Günlük hayatımda özellikle de iş hayatımda şahit olduğum bazı olaylar beni hep yaralamıştır. Hele ki kötülüğe çanak tutanların alkışlandığını görmek yaramı daha da derinleştirmiştir.  Bu nedenle hep sormuşumdur kendime. Neden insanların gözünde itibar kazanmak uğruna masum maskesi takarak yalan söyleyenler,   yağcılar, fitneler ve fesatlar  kısaca nefsani arzularının esiri olanlar alkışlanıyor, nasıl da başarıyorlar kocaman  yalanlarıyla önce kendini kandırmayı, sonra da insanları bütün  bunlara  inandırmayı diye. Yüce Allah’ın  hoşnutluğunu kazanmak  yerine sadece insanlar bana iyi desinler  diye savundukları doğruları uygulamaya koymayan riyakarların, acizliklerini örtbas etmek için sahte sempatilere sığınarak iyilik meleğini oynayan zavallılar sinemada karakter oyuncusu olsalar rollerini ancak bu kadar iyi yaparlar doğrusu. Buna rağmen toplumda bu insanların itibar görmesini bir türlü kabullenememişimdir. Yaşanan  bu çirkeflikleri görünce önceleri hayıflanıp dururdum. Bu halimi gören rahmetli annem:
''Bak evladım; lafını ettiğin insanlar;
İnsanlıktan nasibini almamış, Yaratılışın  gayesini bilmeyen mahluklardır. 
Bu insanlar ağzına alıp konuşmaya bile değmez. Bırak  bu insanlar için kendini hırpalamayı, önemli olan gördüklerinden ders alıp senin o çirkefin içinde yer almamandır. Sakın ola sen  o tür insanlara  sataşma,  hatta onlar  sana sataşırlarsa da sen onlara asla  karşılık verme ve onların  karşısında  önce susmayı öğren, şunu iyi bilesin ki; 

Riyakarlar  karşısında susmak  asalet işi,
Konuşmak cesaret  işi,
Kavga  etmek şerlerin işi,
Onları örnek almak ise fitne ve  fesatların  işi. 

Sen sen ol tercihlerini asalet ve cesaretten yana kullan, diğer  ikisini asla tercih etme, çünkü hayat sadece doğmak, büyümek, kendin gibi canlı meydana getirip bu süreç içiresinde riyalarla haşrolup  sonrada ölmekten  ibaret  değil, yaratılışın  bir  gayesi vardır o da Allah’a kulluktur.  Riyakar davranışlarıyla Yüce Allah’a kulluk görevlerini yerine getirme acizliğini gösterenlerin eğer kazandığını ya da alkışlandığını sanıyorsan aldanıyorsun. Aslında esas  kaybeden onlardır. Onların, hem  bu dünyada hem  öbür dünyada   kaybettiklerini anlayabilmen  için galiba  senin  biraz büyümeye ihtiyacın  var  derdi. Şunu unutma ki el beğenecek diye sahte kişiliğe bürünenlerin gerçek  yüzleri elbet    bir gün  gün yüzüne çıkar. sen  dinen, ahlaken   hatta  hukuken  doğruluğuna inandığın değerler uğruna yaşamasını bil o güzel kafanı bunlarla yorarsan  hayatın sonu gelmez.'' derdi.

Dürüst olmak gerekirse başlangıçta çok fazla itibar etmezdim  anacığımın bu güzel   öğütlerine, ama insan  o değerli şahsiyetleri  kaybedince anlıyor  bu güzel öğütlerin kıymetini. Nasıl  da haklı çıktı canım  Annem. Bakıyorum da dün alkışlandıklarını sandığım insanları bu gün  gördüm  ki  yine riyakarlar  alkışlıyor, gördüm ki gerçekler  zamanla gün yüzüne çıkıyor, ilahi adalet dedikleri şey de yerini buluyor. Kazandığını sananlar gerçek  kaybı yaşıyorlar aslında. Ya mahşerde ki kayıp orasını düşünmek bile istemiyorum.  

Katip  Çelebi’nin bir sözü vardır ya hani “Ahlak  İlmi Faziletler  ve Reziletler  İlmidir ki Nefsi Faziletlerle Süsleme ve Reziletlerden Koruma Yollarını Gösterir.” İnsanlar nefsini faziletlerle süslemiyor, rezilliklerden kendini koruma yollarını öğrenmek  istemiyorsa  bırakalım  öyle yaşamaya devam etsinler. Niye mi? Eğer fesatlıkta bir kazanç olsaydı Hz. Lut’un  eşi helak  olmazdı.

Yüce  RABBİM Yüreğimizi fitne ve fesat  düşüncelerden muhafaza eyle .  Saygılar!