Geçmişten günümüze insanlık tarihi daima gelişim göstermiştir. Bu gelişimde en büyük pay sahipleri bilim insanlarıdır. Bilim insanları insanoğlunun hayatını kolaylaştırmak için yeni icatlar yapmış ve var olandan nasıl daha fazla verim alabilir üzerine kafa yormuştur. Bütün bu gelişmelerin temelinde zihinsel bir öge yatmaktadır. Bu zihinsel öge Düşünmek fiilinin karşılığıdır. Düşünme fiilinin tanımı ise bir şeyi aklından geçirmek, gözünün önüne getirmek; eldeki bilgileri incelemek, sınıflamak, sıralamak, karşılaştırmak vb. becerilerden yararlanarak düşünce üretmek şeklinde tanımlanmaktadır. Bu fiil yüzeysel düşünüldüğünde bizler için faydalı bir kavram gibi gelebilir. Peki ya öyle değilse?

Psikoloji bilimi ile ilgilenen bilim adamlarının neredeyse tamamı kuramlarında düşünmek fiiline yer verirler çünkü bu aktivite beyinde yapılır ve bireylerin psikolojik durumları bu aktiviteyi ve dolayısı ile bireylerin hayata bakış açılarını, algılarını ve yaşam biçimlerini doğrudan etkiler.  O kadardır ki düşünmenin yoğunluğu ve içinde bulunulan psikolojik ruh hali bazı bireylerin psikolojik bazı rahatsızlıklara sahip olmasına neden olurken bazı bireylerin de üretkenliklerini ve yaşamdan aldıkları zevkin artmasına neden olabilmektedir.

Çağımızın hastalığı: Aşırı düşünme (İng.: "overthinking")

Özellikle kovid-19 sürecinin üzerinden zaman geçmesine rağmen etkileri hala sürüyor. İnsanlar hala geçmişte yaptıkları yanlışları, hayatlarındaki belirsizlikleri ve geleceği gereğinden fazla düşünmekte. Bu durum çoğu bireyde psikolojik bir rahatsızlık halini alırken yaşam kalitesini de oldukça aşağılara çekmektedir. Hayatından zevk alamayan ve belirsizlikler içinde yaşayan insanların mutluluk düzeyleri düşerken kaygı düzeyleri artmakta ve bu durum yaşam kalitesine ciddi derecede zarar vermekte. Yaşam kalitesini düşüren bir diğer etken de elimizde olmayan sebeplerden dolayı meydana gelen olayları düşünmeyi bırakamamamız.

Elimizde olmadan gerçekleşen olaylar ve durumlar üzerinde gereksiz derecede çok düşünmek kaygı düzeyimizi artırmakta. Bu durumun farkında olduğumuz halde neden hala düşünüyoruz? Her şeyi öğrenen, öğrendiğini geliştiren ve bunu uygulayan bizler neden düşünmemeyi öğrenemiyoruz? Düşünmemeyi öğrenmek mümkün müdür, yoksa sadece bir hayal mi? Belki de biz üzerinde çok yoğunlaştığımız için düşünmek bir problem gibi geliyor. Ya da asıl sorun neyi hangi ruh halinde düşündüğümüz… Ailemizle, sosyal çevremizle, ruh halimizle, geçmişimizle, geleceğimizle, ekonomik durumumuzla vb. ilgili sürekli düşünüyoruz. Daha iyisini elde etmeye çalışıyor, belirsizlikleri düşünerek ortadan kaldırabileceğimizi zannediyoruz! Ne kadar da aciziz. Halbuki ne demiş şair “hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor”. Düşünmek bu ilerleyişi durdurmayacak veya daha iyi bir hale getirmeyecek ve biz! yani insanoğlu, kâinatta ufacık toz tanesi kadar bir alan kaplayan insanoğlu! Düşünerek her şeyin üstesinden gelebileceğini, düşünerek mutlu mesut bir hayat yaşayacağını, bütün kaygı ve korkularından kurtulacağını zanneden zavallı insanoğlu. Değiştiremeyeceğin konular üzerinde düşünmenin başına açtığı belaların hala farkında değil misin?

Belki de tek ihtiyacımız olan şey bazen düşünmemeyi öğrenmek çünkü Düşünsen de düşünmesen de yaşanacak olan er ya da geç gerçekleşecek.

Bilinen bir günün belirlenmiş bir vaktinde…