Değerli okuyucularım bu hafta sizlere gündemde olan ruh sağlığı alanında empati , koşulsuz saygı ifadelerini mesleki yeterlilik açısından ele almak istiyorum . Diğer bahsedeceğim husussa bu koşulsuz saygı ve empatiyi nelerin etkilediği (kişisel özellikler , eğitim ya da görünüş , ön yargılar vb.) farklı bakış açılarıyla ve farklı örneklerle ele almak. Tabii ki objektifliği de elden bırakmayarak incelememizin ruh sağlığı alanında çalışan meslektaşlarımıza (psikolojik danışmanlık) ve diğer ruh sağlığı çalışanlarına (psikiyatri ,psikolog vb.) karşı ön yargıyı kırmak için fayda sağlayacağını umuyorum ..!
Psikolojik danışmanlığın en önemli ilkelerinden birisi koşulsuz saygı ve empatidir. Öncelikle koşulsuz saygı ne demek ondan bahsedelim : Koşulsuz saygı psikolojik danışmanlıkta danışmanın danışanı olduğu gibi kabul etmesi onun farklılıklarına (kültür, düşünce, inanç vb.) karşı saygılı olabilmesidir. Empati ise danışanı olabildiğince onun gözüyle , onun bakış açısıyla bakabilmesidir. Olabildiğincenin altını çizmek isterim… Bunun sebebi o olay bire bir yaşanmadığı için elbetteki bire bir onun gözüyle bakamayız ancak onu anlamaya çalıştığımızı ona hissettirebiliriz.
Bu yukarıda tanımlamış olduğumuz iki ilkemiz bizler yani psikolojik danışmanlar için neden önemli ? Danışan olarak bizlere başvuran kişiler elbetteki bizimle benzer olabilir aynı hayat görüşüne sahip olabilir ya da tam tersi farkı görünüşe , farklı inanışa … Bu farklı ifadesi uzayarak gider. Ancak danışman olarak bizler danışanımızı koşulsuz kabule dayanarak ona danışma hizmeti vermek mecburiyetindeyiz !
Karşıt aktarım veya aktarım… Bu ne demek? Danışmanın danışana ya da danışanın danışmana olumlu veya olumsuz bir şahsa, hayatında yer etmiş bir kişiye benzetmesi durumunda olumlu veya olumsuz etkilenmesidir. Bu durumda danışmayı sonlandırmamız ya da danışanı sevk etmemiz veya süpervizyon almamız gerekir. Buralara çok ayrıntılı değinmek istemiyorum. Bunu zaten işin uzmanları “bilmesi gerekenler “ bilir. Bu alanda çalışan psikolojik danışmanlar olarak bizler eğitimlerimizi alırken empati düzeyini arttırma konusunda danışanlarımıza koşulsuz saygıyı, empatiyi nasıl daha üst düzeye çıkarmamız konusunda gerek lisans eğitimi sürecinde gerekse ekstra almış olduğumuz eğitimlerle kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Çünkü alanımız hassas bir konumda. Nasıl ki doktorlar bir yanlış müdahaleyle hastanın fiziksel sağlığında düzeltilemez yaralar açarsa bizler de ruh sağlığı alanında çalışmamız nedeniyle danışanımızın ruhunda büyük yaralara sebep olabiliriz!
Gündemdeki şu anki en büyük tartışma dış görünüş değerlendirilerek danışmanlık becerilerimizi yerine getiremeyeceğimiz, yani yeterli derecede empati kuramayacağımız veya koşulsuz saygı ilkesini göz ardı edileceğine yönelik yanlış bir inanış… Tabii ki bu sadece ruh sağlığı alanında değil. Bu yanlış algı diğer bütün meslekler(karşılıklı etkileşimin olduğu ) için de mevcut. Buna şöyle bir örnek vermek istiyorum. Bir doktor düşünelim. Toplum nezdinde absürt sayılabilecek bir giyim tarzına sahip bir hasta gelse bu hastaya olumsuz mu davranacak! Hastası … görüşe sahip diyerek onu diğer hastalarından ayrıştıracak mı? Ya da bir başka örneğe bakalım. Bir öğretmen kendi kültürel özelliklerinden çok farklı bir ile atandığını düşünelim. Oradaki öğrencilerine empatiyle yaklaşamayacak mı? Onlara sırf kendisinden farklı diye onların gözünden bakamayacak mı?
Yakın zamanda YKS tercih sürecini geçirdik. Orada öğrencilere sen bu görünüşe sahipsin illa mühendis olacaksın! Çünkü senin görünüşün … temsil ediyor. Sen bu meslekte tutunamazsın mı diyeceğiz. Sen erkeksin okul öncesi öğretmeni olamazsın gibi ayrıştırmalara maruz kalarak mı yaşayacağız..? Yoksa öğrencilerin ilgi , yeteneklerine veya mesleki değerlerine göre mi meslek seçmelerinde yardımcı olacağız. İşte tam da burada mesleki yeterlilik, meslek ahlakı ve mesleki etik unsurlar ,eşitlik ortaya çıkıyor. Ruh sağlığı alanında çalışanlar "bilmesi gerekenler" bilir. Biz hep biricikliği insanların birbirinden benzersiz olduğunu ve bu benzersizliğin değerli olduğunu kabul ederiz. Bizler psikolojik danışman olarak koşulsuz kabul ve saygıyı yerine getirememe, yanlı davranma durumu ancak eğitim seviyemizle , kendimizi geliştiremememizle olabilir. Her insanın nasıl ki düşünce hakkı varsa bir psikolojik danışmanın da elbette ki kendine has görüşleri ve düşüncesi olacaktır. Tabii ki bunu danışma ortamına taşıması ve danışanına kendisiyle benzer düşünceye sahip olup olmamasına göre davranması yanlıştır.
Sözlerime Erich Fromm’un sözleriyle bitirmek istiyorum. "Eğer sevgi bir çiçekse, saygı onu koruyan saksıdır. Çiçek solmaya başlamışsa dikkat edin saksı mutlaka çatlamıştır.” Bu sözü bende iş ahlakımıza göre şuna benzettim değerli okurlarım: Buradaki çiçeği danışanımıza benzetelim saksıyı da aynı şekilde koşulsuz saygı ilkesi olarak ele alalım. Saksımız (koşulsuz saygı) danışma oturumlarında ne kadar zedelenirse çiçek (danışanımız) de o oranda zedelenir. Bize kendisini olduğu gibi (öz olan kendini ) açamaz. Yeterince güven oluşmaz danışanımız için en özel, sadece kendisinde gizli olan paylaşımlarını bizle paylaşamaz. Yani asıl olan koşulsuz saygıdır. Bu da danışmanın kendi bilgi ve yeterliliği ile ilgilidir. Görünüşüyle veyahut fiziksel özellikleriyle vb. ilgili değildir. Bu denli içi boş ayrıştırmalar ve ön yargılardan biran önce kurtulabilmemiz umuduyla..!