Yardımseverliğin kısa ve basit bir şekilde tanımını yapacak olursak: ‘yardıma muhtaç insanlara yardım etmekten hoşlanma durumudur.’ Dikkat edilmesi gereken ayrıntı yardım etmekten hoşlanma kısmı değerli okuyucular. Yardım sevilerek yapılmalıdır aksi halde hiçbir manası kalmaz. Biz zaten topum olarak yardım etmeyi ve yardımlaşmayı seven bir milletiz. Kültürümüzde bile imece usulü denen bir yardımlaşma sistemi var. Kaldı ki atasözleri de ne kadar yardımsever bir millet olduğumuzu gösteriyor. Mesela; eller çok olunca yük hafifleşir, herkesin yardımlaştığı yerde işler yarım kalmaz veya ne demiş Mevlana ‘bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez. Hal böyleyken bir öğretmenin yardımsever olmaması söz konusu bile değildir. Öğretmen, yardım etmekten haz duymalı, işi olduğu için değil yardımseverlik değerini tümüyle benimsediği için. Peki, neden özellikle öğretmen yardımsever olmalı? Çünkü öğretmen toplumda her zaman örnek gösterilir ve öğretmenden her zaman doğru davranış beklenir. Öyle ki bir öğretmen yere çöp attığında veya aykırı herhangi bir davranış sergilediğinde hemen göze batar ve ‘bir de öğretmemen olacak yere çöp atıyor denir.’ Tabii ki de başka meslek kollarındaki kimseler de yere çöp atmamalıdır fakat toplum, öğretmenlik mesleğine bu sorumlulukları atfetmiştir. Öyle ki zora düşen yardıma ihtiyacı olan kimselerin çevresinde bir öğretmen var ise o öğretmene konumu itibariyle otomatik bir şekilde sorumluluk düşer. Dediğim gibi bu yazılı bir kanun değildir elbette fakat bu kabullenilmiş, toplum tarafından öğretmenlik mesleğine atfedilmiş beklentilerdir. Çok önemli bir diğer konu ise değerli okuyucular, yardımseverliğin insanları birleştirici ve bütünleştirici etkisidir. Bunu, insanlar sadece özel günlerde hatırlasa da öğretmen her daim anımsamalı ve benimsemelidir. Çünkü öğretmenin işi insandır, dolaylı yoldan toplumdur. Şimdi gözleri yukarı kaldırıp öğretmenlerin yardımsever olmadığı bir toplum düşleyelim. Ne korkunç olurdu öyle değil mi? Toplumu eğiten öğretmen, yardımseverliği öğretememiş ve ülkede herkes birbirine sırt çevirmiş. Öğretmen bir insan fabrikası olsaydı yardımsever olmayan öğretmenin ürünü muhakkak defolu olurdu.  Çünkü merhametsiz öğretmenler, pelerinsiz Süpermen gibidir. Öğretmen yardımı sevmezse yaptığı işin hiçbir manası olmaz. Peki, bir öğretmen tek başına ne yapabilir ki diyebilirsiniz. Bunu küçük bir hikâye ile anlatmak istiyorum. Adamın biri sabaha karşı okyanus sahilinde, güneşin doğuşunun keyfini çıkarmak için sahile inmiş. Uzakta sahilde birini görür. Biraz yaklaştığında sahile vuran denizyıldızlarını okyanusa atan bir çocuk olduğunu fark eder. Çocuğa yaklaşarak sorar:

--Denizyıldızlarını neden okyanusa atıyorsun?

– Güneş yükseldi mi, sular çekiliyor. Onları suya atmazsam susuzluktan ölecekler.

– Sahil kilometrelerce uzanıyor ve binlerce denizyıldızı var, hangi birini atacaksın. Ne fark edecek ki?

Çocuk, adamı dinledikten sonra bir denizyıldızını daha okyanusa atar ve cevap verir:

– Bu denizyıldızı için fark etti.

Hayat akarken, başkalarının ve de sevdiklerinizin hayatında bir fark yaratmak için ne yapabilirsiniz? Bunu kendimize sorup bu yönde hareket etmeliyiz. Özellikle de eğitimciler olarak bize büyük bir sorumluluk düşüyor. İşte bu yüzden herkesten önce işi insan olan öğretmen yardımsever olmalı,  yardımı sever olmalı…