Kibir; başkalarından üstün olmadığı halde kendisini üstün görme ve üstün tutma hastalığıdır. "Şüphesiz büyük günahların en büyüğü küfür ve kibirdir(HŞ)." Kibir, küfür’le eş tutulunca müslüman’ın işi oldukça zor. İster ehl-i dünya, ister ehl-i ukba olsun kibir, insanın üstüne asla yakışmayan bir kir’dir. Anlık temizlenmesi ve uzak durulması gerekli şeytani hasletlerdendir. Melek gibi ahseni takvim üzere yaratılan insanı, şeytanlaştıran yine  kibir’dir.
Kibir, bozuk ruh aleminin, amelsiz dışa yansımasıdır. Bu nedenledir ki, kibir’e en yakın insanlar ‘secdesiz ya da secdesi sakat olanlardır’. "İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu(Bakara, 34).” “Neler geldi neler geçti felekten, görülmedi deve geçti elekten!” Yani nice Alimler, büyük zatlar geldi ve geçtiler, ancak gözlerini ve kalplerini kibir bürümüş cahiller, onları görüp istifade edemediler (S.Ahmed Turan (k.s)”.  
Herkes iç alemindeki en büyük putu kıramaz ise, kibir hubel’i(başput) bünyesini kanser gibi sarar. Bu kanser öyle bir illettir ki, en kolay ve tesirli bulaşma vasıtası da idareciliktir. İdareciliğin her türlüsünde zamanla kronikleşen hubel’ler çıkmaya başlar. Öyle bir hale gelir ki, “ben olmasam burası batar, benim yerim doldurulmaz”  inancı yerleşir, kendisi de buna inanır.  Her türlü paylaşımcı değişimin karşısında, en evvel direnci bunlar gösterir. Her gün kendisine bunları hatırlatacak insanları da asla ötesinde berisinde tutmazlar. Şan, şöhret, servet, ünvan, evlat, kavmiyet ve kendince ihdas edilen asalet, hubelleri besleyen en temel gıdalardır. Seyyidana Hz. Hüseyini şehit edenler; kendine Müslüman diyen, kibir putunu taşıyan Yezidilerdi. Canları katleden yezidiler, abad olamadı ama, efendilerilerimiz kıyamete kadar güzel dillerde ve gönüllerde hep var oldu, var olacak…
“Ben de kibir eseri yok”  diyen kaç idareci, en yakınında bulundurduğu insanlardan kaç tane Behlül Dana’ sayabilir!  bir çetele tutsun bakalım…  Kabe’deki putlar bir bir yere yıkılırken, sıra en büyüğü ve içeride olan hubel’e gelmişti. Put, efendimiz(as)’in onu tek başına aşağı yıkamayacağı kadar yüksekteydi. Yanında Hz.Ali efendimiz vardı. Peygamber efendimiz, Hz. Ali efendimizin omuzuna basarak, putu yere yıkmaya çalışıyordu. Ancak, Hz. Ali efendimizin omuzları, Hz. peygamberi taşıyamıyordu. Efendimiz; iffet, edep ve ilim abidesi Hz. Ali(ra)’ye seslenerek, “Ya Ali(ra) omuzların peygamber yükünü taşımaz, gel sen benim omuzuma bas.”  Hz. Ali efendimiz, bu yükün ağırlığı altında efendimizin(as) omuzuna bastı, Allahın izniyle hubel’i devirdi.
İnsan, içindeki putun en büyüğünü devirmek için, Hz. Ali(ra) gibi bir yarene/lere de mutlak ihtiyaç duyuyor. Bul bulabilirsen böyle yarenler. İşte o zaman neyi, nasıl idare edersen et; at’tan indiğinde sizi hoş amedi edecek mutlak birilerini bulursun…
 
Kasım /2012
Prof.Dr. Serhat GÜL