Söz konusu cemaat ise bu güne kadar hep kapalı bir kutu olarak kaldı. Kimseyi kendilerine yaklaştırmadıkları gibi, kimselere de yaklaşmak ve sosyal olmak yönünde bir gayretleri olmadı. O Cemaat mensuplarından birisi size selam verip hal hatır sorunca “Acaba ne çıkarları var ki” diye düşünür olduk hep.

Her satırımızda KARAMAN yazarız. Ancak son olaylar, dün doğan ve yarın ölecek her vatandaş da dahil herkesi çok yakından ilgilendirdiği için bir kaç kelam etmek gereğini duyduk.
Cemaat kavramı tasavvufi anlamlar yüklü ve kulun Allah’a yakınlaşmasını amaçlayan bir kavramdır. Türkiyenin de kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bunların durumlarını İslâm Alimlerine bırakalım. Bizim kültürümüz yetmez.
Bunlardan, öyle güzel icraatları olanları var ki hayran olmamak elde değil. Temel kavramlarını sosyal hayat ile son derece uyumlu bir biçimde düzenleyerek insanlığa faydalı oluyorlar.
Söz konusu cemaat ise bu güne kadar hep kapalı bir kutu olarak kaldı. Kimseyi kendilerine yaklaştırmadıkları gibi, kimselere de yaklaşmak ve sosyal olmak yönünde bir gayretleri olmadı. O Cemaat mensuplarından birisi size selam verip hal hatır sorunca “Acaba ne çıkarları var ki” diye düşünür olduk hep.
Özal döneminde ve Bu İktidar döneminde ise çok daha rahat bir faaliyet ortamı bulan cemaatlerden sık sık söz edilmeye başlandı. Cemaat kavramı denilince de nedense hep bu cemaat akla geldi. Ancak adına Cemaat dense de hep bir Cemiyet olarak algılandı.
Bu cemaat manevi yönünü hiç ortaya koymadan, dini faaliyetleri hiç ortaya çıkarmadan, daha çok ekonomik güç ve siyasi güçle hızlı bir yapılanmaya girdi. Sanki bir sihirli değnek onları havalandırdı. Bu yapısı ile lions kulüplerini, rotari kulüplarini ve hatta mason localarını anımsatmaya başladı.
Ekonomik gücün daha da artması için siyaset ve bürokraside de etkin olmak gereklidir. Bunlar da elde ettikleri gücü bu yönlere kaydırmaya başladılar. En büyük pazarlık güçleri de tüm Türkiye'de yüzde 2-3 civarında olan oy potansiyelleri idi. Ama zamanla bürokraside etkili olmaya başladılar.
Bu cemaatin başındaki Zat ise gözyaşları ile şekillendirilmiş müthiş vaazların adamıdır. Namını ve ününü öyle kazanmıştır. Söylemlerine baktığınızda hep, merhamet, şefkat, Allah’a teslimiyet, Peygamberimize bağlılık, devlete saygı, millete sevgi, tüm yaratılmışlara muhabbet ifadelerini görürsünüz. Yani İslamın temellerini en iyi bilen insanlardan birisidir görünüm olarak.
Bu açıdan bu günkü olayları bu Zat-a yüklemek ne kadar doğrudur?
Bu Zat, sahibi olduğu dersanelerin kapatılması gündeme gelince, kaza ve kader açısından değerlendirir, kararları alanların da, devlet gücü olduğunu bilir ve çok daha yumuşak bir üslup ile hizmetin gelir kaynaklarının azalmamasına çalışırdı. Yoksa bir bardak suda fırtına koparıp din kardeşi ile firavun benzetmesi yapacak kadar dalaşmanın bir anlamda küfür olduğunu bilirdi. Bir insanın inancının sorgulanmasını ancak Yüce Yaratan’ın yapabileceğini ve hiç bir kulun da insan hakkında imanlı-imansız deme hakkının olmadığını, yaptığı takdirde de haşa Yaratanın yerine hüküm verdiğini bilirdi. Örnek alması gerektiği Yüce Peygamberin beddua kavramına nasıl baktığını bilir ve öyle davranırdı.
Daha dün dersaneler kapatılacak, binlerce öğretmenim işsiz kalacak , ekmeğinden olacak diyen bir Zat, böyle bir kriz çıkarıp da devleti milyarlarca zarara uğratmazdı. Devletin zararı olan o milyarlarca dolar her ferdin cebinden para çıkmasına sebep oldu. Buna katlanamazdı.
Bu kadar yolsuzluk var ise ve bundan haberdar ise bu olayı Milletin en az zarar görecek şekilde çözülmesini sağlanmak için çaba gösterirdi. Bu duyumlarını, bilgilerini ve tespitlerini, önce üst makamlar çerçevesinde dile getirir, önlenmediği takdirde de gereğini o zaman yapardı.
Yoksa böyle siyasi bir manevra, hükümeti yıkmak, yıpratmak, bir skandal oluşacak şekle bürünmesi için farklı senaryolar uygulama yoluna gitmezdi. Bu tür bir girişimin ciddi krizlere yol açacağını, istikrarlı bir ekonomiyi çalkalayacağını, yüz binlerce masum insanın işsiz, çocuklarının aç kalacağını düşünür ve bunların hakkının ödenmeyeceğini hesap ederdi. Kul hakkı konusunda herkesten daha fazla bilgisi var görünüyor. Bunu da gözyaşları ile süslediği her vaazında tekrar eden bir Zat. Bu senaryoyu o yazsa idi baki alemde 70 küsur milyonun kul hakkı ile tek tek nasıl başa çıkacaktı. Bunu bilirdi, bilmeliydi, biliyor görünüyor.
Bu tür bir olayın ekonomik krizlerle boğuşan Dünya ülkeleri içinde nispeten iyi durumda olan ve bu konumunu güçlendirmek için büyük bir uğraş veren Türkiye için büyük bir tehlike oluşacağını hesap edebilecek bir Zattır.
Zina yapan birisini yakalayıp Peygamberimize getiren ve şikayet eden bir şahsa Efendimiz “Senden başka gören olmamış, hırkanı örtüp de gizleseydin, senin için daha hayırlı olurdu” dediğini bilen bir zat başkalarının seks kasetleri ile şantaj yaparsa O Peygamberin ümmeti olarak nasıl şefaat bekler. Ya da ölmüş bir lidere şefaat hakkından nasıl bahseder.
Bunları herkesten iyi bilir, bilmeli, biliyor görünüyor...
Soğan yiyen sarımsak yiyenden şikayet de edemez üstelik. Tarih içinde kısa sayılabilecek bir dönemde milyar dolarların imparatoru olan, bu güne kadar da dini faaliyet göstermezken, her fırsatta ekonomik varlığı ile ortaya çıkan cemaatinin gelir kaynaklarını reel olarak acaba yüzde 100 bir netlikle açıklayabilecek durumda mı? Bu kaynakları gizlemek için uluslararası camiada ne kadar gizli örgüt var ise hepsi ile kanka olmak lazım...
Güçlü bir Devletin bile yapamayacağı icraatlara para yetiştiren ve adına güya hizmet denilen oluşumlar nereden finanse edilmiştir. Diyelim tamamı meşru ve büyük bir bölümü de bağış. Bu bağışları yapanların amacı ve beklentisi nedir? Bunların bir kısmı Türkiye içindeki tüccar iş adamı sanayici vs. olsa bile onların bu yüklü bağışları yaparken kazançları nereden? Beklentileri neden. Zira harcanan yollar hiç ahiret için hazırlık olarak görünmüyor.