AHDE VEFA -1-

“El-aman ne fena vakte yetiştik
Ahde vefa eder yaran mı kaldı”

           Bayburtlu Zihni böyle diyordu yıllar öncesinden. O’nun işaret ettiği fena vakit sürekli işledi ve ahde vefa göstermeyen yaranlar çoğaldı , vefa da format değiştirdi o gün bu gündür.

Kulların Allah’a olan vefasızlığı, Ümmetlerin Peygamberlerine olan vefasızlığı, Talebelerin Hocalarına olan vefasızlığı, Evlatların Ana ve Babalarına olan vefasızlığı, Çırakların Ustalarına olan vefasızlığı dünden bugüne arta gelmiştir. Hepsi de bir birinden önemli elbet. 


İmanın insana kazandırdığı hasletlerden biri de ahde vefadır. 
Ahde vefa; yani sözünde durmak, yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde doğru olmak... 
         

Ayet ve hadislerde olgun müminlerin sıfatları arasında ahde vefa zikredilmiş (Mü'minun, 8; Meâric, 32), pek çok ayet-i kerimeyle de bu hususun üzerinde durulmuştur. 

İnkârcılar arasında bile “el-emîn: güvenilir, sözünde duran” sıfatıyla anılan Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in vefa ve sadakatle dolu hayatı da önümüzdeki en güzel örnektir. 

O halde ahde vefa, salih amel ve itikatla olgunlaşan kâmil müminin en bariz sıfatıdır. 
İnsanlık nereye giderse gitsin öyledir, öyle olmalıdır.

           Ahde vefa veya kısaca vefa... Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak... Bu ulvi meziyetler sevginin, dostluğun ve kardeşliğin bağrında yetişir. Kin, nefret, haset onu her zaman boğmuş, daha doğmadan öldürmüştür. Vefa ancak sevgi, iyilik ve kardeşlik ikliminde boy atıp gelişebilir. Bu yüzden sözlükler vefa kelimesine, “sevgi ve dostlukta sebat etmek” anlamını da vermişlerdir. 

            Vefa, ödemek, yetişmek manalarına da gelir. Hiçbir inanç ayrımına girmeden insanlara karşı maddi ve manevi borçlarını ödemek, sıkıntılı anlarında din kardeşlerinin imdadına yetişip onların ihtiyaçlarını karşılamak da vefanın anlam dairesi içindedir.Bugün vefanın olmadığı yerde sevgi ve samimiyetten bahsetmek mümkün değildir. 

              Ahde vefasızlar dünyada rezil olacakları gibi, ahiret gününde de teşhir edilerek rezil edilecektir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Kıyamet gününde her vefasız için bir sancak dikilecek; bu filanın vefasızlığıdır, denilecektir.” (Buharî, Müslim)

              Vefa, düşman bile olsa verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin güven ve emniyet duyduğu kimsedir. Onun karakterinde yalancılık, döneklik ve kalleşliğin izine rastlanmaz. En zor anlarda bile ahde vefa eder.

Şayet kişi söz verirken içinden yapmamaya ka¬rarlı ise bu nifakın ta kendisidir.  O bakımdan, neye mal olursa olsun, verdiği sözü bozmamalı veya bozacağı sözü vermemelidir.

           
  İslâmiyet'in gönüllerde hükmünü icra ettiği devirlerde millet bir vücudun uzuvları gi-biydi. Kalplerde vefa, davranışlarda incelik ve zarafet vardı. Allah haşyetiyle nurlanan sinelerde şefkat, merhamet ve emanet şuuru hakimdi. Farklı düşünceler birer zenginlik kabul ediliyor, hemen her din salikinin var olduğu cemiyetin içinde inançlara saygı gösteriliyordu. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” denilerek küçük bazı anlaşmazlıklar vefa duygusundan hareketle olgunlukla karşılanıyordu. 

            Çarşılar, sokaklar hayâ, edep ve iffeti temsil ediyordu. Yalancılık, sahtekârlık ve haramilik gibi gayri ahlâkî davranışlar en büyük arsızlık sayılıyor, bu gibi işleri yapanlar, ailesi, köyü ve oymağıyla birlikte bir ömür boyu unutulmuyordu. Zulme zulümle mukabele edilmez, defalarca aldanılsa bile bir kere aldatmaya tenezzül edilmezdi. 

             Sonra o devirler yavaş, yavaş geride kaldı. Sinelerde Allah sevgisi inkıraza uğradı. Nihayet çoğunluk itibariyle vefa ortadan kalktı. 

            Ne yazık ki, son birkaç asrın manzarası genel itibarıyla işte budur. Yalan, hıyanet, kabalık ve döneklik sermaye haline gelmiş; sokaklar arsızlık, zulüm ve hakka tecavüzle dolmuş, haramilik iş bilirlik şekline dönmüştür. 
Merhum Akif'in dediği gibi:

Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde 
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde! 
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bî-medlûl 
Yalan râiç, hıyanet mültezem her yerde, hak meçhul.
Beyinler ürperir, Ya Rab ne korkunç inkılâb olmuş: 
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş.

            Birbirlerine devamlı şüphe ve güvensizlikle bakan, birbirine yabancı, vefasız bir toplumun iflahı zordur. Ne yazık ki, milli birliğimiz için ciddi tehlike sinyalleri çalmaktadır. O bakımdan bir kere daha Allah'a dönüşten başka bir çare görünmüyor.
Hocaya, mürşide  vefa göstermek, hakikatte Allah ve Rasulü s.a.v.'e vefa göstermektir ve ebedi selamete vesiledir. 
Böyle bir selamet, ebedi kurtuluş, cefa çekmeye değmez mi?

           Bugün vefanın olmadığı yerde sevgi ve samimiyetten bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir toplumda birlik, beraberlik ve gerçek bir dayanışmadan söz etmek de imkansızdır. Zaman, zaman vefasızlardan zuhur eden bu gibi haller, menfaat, mürailik ve iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Zira Allah için sevmeyen, kalbî hayatında istikrar olmayanlarda, böyle ulvi şeyler zuhura gelmez. Her gün birkaç defa yeminini bozan, her defasında sözünden dönen, vefa, mertlik ve yiğitlik duygusundan mahrum, dönek, ödlek tiplerden vefa beklemek, gaflet ve aldanmışlığın ta kendisidir. Onlarla yola çıkan yolda kalır. Onlara bel bağlayan sırtından hançerlenip iki büklüm olur. İki büklüm olan  bu kişilerin “ah “ları da ihanet edenlerin dünya ve ahiret huzurunu ortadan kaldıracaktır elbet.

           Rabbimiz müminlerin özelliklerinden bahsederken onlar ki emanetlerine ve sözlerine riayet ederler diyor Öyleyse ahde vefa tek yürek, tek vucut olabilmektir Bir arada olmayı başarabilmektir Peygamberimizin belki de şu uyarısı bizleri daha dikkatli olmaya sevk edecektir ’’Emanet ehli olmayanın imanı,ahde vefa göstermeyenin dini olmaz.
 
Tercih tabi ki bizlerin 
Ama bu sondan korunmak için birbirimize ihtiyacımız var!
Devam edecek…

Hamit Zeki