İsrail yine yaptı yapacağını. Güzel güzel anlaşmıştık ya hani(!) Siz Filistin’e bomba atmayacaktınız --ya da atsanız bile boş araziye atar gibi yapacaktınız- biz de kola içmeye devam edecektik. Oldu mu şimdi. Bu Mescid-i Aksa’da namaz kısıtlaması da nereden çıktı. Sizin yüzünüzden HDP bile açıklama yapmak zorunda kaldı. “Yaptığınız bu iş bir terörist faaliyettir. Dahası biz anti-semitizmi bir ırkçılık biçimi olarak algılarız. Ayıp yahu. Yaşınızdan başınızdan utanın” demedi mi(!) O yetmiyormuş gibi Adalet isteyen bir adamı, “Biz aynı zamanda Filistinlilerinde partisiyiz” demek zorunda bıraktınız. Hem de bu hassas zamanda. Hassas çünkü boykot yapıp yapmayacağımıza karar vereceğimiz bir yaz tatilinin ortasında. Sizi bilemem ama bizim bebeğin cildi daha hassas. O yabancı marka bezlerden kullanmazsak pişik oluyor. Şampuanı bile ithal. Ya değilse her bir yanı kızarıyor yavrucağın.

         Kutlu Doğum haftası çok geride kaldı. Ramazan desen bayramla bitti. Ömrümüz boyunca unutmayacağımız On Beş Temmuz’un sene-i devriyesini de kazasız belasız atlattık vesselam. Tam da nöbetlere devam kararı beklerken, birçok halk kahramanının Reis nöbetlere devam demese bari dercesine televizyon başında duruşu ne kadar da manidardı öyle. Geçen sene meydanda boy boy selfie çeken adamlar bu sene nöbet mi ne nöbeti kabiliyle heyecandan, tırnaklarını yiyordu nerede ise. Helâlı hoş olsun yeyin. Tırnak dediğin kendi malınız İsrail malı değil nasıl olsa.  Nöbet tutarız tutmasına da tam da piknik yapacağıdık, tatile gideceğidik  moduna girmek üzereyken yani kem küm… Bunlar bir yana balkonda oturup ağız tadıyla rahat bir çay bile içirmeyen İsrail’e de ağzımıza geleni sayasımız var. Bak tepemizin tasını attırma, bugüne kadar kutlu doğum, Ramazan mamazan demeden içtiğimiz o kolaları içmeyiz haberin olsun. Dahası hemen, diş macunundan sabununa, dondurmasından sigarasına bir boykota başlarsak görürsün dünyanın kaç bucak olduğunu.

           Hemen başlarız dedimse de yanlış anlamayın hemen. Her şeyin bir zamanı var canım. Dondurma mevsimi bir geçsin hele. Yazın ortasında dondurma boykotu mu olur. Hem Kudüs işgal altında iken bunca efkârımı sen mi gidereceksin. Ne o öyle sigarayı falan boykot. En azından uzun değil içtiğimiz, hepsi hepsi kısa markalardan o kadar. Ben kaç kez şu gâvur markası kolayı almayın diyorum ama dinleyen kim. Bizim mahallenin bakkalı hacı abi satıyor işte. Çocuk getirmişken de içiyoruz. İsraf mı etseydik buz gibi kolayı. Hem geçenlerde deterjanı yanlış almışım başıma gelmeyen kalmadı. Benim huyumdur. Giydiğim beyazlar Filistinli çocukların hayatları gibi temiz, renkliler ise Gazzeli kızların hayalleri gibi renkli olsun isterim. Gel gör ki yanlış deterjanla yıkanan elbiselerim sanki Kudüs’ün üzerinden bir türlü kalkmayan siz bulutunda kalmış gibi boz bulanık kalmasın mı. Bir saniye bile durmadım değiştirdim deterjanımı. Neme lazım ölür kalırsam nasıl çıkarım rengi atmış kıyafetle Mevla’nın önüne.

           Ah şu erkekler siz yok musunuz? Bir şeyi de beceremiyorsunuz. Bakın bize hele. Sigara içme/me hususunda erkekler kadar cesur olamasak ta biz kadınlarında İsrail’e iki çift lafı var bilesiniz. “Sizin çayınızı da, kahvenizi de almıyoruz anam” demeyi bizde çok istiyoruz. İstiyoruz amma karşı komşumun altın gününde baktığı kahve falı takıldı aklıma. Şu bizi kozmetik manyağı yapan rahmetli(!) Helena Rubinstein yok mu? Hepsi onun yüzünden. Önce beyazlatıcıyı, sonra da yüz gerdiriciyi, üzerine de leke gidericiyi… işte o falan marka üç kremi her gün düzenli sürersen, yüzün üç vakte kadar kurşun yeyip kanı çekilmiş Gazzeli ablaların yüzü gibi bem beyaz olur deyince. Ne bileyim işte. İnanıverdim. Çok şeffaf kadındır komşum. Konuştuğu gibi, yediği, içtiği hele ki giydiklerinin bile şeffaf olmasına özen gösterir. O güzelim(!) siyonizm kokulu poşetli sallama çay gibi sallamış olamaz. Dürüst kadındır komşum. Daha geçen gözümle gördüm. Ana kız giymişler dizleri yırtık kotu caminin önündeki çınarın altında çektikleri selfisini attı. Yeni başörtüm güzel mi komşu diye. İlahi komşum markasını da önüne getirmiş bir de. Dedim ya şeffaf anam şeffaf.

          Sahi şu boykot meselesi. Ben boykota falan karşıyım arkadaş(!) Geçenlerde gördük. Evlilik programlarını boykot edişimiz yüzünden kalktı güzelim programlar. Kalktı da ne oldu. Hanife kızımız ortada kaldı. Az daha sabredeydiniz ya. Şimdi kim bilir ne haldedir. Öyle her iki de bir canımızı sıkan Amerika’nın, Doğu Türkistan’da katliam yapan Çin’in, ne bileyim Fransa’nın hele hele yakın zaman önce bizi (Ti)ye alan Hollanda’nın mallarını kullanmayacak olursak… Acımızdan ölürüz bilesiniz. Pilavlık bulgur harici ne varsa hepsi de adamlarda. Bulgur mu yeseydik. Ben ne kendim bulgur yerim ne de çocuğuma yediririm(!) Kolay yetiştirmedim ben çocuğumu. TEOG sınavında tam puan aldıysa, dahası bedavadan Amerikan Kolejlerinde okumayı hak ettiyse bulgur yemeyişimizden. Ne yani Fetö’nün okullarına mı vereydim zeka küpü yavrumu. Ha boykot mu? İçmeyeceğim, yapmayacağım, almayacağım diyorum sana. Ne olur takvim sorma bana. Ihlamurlar Çiçek Açtığı zaman…