Tutma nefsin sözün can besler-isen

Pür-nur ola canın söz esler-isen

(Risâletü’n-Nushiyye, Karaman Nüshası, 15. beyit)

Yunus Emre denince akıllara onun her bir sahnesi türlü ibret ve derslerle dolu yaşam öyküsünden sonra gönül dilinden dökülen mısralar gelir. Çağından itibaren hayatıyla birlikte diyar diyar, belde belde dolaşan bu mısralar, tutsak Macar Georg eliyle XV. yüzyılda Rönesans ve Reform’un eşiğindeki Roma ve Almanya’ya kadar ulaşır. Balkanlar, Anadolu’nun dört bir yanı, onun “Yukarı İller” diye adlandırdığı Azerbaycan Yunus’un dizelerinden nasiplenen başlıca coğrafyalardır. Divan yazmalarının bulunduğu memleketler hesaba katıldığında Yunus adının Kahire ve Kırım’a da vasıl olduğu görülür. Yalnızca bu bölgeler değil, tüm dünya onun himmet ve teveccühüyle şerefyab olmuştur.

Yunus Emre’nin bilinen ikinci eseri Risâletü’n-Nushiyye’dir. Bu, inanç ve ahlak konularında öğütler veren bir mesnevidir. 600’e yakın mısra ile 20 civarında satırdan meydana gelen risale, isminden de anlaşılacağı üzere bir nasihatler manzumesidir. Kimi araştırmacıların ilahilerle kıyaslayarak kuru diye niteledikleri bu metin, şiirler kadar lirik ve derinlikli olmasa da yer yer ilahilerdeki tat ve çağrışım zenginliğine sahip dizeler barındırır. Bu mütevazı eser; baştan sona güzel ahlakı öğütler, iyi insan olmanın yollarını gösterir. Zira önce âdem, yani insan olmak gerekir. Bunun yolu da nefsi terbiyeden geçer. Mevcut divan yazmalarında ilahilerden önce risalenin gelmesi boşuna değildir. İnsanın nefisle mücadelesi, kendini bilme ve bulma çabası, ruhunu kin, öfke, iftira ve cimrilik gibi kötülüklerden arındırması, yani tasavvuf iklimindeki yolculuğu bu eserin üzerinde durduğu temel meselelerdir. Aslında bunlar, eseri genişçe tahlil eden Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle “insanın türlü hâlleridir.” Çağrı kamuya, yani cümle âlemedir. Dizelerde sıkça tesadüf edilen cümle âlem, kamu vurgusu anlamlıdır.

XIV. yüzyılın başında yazıya geçirilen Risâletü’n-Nushiyye, Türkçenin Anadolu’daki hayat hikâyesine ışık tutan eserlerden biridir. Risalenin birçok nüshası vardır ve bu öğüt kitabı, tüm Yunus Emre Divanı yazmalarında bulunur. Ancak eldeki yazmalar beyit sayısı ve sıralanışı bakımından farklıdır. Bu manzara, okuyanda risalenin/tüm eserin tahrifata uğradığı ya da karıştırıldığı düşüncesini uyandırır. Ayrıca risalenin ezberden yazıya geçirilmiş olma ihtimalini güçlendirir. Onu bilim dünyasına tanıtan Abdülbaki Gölpınarlı olmuştur. Araştırmacı eseri önce tenkitli metin şeklinde (1943), ardından sadece Fatih nüshasını esas alarak neşretmiştir (1965). Mustafa Tatcı, Umay Günay, Osman Horata, Mustafa Özçelik, Ziya Avşar, Erdoğan Boz, Orhan Kemal Tavukçu (Yakında yayımlayacak.) bugüne kadar risale üzerine emek veren ismlerdir.

Mesnevinin girişinde insanın yaratılışı anlatan manzum bir bölüm vardır. Bu kısım birçok nüshada 13 beyitten ibarettir. Ardından akılla ilgili bilgilerin verildiği mensur bir bölüm gelir. Bunlar, ne yazık ki, Karaman nüshasında eksiktir. Bu sayfanın koparılmış olma ihtimali yüksektir. Daha sonra “Şerh-i Âdem Aleyhisselam” başlıklı bir manzume yer alır. Manzumenin başlığı, Fatih nüshasında “Dâstân-ı Ruh u Akıl”dır. Bu dizelerde insanda mevcut olan iki güçten, ruh ve nefisten, onların hâllerinden söz edilir. Aklın insanlar için ne denli önemli bir meleke olduğu, onun telkinlerine kulak verilmesi tavsiye edilir. Bilge konumundaki akıl, her bölümün sonunda söz alarak birtakım öğütler verir. 

Bundan sonraki bölümler “Dâstân” adıyla düzenlenmiştir. Yunus Emre, insanın, baş düşmanları durumundaki kibir, öfke, cimrilik, kıskançlık, gıybet ve iftira ile mücadelesinin zorluğuna işaret ederek eseri “Destan” adını verdiği bölümler üzerine kurmuştur. Bu kötü huylarla baş eden kişi, onun nazarında bir kahraman farksızdır. “Dâstân-ı Kibr”, “Dâstân-ı Buşu”, “Dâstân-ı Sabr”, “Dâstân-ı Buhl ü Hased”, “Dâstân-ı Gıybet ü Bühtân” mesneviyi meydana getiren bölümlerdir.

Özetle mesnevide sırasıyla “ruh, nefis ve akıl, kibir, buşu (öfke), sabır, buhul (cimrilik) ve haset, gıybet ve bühtan (iftira)” kavramları işlenmiştir. Yunus, vermek istediği mesajları karşıt kavramlardan yararlanarak anlatma yoluna gitmiştir. Mesnevideki şu beyit eserin özeti gibidir:

Azîm cihân-durur gönül cihânı

Sen izler olursan göresin anı

(Devam edecek.)