Mühim hadiselerin yaşandığı bir seneyi daha geride bıraktık. Salgının, aşı tartışmaları, enflasyon gibi bir önceki yılın devrettiği sorunlarla girdiğimiz 2022; insanlığın savaş; enerji, gıda, tahıl, çip gibi hepsi dünya tarihine geçen ciddi krizlerle mücadele ettiği sancılı bir döneme sahne oldu.

Bu olayların etkisinin bir süre daha devam edeceği muhakkak. Bunlara yeni yılda başkalarının eklenmesi de muhtemel. Zira her başlangıç; yeni fırsatlar, gelişmeler anlamına geldiği kadar yeni sorunlar, krizler de demek. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu.

2023 ise genelde Türk tarihi, özelde Türkiye için özel ve önemli bir yıl olacağa benziyor. 28 Ekim 2022 Cuma günü Ankara’da Cumhurbaşkanımız tarafından tüm dünyaya ilan edilen vizyon belgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutlayacağı 2023 senesi ile bununla birlikte başlayacak olan ikinci yüzyılı daha önemli ve değerli hâle getirdi. Belgede “Türkiye Yüzyılı”nın özünü, ruhunu ve felsefesini ortaya koyan kavramlar şunlar yer aldı: sürdürülebilirlik, huzur, başarı, güven, istikrar, üretim, verimlilik, güç, dijital, iletişim, bilim, kalkınma, değerler, haklılık, istiklal ve istikbal.

Bilindiği üzere devlet; adalet, emniyet ve eğitim başta olmak üzere çeşitli yönetim organlarının meydana getirdiği bütünü ifade eder. Bu mekanizmanın temelindeyse toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi yönden örgütlenmiş millet vardır. İşte Türkiye’yi gelecek yüzyıla taşıyacağı düşünülen vizyon belgesindeki her mefhum, “devlet” adı verilen o büyük yapının asli unsurları, ona hayat veren “millet”in temel değerleri ve çağın gerekleri dikkate alınarak titizlikle belirlenmiş. Hepsi tek başına büyük anlam taşıyan bu kavramlar, beraberce düşünüldüğünde birbirini tamamlayan, sistemin işleyişine ve bekasına katkı sağlayan birer güç hâline geliyor. Bu felsefenin teşekkül ve tezahüründe ise toplumun yapıtaşlarından biri olan dil var. Zira dil yalnızca bir iletişim aracı değildir. Düşünmeyi sağlayan, onun sınırlarını genişleten, onu somut bir ürün durumuna getiren dildir. Unutmayalım ki üretimin, bilimin, kalkınmanın, başarının yolu düşünmek ve onu zengin bir dille ifade etmekten geçiyor.

DEVLETİN GÜCÜ DİLİN GÜCÜ

İnsanlık, tarihin her devresinde yıldızı parlayan bir dile şahit olmuştur. Konuşulan onlarca dilden birinin diğerlerinin önüne geçerek ortak iletişim vasıtası hâline gelmesi; onun eskiliği, yapısı, kökeni, kelime zenginliği gibi ölçütlerle ilgili değildir. Bunu belirleyen, o dili konuşan milletin siyasi ve ekonomik gücüdür; bilim ve teknolojide aldığı mesafe, medeniyet yolunda oynadığı roldür. Söz gelimi Roma’nın bir dünya devleti hüviyeti kazanması Latinceyi devrinin en prestijli dili yapmıştır. Tarihte Arapçaya ilginin artması İslamiyet’le birlikte gerçekleşmiş, bu teveccüh VIII-XIV. yüzyıllar arasında Arapçayı en saygın ve tercih edilir bilim dili konumuna yükseltmiştir. XVI ve XVII. asırlar Türkçenin yüzyılları olarak tarihteki yerini almış; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının büyük bir kesiminde Türkçe lingua franca (ortak iletişim dili) kimliğiyle büyük hizmet görmüştür. Son iki yüzyıl ise Avrupa dillerinin öne çıktığı zamanlar olmuştur. Sahneye ilkin Fransızca çıkmış, II. Cihan Harbi’nden sonra o koltuğa ABD’nin yükselen gücüne paralel olarak İngilizce oturmuştur. Hızla gelişen teknoloji, buna bağlı olarak artan ve çeşitlenen iletişim imkânları ve küreselleşme, İngilizceyi tarihte hiçbir dile nasip olmayan kullanım yaygınlığına ulaştırmıştır. Anglosakson kültürün mümessili olan İngiliz lisanı, hâlen bu vasfını koruyor ve bugün yeryüzünde konuşulan yaklaşık 7000 dilin varlığını ve geleceğini cidden tehdit ediyor. Ne yazık ki dünyada pek çok kişinin sermayesi, enerjisi ve zamanı da hâkim gücün dilini ve kültürünü öğrenmekle geçiyor.

Türkçe dünyanın en köklü, en güçlü ve en zengin dillerinden biridir. İlk yazılı örnekleri MS VII. yüzyılın son çeyreğine ait olmakla birlikte MÖ 3000-3500 yıllarına kadar uzanan övünülesi bir geçmişe sahiptir. Tarihin belirli dönemlerinde de kullanıcısına büyük prestij sağlayan bir dil olmuştur. Öyle ki vaktiyle İranlılar arasında “Türkçe bilenin işi rast gider.” şeklinde bir atasözü bile ortaya çıkmıştır. Acem halkını böyle söylemeye sevk eden, hayli geniş bir coğrafyaya hâkim bir milletle iç içe olmanın yanında bu dilin konuşurlarının eriştiği siyasi, iktisadi ve medeni güç olmuştur.

İbn Hazm (ö. 1064), bilim çevrelerinde El-İhkâm adıyla bilinen eserinde bir dilin gücünün onu konuşan devletin gücüyle doğrudan ilgili olduğunu söyler. Endülüslü âlimde yaklaşık 11 asır önce ifadesini bulan bu tespit; dil-düşünce ve dil-devlet/millet ilişkisini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Bu belirleme elhak doğrudur ve hâlen geçerliliğini korumaktadır. Hiç kuşkusuz, bir dilin varlığını sürdüren, dünya ölçeğindeki yerini tayin eden eden bu güçtür.

Milletin yaşaması dilin varlığına, devletin gücü dilin gücüne işaret eder. Dilin yaşaması, güçlenmesi ve uluslararası ortamlarda kabul görmesi içinse o dille ilmî ve kültürel başarılar elde edilmesi, teknoloji ve içerik üretilmesi, hatta bu alanlarda öncü olunması şarttır.

“Türkiye Yüzyılı” istikrarın, enerjinin, üretimin, huzur ve refahın yüzyılı olduğu kadar sanatın, kültürün, felsefenin, edebiyatın, özellikle bunları üretecek, geliştirecek ve geleceğe taşıyacak olan Türkçenin de yüzyılı olmalıdır. Adını dünya ve medeniyet tarihine altın harflerle yazdıran bir milletin evlatlarına yakışan da budur.

Unutmayalım: Geleceğin dünyasında Türkçenin yerini Türkler belirleyecektir.