“Türkçe’nin” Şeklindeki Kesmeli Yazım Doğru Mudur?

 

Türkçede noktalama işaretlerinin kullanılması ilk kez Tanzimat Dönemi’nde olmuştur. Başlangıçta işaretlerin kullanımı gelişigüzeldir. Buna “yazanın keyfine göredir” demek yanlış olmaz. Mesela o yıllarda mensur metinlerde sonuna nokta konmadığı hâlde cümle ortasına virgülün getirildiği keyfî denebilecek örneklerle karşılaşılır. Zamanla bu işaretler manzum metinlerde de yansır.

Kaynaklar noktalama işaretlerini kullanmaya Şinasi’nin (1826-1871) öncülük ettiğinde hemfikirdir. Ancak bu özel işaretleri, edebiyatımızda “ilklerin adamı” unvanıyla ünlenen Şinasi’den önce Şemsettin Sami kullanmıştır. İşaretleri Usul-i Tertîb ve Tenkîd isimli risalesiyle yoluna koymak isteyen ilk kişi Kâmûs-ı Türkî müellifi olmuştur.

Noktalama denince akla gelenler nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru işareti, ünlem, kısa çizgi gibi işaretlerdir. Bunlar, sözlü anlatımda anlama ve hitabete doğrudan etki eden vurgu, durak, tonlama gibi unsurların yazıdaki karşılığıdır. Hepsinin cümle içinde mühim vazife gördüğüne kuşku yoktur. Fakat son yıllarda bazı işaretlerin kullanımıyla ilgili bir düzensizliğin, savrukluğun olduğu hakikattir. Bunlardan biri de kesmedir.

Kesme işareti, kullanımı genellikle büyük harflerle başlayan kelimelerle, yani özel isimlerle ilintili bir işarettir. Türkçede özel isimlere getirilen iyelik, durum (hâl) ve bildirme eklerini ayırmak için ondan yararlanılır. Bunun dışında istifade edildiği başka yerler de vardır. Maksat, özel adı söz dizimi içinde diğer kelimelerden ayırarak onun ne olduğunu belirginleştirmek ve okuyucuya göstermektir. Ancak özel adlara getirilen her ek, kesmeyle ayrılmaz. Bunların başında yapım ekleri gelir. Çokluk ekinden sonra da mezkûr işareti koymaya gerek yoktur. Bunlardan sonra getirilen diğer ekler de kesme kullanılmadan yazılır.

Yukarıda anlatılanları bir örnekle vermekte yarar var. Millet adı olan Türk özel isimdir. Bu sözcüğün sonuna gelen iyelik, hâl ve bildirme eklerini ayırmak için kesme şarttır. Dolayısıyla Türk’üm, Türk’ten, Türk’tür gibi misallerde ekleri ayırmak icap eder. Aynı kelimeye getirilen “-çe, -lı, -lük” gibi yeni bir kelime yapan ekler, çokluk eki ve bunlardan sonra gelenler için kesme kullanmaya gerek yoktur. Türkçe, Türklük, Türkler; Türkçenin, Türlüğümüz, Türklerin gibi. Özel isme ulanan tür, görev veya anlam değiştirici eklerin kesmeyle ayrılmaması, kök ile gövde arasındaki anlam ilişkisinin görülebilmesini sağlar. Ayrıca böyle yapıların yeni bir kelime, sözlük maddesi meydana getirdiğini gösterir.

Yazı, kitap, gazete, dergi, televizyon gibi muhtelif ortamlarda gözümüze çarpan; Ahmet’ler, İngilizce’de, Arapça’nın, Avrupa’lı, Müslüman’lık şeklindeki yazımlar mevcut kurala istinaden yanlıştır.

Bugün yaşadığımız şehrin çeşitli noktalarında bulunan “Türkçe’nin Başkenti” gibi yazılışlar doğru değildir. Ne yazık ki kentin her ortamda dile getirdiği, hatta vurguladığı öz görevini (misyon) ne denli yerine getirdiğini göstermesi bakımından fikir vericidir.

Herkesin dile, imlaya, noktalamaya ilişkin kuralları bütünüyle bilmesi mümkün değildir. Olamaz da. Günlük hayatın koşturmacası içinde unuttuğumuz, fark edemediğimiz, gözümüzden kaçan durumların olması da muhtemeldir. Ancak yazım kılavuzuna bakmak yahut bir bilene sormak da zor olmasa gerek.