26 Aralıkta yayımlanan yazımda ODTÜ’deki olayları ele almış bu eylem biçiminin demokratik bir tepkiymiş gibi sunulmasının doğru olmadığını belirtmiştim. Bu yazıya Konya’dan bir gurup TKP’li mektupla tepki gösterdiler.

(TKP'Lİ ÖĞRENCİLERİN YAZARIMIZA GÖNDERİLEN MEKTUBU İÇİN TIKLAYINIZ)



Duyarlılıklarından ötürü bir kez daha kendilerine teşekkür ediyorum. 


Yazılarımda, başörtüsü ve Arap Baharı konularında ortaya konan eylemleri demokratik hakkın kullanılması olarak nitelediğim belirtilerek ayrımcılık yaptığım vurgulanmaktadır. Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki en temel insan hak ve hürriyetlerinin kullanılmasında herhangi bir engelin olmamasından yanayım. 
Mazlumun ve mağdurun dinine, inancına, fikrine, yaşam biçimine, tercihlerine, milliyetine, cinsiyetine, çocuk ve yaşlı olmasına bakılmaz. Her kim olursa olsun en temel hak ve hürriyetlerine saygı duyulması gerekir. İnsan aklıyla serbest dileme gücüne sahiptir. Doğruyu yanlışı, hakkı batılı, iyiyi kötüyü, güzeli çirkini bu akıl yeteneğiyle seçer/tercih eder ve bu seçiminin gereği olan bir yaşam biçimi ortaya koyar. Buna da herkes hürmet eder. Hiç kimse başka bir kimsenin tercihlerini yok saymak, hakaret etmek, engellemek hakkına sahip değildir. Ben böyle istiyorum o halde benim istediğim gibi davranacak ve yaşayacaksın anlayışı asla kabul edilemez. Bu anlayışı kim ortaya koyarsa koysun bu böyledir. Demek istediğim o ki, toplum mühendisliği yapmak, aynileştirmek çabası içerisine girmek sonuçsuz bir ameliyedir.
Toptan kabuller ve toptan reddedişler demokrasinin ruhuna aykırıdır. Birinin yaptığı her şey doğru diğerinin yaptığı her şey yanlış değildir. Doğruları da yanlışları da vardır. İnsan olmanın gereği de budur. 
Şayet bizler doğrunun ve yanlışın geliş kaynağına bakarak tavır takınıyorsak bu doğru değildir. Doğru kimden gelirse gelsin doğrudur, yanlış kimden gelirse gelsin yanlıştır. Bunu böyle bilmek ve kabul etmek gerekir. Benim hayat felsefemde bunun üzerine kuruludur. Haksızlığa uğrayanın yanında olmak. Haksızlığa uğrayan her kimse bu değişmez.
Bir şeyi istemenin birçok yolu vardır. Ancak bu yollardan biri şiddeti önceleyen bir yol değildir. Oturma eylemi, kitlesel basın açıklamaları, sivil itaatsizlik, miting, yürüyüş ve daha yüzlerce tepki biçimleri. Fakat şiddet asla. Elde sopalarla, taşlarla, molotoflarla zarar ziyan verecek, yakıp yıkacak eylemler tabi ki demokratik eylem biçimi olamaz. Bence en büyük demokratik tepki sandıktır. Gidersin sandığa beğenmediğini alaşağı edersin, beğendiğini de hüküm etmek için yetkilendirirsin. 
Üniversitelerde şiddeti esas alan eylem  biçimleri asla doğru değildir. Hele ki ODTÜ gibi ülkemizin en güzide bir üniversitesinde şiddeti, amaçlar için araç olarak kullanmak hiç doğru değildir. Bizler ODTÜ gibi bir üniversitenin öğrencisiyle, öğretim üyesiyle yol gösterecek, ufuk açacak çalışmalara daha çok çaba harcamalarını bekliyoruz. 
Ülkenin bir diktatörlükle yönetildiğini, taşeron bir cumhuriyete dönüştüğünü söylüyorsunuz. Size göre böyle olabilir. Katılmamakla birlikte düşüncenize saygı gösteriyorum. ‘Diktatörlük’ ya da ‘taşeron cumhuriyete’ e gösterilen ‘şiddet’le tepki sandıkta olursa bir anlam ifade eder ve karşılık bulur. Yoksa şiddetle hiçbir şey elde edilemez.
Başbakan ve Ak Parti için söylediğiniz şeylerin cevabını muhakkak ki muhataplarının cevaplaması daha uygun olur. Ancak bu konuda da sizinle aynı paralelde düşünmediğimi ifade etmek isterim.
Sosyalizmle ilgili düşüncelerinize söyleyeceğim şey keşke düşündüğünüz gibi olsa.
Sizlere bir kez daha şunu hatırlatırım ki, sizleri şiddetin bir parçası haline getiren, öne sürenlerin çocukları sizlerle birlikte değiller. Onlar bohem hayatı yaşayıp günlerini gün ederken sizler ateş hattındasınız. Bunu sorgulayın lütfen.