşırı ırkçıdırlar: Irkçılıkları mensup oldukları Yahudilikten yani dinden daha değerlidir. Öyle ki sonradan Yahudi olana çok itibar etmezler. Kendilerini Hz. Yakub (a.s)’un soyundan sayıp diğer bütün insanları kendileri için hizmetçi görürler. Onun için de acımadan öldürürler. Onların gözünden hayvanın öldürülmesi ile insanın öldürülmesi aynıdır. Hatta onların bu düşüncesini Kur’an şöyle açıklar: “(Bir de) Yahudiler ve Hristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır”.

Şuandaki Hristiyanlar da buna benzer düşünceye sahiptirler. Onların derdi Müslümanları kendi inanışlarına davet etmek değil, sadece onları İslam ve imandan saptırmaktır. Müslümanın kalbine şüphe bile düşürürlerse onlar için bir kazançtır. Radikal Yahudiler Hristiyanlar gibi diğer insanları dinlerine davet etmekten çekinirler. Davet edenlere de karşı çıkarlar. Çünkü Yahudilik onlara göre bir din olmaktan daha ziyade bir ırk meselesidir.

7- Hilekârdırlar: bildiğiniz üzere Hz. İsa’yı çektirdikleri kalmadı. Her türlü eza ve cefayı ona çektirdiler. Gece gündüz onu öldürmek için plan yaptılar; Ta ki Allah (c.c) onu göğe yükseltti ve onlar kendi adamlarını Hz. İsa sanarak öldürdüler. Hz. Peygamber (s.a)’i de öldürmek için çeşitli hilelere başvurdular. Hayber savaşında bir Yahudi kadın ona zehir verdi.

Medine’de damdan üstüne büyük bir taş atmayı denediler ama başaramadılar. Müfessirler: “onlar hile yaptı ama Allah (c.c)’de hile yaptı, Allah (c.c) hile yapanların en hayırlısıdır”.

Hilelerini sadece insanlara karşı değil Allah (c.c)’a karşı da kullanmaya çalışıyorlardı. Haşa Allah (c.c)’ı kardıracağız diye bir hileleri vardı. Balık avlama yasağı konusunda onların bu hilesini Kur’an açık bir şekilde şöyle naklediyor: (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.

Değerli dinleyiciler! Yahudilerin özellikleri çoktur, inşallah gelecek hafta yine bunların özelliklerinden bahsedeceğim inşallah!

Program yapılan dua ile sona erdi.