Son günlerin öne çıkan konularının başında dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler geliyor. Enflasyon, halk ağzındaki karşılığıyla “pahalılık”, dövizde yaşanan artış ve dalgalanmalar, “faiz” yahut örtmece anlamıyla “kredi” oranlarının ne olacağı sadece ekonomi çevrelerinin değil hemen herkesin gündemini işgal ediyor. Konuyla ilgili yapılan her açıklama; nereden, kimden, hangi kurumdan veya kanaldan gelirse gelsin, ilgiyle takip ediliyor. Üstüne yorumlar yapılıyor, öneriler dile getiriliyor, içi birtakım sevimsiz, anlamak için lügatlere, terim sözlüklerine bakmayı gerektiren yabancı kelimelerle dolu teknik analizler ortaya konuyor. Bu dönemde ilgi ve dikkatin yoğunlaştığı kurumların başında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (=TCMB) geliyor.

Bir süreden beri TCMB’nin, kendi genel ağ sayfasına yansıyan resmî açıklamalarını içeriğinden ayrı olarak söz varlığı yönüyle de takip ediyorum. Metinlerde ilk bakışta terimlerle dolu bir dil kullanımı göze çarpıyor. Bunların çoğu alıntı: “bilanço, dezenflasyonist, döviz, endeks, finansal, finansman, kredi, kripto, kur, likidite, makroekonomi(k), mikroekonomi(k), parite, politika, portföy, reel, reel sektör, resesyon, rezerv, risk primi, şok…” Kelimelerin çoğu, Türkçenin söz varlığına son yüzyılda girenlerden oluşuyor. İçlerinde “bilanço” ve “kredi” gibi, az da olsa Türkçeyle teması XIX. yüzyıla kadar uzananlar da var. Notlarımın arasında özgün şekilleriyle yazılmış “IMF, Yuro (Euro-Avro), Yurobond (Eurobond)” vb. kelime ve kısaltmalar da yer alıyor. Bunlardan başka “emsal, faiz, görece, gösterge, mali, öngörü teşvik” gibi dilimizin kelime dağarcığına asırlar önce girerek Türkçe kimliği kazanmış alıntılar da bulunuyor, dilimizdeki hikâyesi oldukça yeni öz Türkçe misaller de. “Fiyatlama, sıkılaştırma, sıkılık, toparlanma” gibi yakın zamanlarda türetilmiş veya ekonomi merkezli yeni bir anlam yüklenmiş Türkçe kelimeler de boy gösteriyor. Kurum’un karar metinlerinde dikkati çekenlerden biri, neredeyse tüm dünyanın bildiği ve herkesin her gün belli bir sayıda muhakkak telaffuz ettiği “pandemi” kelimesi yerine Türkçedeki karşılığı olan “salgın”ı kullanıyor olması. Bu tavır, alkışı fazlasıyla hak ediyor. Ancak her şeyiyle âdeta malımız hâline gelmiş olan “mali” kelimesinin yerine, getirildiği her kelimede eğreti duran uydurukça karakterli “-sal” ekiyle genişletilmiş “parasal”ın (parasal sıkılık, parasal duruş vb.) tercih edilmesi, “mevsimlik, mevsime has / ait / özgü” gibi tabirlerin yerine “mevsimsel”in kullanılması az önce dile getirdiğimiz takdire şayan tavra gölge düşürüyor. “Mali disiplin”in terk edilip “para sıkılığı” gibi Türkçenin kurallarına uygun bir kalıba itibar edilmeden “parasal sıkılık”ın tedavüle sürülmesine sevinmek mi gerek, üzülmek mi?

TCMB’nin 2022 yılına ait kararlarında dikkatimizi en çok çeken kelimelerden biri de “liralaşma” kelimesi oldu. Takip edebildiğimiz kadarıyla bu yeni kelime, ilk kez 17.02.2022 tarihli “Faiz Oranlarına İlişkin Basın Duyurusu” başlıklı açıklamada geçiyor:

“Alınmış olan kararların birikimli etkileri yakından takip edilmekte ve bu dönemde fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında kalıcı liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütülmektedir. (…) TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir.”

Kelime, Banka’nın son açıklamasını yayınladığı 21.07.2022 tarihli karar metninde de benzer ifadelerle kendisine yer bulmuş durumda:

“Fiyat istikrarının sürdürülebilir bir şekilde kurumsallaşması amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında kalıcı ve güçlendirilmiş liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci devam etmektedir. (…) TCMB, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir.”

Türkçenin İtalyancadan alıntıladığı “lira” kelimesinden türetilen bu terim, ne güncel sözlüklerde var ne de terim sözlüklerinde. “Liralaşma (<lira-laş-ma)” yaşadığımız yeni ekonomi modeliyle birlikte Merkez Bankası’nın Türkçenin söz varlığına bir katkısı olarak duruyor.

TCMB’nin kararları ve açıklamaları üzerine söz varlığı penceresinden yapılan bu kısa nazar, ekonomi dilinin başlı başına bir konu olarak ele alınıp işlenmesi gerektiğini açıkça gösteriyor. “Para takası (swap), makroihtiyati, birikimli etki” gibi terimler bunlardan yalnızca birkaçı.

Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden Ahmet Haşim “Kelimelerin Hayatı” başlıklı yazısında dil ve kelimeler hakkında şunları söyler: “Hiçbir şey lisan kadar bir ağaca müşabih (benzer) değildir. Lisanlar -tıpkı ağaçlar gibi- mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir.”

Merkez Bankasının hayata geçirmek için güçlü destek verdiği “liralaşma stratejisi”nin halk nazarında ve ekonomi çevrelerinde ne kadar karşılık bulacağını zaman gösterecek. Ancak “liralaşma” sözcüğünün dil, bilim ve edebiyat çevrelerince benimsendiği, dahası alkış aldığını şimdiden söylemek mümkün. O, Türkçe ağacının taze yapraklarından yalnızca biri. Yaşaması için işletilmesine, sözlüklere alınmasına ihtiyaç var. Sözlük yazarlarımız çiçeği burnunda bu kelimeye “liralaşma stratejisi, liralaştırmak, liralaştırılma, liralaştırılmak” gibi türev ve teşkilleriyle birlikte eserlerinin yeni baskılarında mutlaka yer verecektir. Darısı, iktisat dilimizdeki diğer ecnebi kelimelerin ve terimlerin başına.

Türkçeye hoş geldin liralaşma!