KIZILKUM ÇÖLÜNDE LÜKS ÇADIRLAR:

Buhara şehrine 55 km uzaklıkta bulunan Kızılkum Çölü‘ne doğru tekrar yola devam ediyoruz. Buhara Tesort, burası Buhara emirinin yazlık Sarayı anlamına gelen BUHARA RESORT’e doğru ilerlerken büyük geniş pamuk tarlalarında çalışan işçileri görüyoruz.

Pamuk tarlalarının bitimi ile birlikte Kızılkum Çölü başlıyor, yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Buhara Reset’e varıyoruz.

Çölün ortasında bulunan bu sarayda gece kalacağız çadırlarımıza yerleşip eski atalarımızın yattığı yer yataklarında uyuyacağız. Bugün sekizinci gün olmasına rağmen yine etli bir sulu çorba, içinde nohut ve sebze var.

Menüde yine et var, mutfağa bakınca arkamızda ızgaranın yandığını dumanın tüttüğünü görüyoruz. Bu duruma tepki olarak hanıma mesaj gönderiyorum. Ya hanım senin yaptığın o sulu yemekleri kuru fasulyeyi, taze fasulyeyi çok özlediğimi, yanında bir de bulgur pilavı varsa deme gitsin yanında var cacık olmasın diyorum. Kızım Gülistan ilk olarak bana cevaben hemen gelir gelmez sana bunun aynısını annem yapar baba yeter ki sen sağ salim gel.

Burada yani Kızılkum’da bulunan bu tesis çok güzel emek verilerek hazırlanmış bir yer. Yakınında bulunan kum tepesine çıkıyoruz. Burada güneşin çölden batmasını Orhan Bey ve İstanbul’dan Serkan Bey ve eşi filiz hanım bazı arkadaşlarla muhteşem güzelliği doya doya seyrediyoruz.

Çölün tam ortasında kurulmuş olan bu tesiste eski usul Özbek çadırları, develer, atlar, Safari için ATV’ler. Özel ağaçlarla yapılmış iki odalı içerisi tamamen otantik tarihi halı, kilim, battaniye gibi güzel eşyalarla süslenmiş.  İçeri girer girmez bu güzelliğe hayran kalıyoruz. Bu Tesisin içi aynı zamanda çeşitli elma, armut, kayısı, dut ağaçlarından oluşan meyve ağaçları mevcut. 16. yüzyıla kadar burasının köy olduğunu daha sonra suların çekilmeye başlamasıyla birlikte köylülerin insanların burayı terk etmek zorunda kaldıklarını söylediler.

27 MAYIS CUMARTESİ

Bu tarih benim aklıma ilk 27 Mayıs ihtilali gelse de biz Buhara’ya 50 km uzaklıkta bulunan Kızılkum Çölünün ortasında güzel bir güne yer yatağından Orhan beyle merhaba diyoruz.

Hemen hemen Özbekistan’ın bütün şehirlerinde görebileceğimiz (Türkiye’de hiç görmediğim) Mayna kuşları bizden önce güne merhaba diyor. Bizlere de günaydın dercesine ötüşüyorlardı.

Geziye başlayalı en güzel uyuduğum gecelerden biriydi.

Sabah kahvaltısında ekmek, 3 dilim peynir, domates, salatalık ve süt reçeli ile bal vardı.

Yine porselen demlik “Çaynek” diyorlar. Küçük porselen çay tasları “PİYALE”.

Otobüsümüz sabah yer değiştirmek için çalıştığı halde daha sonra çalışmayınca yola edemiyoruz.

Uzun bir bekleyişten sonra öğle sonu tamir edilen otobüsle 400 km’lik en uzun Hive’ye doğru 14,30 yola revan oluyoruz.

Bu uzun yolculuk esnasında espiri de yapıyoruz. Eşleriyle geziye Konya’dan katılan Mehmet Çolak, Mustafa Erkuş ve Kırım Tatarlarından Mustafa ERSÖZ, bu sabah Türkiye’ye erken geri dönünce diyoruz ki; “Konyalılar grupta olmayınca otobüsümüzde çalışmaz oldu.

Hive Yolunun büyük bir kısmı çok bozuk olduğundan trenle veya uçakla gitmek daha doğru olur diyorum.

Yol boyunca asfalt yerine sade betondan dökülerek yol yapımı gerçekleşiyor. Sıcaktan etkilenmemesi için, yeni dökülen beton üzerine katon bezler seriliyor, bunun üzerine naylonlar çekiliyor ve kapatılıyor.

İpek yolu boyunca zaman zaman düzgün dinlenme tesisleri görülmeye başlanmış. Saat 18,30 gibi ancak birazcık eli ayağı düzgün bir yer olan ZAHRAFUN Restorantda ihtiyaç giderdik.

En önemli tuvalet ihtiyacı ve yemek ihtiyacı için geçmişe göre daha da iyileştirme çalışmaları var.

Buhara’dan çıkalı 5 saat diliminde geçtiğimiz yolların çevresinde hiçbir yerleşim yeri görmeyişimiz çok enteresandı.

Hareketimizden Karakalpakistan sınırına kadar bir tek yolda levha görmedim desem yalan olmaz.

Devamı gelecek…