Bir Engelliler Haftasını daha geride bıraktık. Engelliler haftası demek, hatırlanma ümidi demek. Belki o günün hatırına daha çok empati yapılır ümidi taşımak demek. Hiç şüphesiz, Engelliler Haftası geçtiği gün unutulup gitmek demek. Biz bu yıl belki de bir ömür unutamayacağımız kıymette bir Engelliler Haftası yaşadık.

Karaman eski Cezaevi Vaizi, Bursa Nilüfer Müftüsü vefakar, cefakar ve fedakar Sayın Şakir Şahin hocamın davetleriyle 7,8 Aralık’ta Hüdavendigar Bursa’da idik.

Bursa, bütün şefkat ve ihtişamıyla bastı bizi bağrına. Vakit, ciğer parem oğlum için yepyeni anılar biriktirme zamanıydı. Müftü amcası onu yüreğine soktu. Ciğer parem dedi ki, “Baba! Müftü amca bir baba gibiydi! Babadan ziyade bir anne gibiydi.” Bu sözler dünyanın en masum dilinden dökülüyordu. Keremli hocam bize hiç müftü gibi davranmadı. Üç günlük Bursa yolculuğumuzda bizi biran bile yalnız bırakmadı. Hatta çocuk bir ara hafif rahatsızlanıp istifra ettiğinde çocuğu kendi elleriyle temizledi. Bizi başkalarına emanet etmedi! Bizzat ilgilendi! Elleriyle besledi.

Yahu, duygulanmamak, ağlamamak elde değil. Bursa programımızın ilk gününde Nilüfer Kur’an Kursunun icra ettiği varlığımız farkındalığımız isimli görme engelli kardeşlerimizin hazırladığı duygu yüklü bir programa katıldık. Görme engelli kardeşlerimiz gülen gözlerle ışık saçıyordu sanki aleme. Hele bir Mescidi Aksa şiiri okudular ki o küçücük ve masum yürekleriyle; Allah Allah! Gel de ağlama! Geld e yüreğin titremesin şimdi. Braille alfabesiyle Kuran okudular. Okudukları ayetlerin mealini de okudular Braille alfabesiyle, yani kabartma harflerle.

Lokman suresi 17 ila 18. Ayetleri okudular ilkin. Lokman Aleyhisselam buyurur ki; bu ayetlerde rahmanın diliyle: yavrum! Namazı dosdoğru kıl! İyiliği emret! Kötülükten alıkoy! Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol! Çünkü bunlar; kesin olarak emredilen işlerdir. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme çünkü Allah kibirlenenleri ve övünenleri sevmez. Yürüyüşünde tabi ol! Sesini alçalt çünkü, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. Bu Kur’an-i nasihatleri gören parmaklarıyla haykırıyorlardı kardeşlerim yeryüzündeki bütün kibirli insanlara sanki.

Programa birbirinden kıymetli insanlarda katılıp katkı verdiler. Şüphesiz başta Bursa Nilüfer Müftüsü Sayın Şakir hocamın emekleri sonsuz kıymetliydi. Nilüfer Kaymakamı Sayın Murat Süzen Bey’ler o kadar ilgili o kadar mütevazılardı ki, tebessümleri bile melekleri kıskandırıyordu sanki. Sayın Kaymakam Beyin, Ermenekli olduklarını da öğrendim. Hemşehri olmamız hasebiyle de bizimle ayrıca ilgilendiler. Programda Bursa İl Müftü Yardımcısı Sayın Mehmet Köktaş Beylerde katkıda bulunanlar arasındaydı.

Açılış konuşması irad ettiler. Ben dedim ki, Allah Allah! Bu konuşma şekli bu lehçe bana hiç yabancı değil amma” diye düşündüm kendi kendime. Program sonunda öğrendim ki, Sayın Mehmet Köktaş hocamda Karaman’ın evladıymış! Ermenekliymiş oda. Kardeşi Yunus Emre Okulunun müdürüymüş. Mehmet Köktaş hocamın şefkatle elimi bir tutuşu vardı ki ömrüm oldukça unutmayacağım. Programın önemli değerlerinden biriside hepimizin yakından tanıdığı ilahileri dilimize pelesenk olmuş olan İstanbul Ayasofya imam hatibi Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Emin Ay hocamdı. Mehmet Emin Ay hocama bizzat duygularımı ifade etmek imkanı bulmuştum. Mehmet Emin Ay hocam denince çocukluğum gelir hatırıma. Kırık teybim! Kasetlerim! Talealbedru ilahisi ve hafızlığa ilk başladığım günlerim. Mehmet Emin Ay hocam şöyle söyledi, “Valiniz Mehmet Fatih Çiçekli Bey Ayasofya’dan sorumlu kıymet verdiğimiz bir dostumuzdur. Allahualem Karaman’a geleceğim ve sizi de ziyaret edeceğim.  Bilmem Mehmet Emin Ay hocam Karaman’a geldiğinde bizi hatırlarlar mı amma ben yine de Mehmet Emin Ay hocamın evimizin başköşesine oturacağı günün hayaliyle avunacak, bekleyecek, bekleyeceğim.

Bursa programımızın ikinci günü resul vekili Sayın Şakir Şahin hocam bizi kaldığımız otelden aldı ve hafif yağmurlu bir Bursa sabahında Osman Gazi Türbesine götürdü. Keremli hocam bir hayalimi daha gerçekleştiriyorlardı. Osmangazi Türbesinde Kuran okuma hayalimi bundan bir yıl önce başarılı gezi başlığı altında siz kıymetli okurlarımla paylaşmıştım.

Türbeye girdiğimizde 17. Cüzün son sayfaları okunuyordu. Ben 18. Cüzü okuyacaktım. Bana nur suresinin düşmüş olmasında kim bilir ne tevafuklar gizlidir. 17. Cüz bitti ve Keremli müftüm beni mübarek elleriyle kürsüye çıkardılar. Bende koyuverdim ünümü. Osman gaziye 18. Cüzle ben geldim sultanım diye haykırdım. O cüzü kıraat ederken yüreğimden neler geçirdim neler. Cüzü tamamladıktan sonra hocam yine kürsüden kendi elleriyle indirdiler beni ve Muhammed üftade hazretlerinin türbesine götürdüler.

Hani gariplerin sultanı üftade. Türbeye girdik. Bir kedi boylu boyunca uzanmış uyuyordu. Mübarek hayvan! Biliyordu zahir nice bir sultanın koynunda yattığını. Oturdum türbenin önüne ve başladım yüreğimi üftadeye arz etmeye. Türbeden çıkarken bir ses bizi çay içmeye davet etti. Nedendir bilmem kıramadım bu samimi daveti. Sanki sesin sahibi kendine kendi ne çekiyordu beni. Tanıştık. İstanbul’dan Hasan Ağabey ve eşi Seyhan abla. Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi, anlaşılmaz bir gönül muhabbetiyle bağlanıvermiştim onlara. Türbeden ayrıldık ve hocam bu seferde ulu camiye Kuran okumaya götürdü. Karaman’da Aktekke Camiinde Kuran okuyamazken, Keremli hocam beni Ulu Caminin kürsüsüne çıkarıyordu hem de büyük onurla. Ulu Camiden sonra Emir Sultan Hazretlerine gittik ve son olarak Nilüfer isminde hafızlık yapan pırıl pırıl yavruların olduğu Kuran kursuyla programı noktaladık.

Noktaladık amma, ardımızda bir sürü hatıra bıraktık. İki güne neler neler sığdırdık. Sehavetli müftüm bize cennetten 2 gün yaşattı adeta. Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu yaşadıklarımızda hayal oldu bir bir. Selam olsun, engellilerin önündeki engelleri kaldırmaya çaba gösterenlere.

Unutmayın erenler! Biz kısık sesleriz.