Pazartesi sabahının telaşında uyandık hepimiz. Annelerinin hazırladığı anne elinin lezzetinin sindiği kahvaltı sofrasına oturduk. Uykulu gözlerle bize bakan çocuklar “Hadi oğlum! Hadi! Kahvaltınızı güzelce yapın! Yumurtanızı yiyin! Sütünüzü için!” cümlelerinin anne ve babanın ağzında bozuk plak gibi sürekli tekrarlanışı eşliğinde yaptılar kahvaltılarını. Yaptık kahvaltımızı.

İnsanlar birlikte aynı TV’ye baktığında, aynı koltuğa oturduğunda değil… Sofraya birlikte oturup aynı çayı içtiğinde, aynı çorbaya kaşık salladığında ve sofradan birlikte kalktığında aile olur.

Pazartesinin, insanı pazar sabahını özleten anlarında kıyafetlerini giydirdik. Kapıya çıktık. Ayakkabılarını giyerken birinin bağcığını bağlamak için eğildim. Az sonra şu cümle çıktı ağzından: “Hadi baba! Yolcu yolunda gerek!”.

Biri 7 diğeri 5 yaşında çocukların. O kadar sene ilk defa duydum bu sözü 7 yaşındaki oğlumdan. Bir an duraksadım. Kalbime bir şey saplandı sanki. O an birlikte yola çıkacaktık evet; ama bir gün…

Anne baba olarak bütün mücadelemizi bir gün bu sözü duymak için veriyoruz. Doğduklarında, bebekliklerinde, çocukluklarında, ilkokul birinci sınıftan üniversitenin bütün eğitim aşamalarının bittiği ana kadar…

Bütün çabamız, uğraşımız bir gün bu sözü duymak için. Bir kuş gibi minikken kucağımızda, kanatlanıp uçacakları güne hazırlık yapıyoruz. Bundan şikâyet etmiyorum. Şikâyet etmemek de lazım. Zira hayatın kuralı bu…

Hiç kimse gitmese herkes olduğu yerde kalsa nesiller devam etmez. Yaşamın anlamı kalmaz. Her kalış, her geç kalış yaşamın olağan akışının tersine olur. Bu tersinelikten mutluluk çıkmaz.

Bir gün… Her şey o gün bu sözü duymak için… Kapıdan uğurlarken arkalarından bir maşrapa su dökmek için… Gözyaşlarımızı da karıştırarak içine… Aslında o su bizim içimizde tutacağımız, boğazımıza düğümlenen sözlerin temsili gözyaşlarımızdır. Çünkü bir bıraksak kendimizi anca öyle ağlarız.

Her gidiş biraz hüzün biraz da huzur barındırır içinde. Hele de gidiş güzel bir yereyse… “Olsun! Sağlıkları yerinde olsun da!” teselli cümlesi cebimizde… Aynı yerde duran mendili alıp silerken gözlerimizi; o cümleyi de merhem yapıp süreriz yüreğimize.

Bir gün bir kıyametle son bulacak yaşamın döngüsü bu. İster kader deyin buna ister yazgı… Kaçarı yok bunun. Daha önce bizim kurduğumuz bu cümleyi bir gün bize kuracaklar: “Hadi anne! Hadi baba! Yolcu yolunda gerek!”.

Gidin çocuklar gidin. Size de bir gün aynı cümleyi kuracaklar ama... Bunu bilin! Öyle gidin. Daha önce bizim gittiğimiz gibi gittiğiniz bu yolcuğun bir yerinde bugün bizim gibi elinizde maşrapa ile kapıda bekleyecek ve kurduğunuz cümlenin aynısını duyacaksınız.

Yok öyle “Kalayım istersen gitmeyim!” falan… Gideceksiniz… Yalnız giderken benim gibi yapmayın. Ben bu cümleyi çok kurdum. Fakat bu kadar iç acıtıcı olduğunu bilmiyordum... Siz bilin ona göre gidin!

Yazarın yeni çıkan romanı ‘Gerçek Sanrı’ adlı kitabı internette tüm kitapçılarda

Instagram: @yakupyasar11