Yunus Emre Divanı neşirlerinde yer alan ilahilerden biri “Şöyle garip bencileyin” redifli şiirdir. “Acep şu yerde var m’ola / Şöyle garip bencileyin” mısraları ile başlayan şiirin devam eden dizelerinde Emre’m Yunus (Mahlas bu şiirde böyledir ve şiirdeki istemek fiili “aramak” anlamındadır.) şöyle seslenir:

Gezdim Urum ile Şam’ı

Yukarı illeri kamu

Çok istedim bulamadım

Şöyle garip bencileyin

Eldeki Divan nüshalarında bulunmayan fakat muahhar bir mecmuada rastlanan bu şiir, Yunus Emre araştırmacılarına Yunus’un coğrafyası konusunda fikir vermiştir. Birçok ilim ve kalem sahibi, şiirdeki yer adlarına bakarak ozanın adı geçen bölgelere kadar gittiğini düşünmüş, “yukarı iller” ifadesini de Azerbaycan ve civarı olarak değerlendirmiştir. Menkıbelerde “gezgin bir derviş” olarak takdim edilen, Tapduk ile hemhâl olduktan sonra hayat hikâyesi başka bir yöne evrilen Yunus’un söz konusu yerlere kadar gidip oraları gezmiş olma ihtimali her zaman mümkündür. 

Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

Mısralarıyla herkesin dilinde dolaşan bu şiirin mevcut Divan yazmalarında görülmeyişi, eserin Bizim Yunus’a aidiyeti konusunda bir tereddüt meydana getirmiştir. Bu kanaati taşıyan kişilerden biri olarak şiiri çok beğenmekle birlikte dizelerdeki anlam derinliği ve çağrışım zenginliğinin Yunus’un diğer eserlerinde görmeye alışık olduğumuz düzeyin altında kaldığını belirtmemde fayda var. Mamafih bazı cönk ve mecmualarda hazretin şiirlerine tesadüf edilmesi bu manzumenin Yunus’un dilinden çıkmış olabileceği fikrini de güçlendirmektedir.

Yunus Emre hem devrinde hem sonrasında adı ve ilahileri diyar diyar dolaşan bir kişidir. İsminin ulaştığı coğrafyalar arasında, kendi ifadesiyle söylemek gerekirse, “yukarı iller” de vardır. Yunus’un görklü adı ve gönüllere şifa veren sözleri, yalnızca Anadolu değil “yukarı iller” ifadesiyle anlatılan topraklar için de umut, çare ve ilham olmuştur. Yunus’un hayata bakışı, duygu ve düşünce dünyası, bunları dile getiriş biçimi, Türkçe tavrı, dil icrası birçok şair, ozan ve sanatçıya esin kaynağı olmuştur. Yunus’un çağrısına yukarı illerden ses veren, ona selam duran isimlerden biri de Bahtiyar Vahapzade’dir. 

 “Azerbaycan’ın bahtiyarı” olarak kabul gören Bahtiyar Vahapzade (Şeki 1925 - Bakü 2009), yalnızca ülkesinin değil tüm Türk dünyasının güçlü ve cesur sesidir. O sesiyle, kalemiyle kardeş Azerbaycan’ın haklı mücadelesinde ön safta çarpışan yiğitlerden biri olmuştur. Şiirden başka tiyatro, monografi gibi türlerde de başarılı ürünler ortaya koyan Vahapzade, sadece ülkesinin sınırları arasına sıkışıp kalmamış, Türkiye’deki edebî ve ilmî tartışmaları da yakından takip etmiştir. Mesela İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Klasik Türk Edebiyatı için sarf ettiği “Ölü Edebiyat” yakıştırmasına sessiz kalmamış, “Yel Kayadan Ne Aparır” başlıklı enfes, ders niteliğinde bir makale kaleme almıştır. (detay için bk. https://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2014/09/2011-31-vahabzade-yelgayadan.pdf) Bahtiyar Vahapzade’nin Yunus Emre’ye seslendiği şu şiir, asırlar geçmesine rağmen günümüz şairlerine, bize Yunus’un isminin neden yaşadığını anlatması bakımından önemlidir:

Yunus İmre’ye

Bir yerde ölüp, bes, niye min yerde doğuldu?

Aşkında yanirken yeniden bir de doğuldu.

Şiirindeki hikmeti satırlarda doğuldu.

Bir yerde ölüp, bes, niye min yerde mezarı?

Her gün kazılır çünkü gönüllerde mezarı.

Otlarda, çiçeklerde ve gönüllerde mezarı.

- Efsane mi gerçek mi? Bu insan nice insan?

- Varlık sesidir, kopmuş O, Türk’ün kopuzundan.

Kadim medeniyetimizin iki güçlü sesi ve büyük şairi Yunus Emre ve Bahtiyar Vahapzade’nin ruhları şad olsun!

Mühim bir hatırlatma!

2021 Yunus Emre Yılı münasebetiyle Bizim Yunus’a dair her şeyin konuşulduğu, konuşulmasının da gerekli ve yararlı olduğunu düşündüğümüz bir yıldayız. Bugün hemen her şehirde Yunus Emre merkezli çalışmalar yapılıyor, birtakım faaliyetler planlanıyor. Kitaplar hazırlanıyor, gazete ve dergilerde yazılar çıkıyor. Üniversiteler başta olmak üzere birçok kurum, yıl içinde gerçekleştirilecek programlar tertip etmenin telaşı içinde. Bunların hepsi nazarımızda hem önemlidir hem kıymetli. Ancak her işte olduğu gibi bu meselede de işi, sözü ehline bırakmanın doğru ve tek yol olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Maksadı bilime, kültüre, ülkeye, Yunus’a hizmet olanlarla olmayanlar birbirinden ayrılmalı. Hesabilik değil hasbilik esas alınmalı. Adına ithaf edilen yılda hazretin kemikleri sızlatılmamalı.