Türk edebiyatının usta kalemlerinden biri de Fuzuli’dir (1483-1556). Asıl adı Mehmet olan şair, hem umumi Türk şiirinin hem de XVI. asır Azeri sahasının zirve isimleri arasında yer alır. Üç dilde (Türkçe, Arapça ve Farsça) manzum ve mensur eserler ortaya koyan Fuzuli’yi, ehl-i şiir “kudema” arasında sayar. Şiirleri, Türk edebiyatının en lirik örnekleri olarak kabul edilir. Birçok gazeli, kasidesi, kıtası yahut bercestesi hafızalarda yer eden şair, eserleriyle Türkçenin, “altın çağları”nı yaşamasına vesile olmuştur. Çağdaşları ve takipçileriyle birlikte Türk dili, XVI ve XVII. yüzyıllarda en prestijli zamanlarını yaşamıştır.

Fuzuli hassas bir şairdir. Bugün dillerden düşmeyen mısraları da taşıdığı derin hassasiyetin mahsulüdür. Onun hassasiyeti sadece aşka, dinî şahsiyetlere ve konulara yönelik değildir. Özellikle içtimai meselelerde damarının kabardığı görülür. Mesela haksızlığa asla tahammül edemez, feryat ve figana başlar. İnsanlar arasında baş gösteren rüşvet, iltimas gibi hastalıklara kayıtsız kalmaz, hemen tepki gösterir. “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler” sözleriyle başlayan Şikâyetname isimli mektubu başta olmak üzere kimi eserlerinde bu duyarlılığın seçkin örnekleriyle karşılaşılır.

Fuzuli’nin hassas olduğu meseleler arasında “yazım” da vardır. Yazım “bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi” demek olduğu kadar kelimeleri “doğru yazmak, yazarken dikkat ve özen göstermek” anlamlarına da gelir. Şair bulunduğu meclis ve muhitlerde önüne konan arzuhâli, evrakı yahut herhangi bir notu özensiz yazan kâtipleri görünce kızar. Kızgınlığı karkış, yani beddua derecesine varır ve yüksek sesle haykırır:

Kalem olsun eli kâtib-i bed-tahrîrin

Ki fesâd-ı rakamı “sûr”umuzu “şûr” eyler

Gâh bir harf kusuruyla eder “nâdir”i “nâr”

Gâh bir nokta sukûtuyla “göz”ü “kör” eyler

Osmanlı Türkçesine vâkıf olan olanlar bu mısralarda yazılanları anlayacaktır. Ancak genel okuyucu kitlesi için kıtayı kısaca açıklamakta yarar var.

Kâtib-i bed-tahrîr; “kötü veya yanlış yazan kâtip” demektir. Böyle kalem sahiplerinin bir kelimeyi yanlış yazması veya yazarken bir harfteki dişlerin sayısını bozması manayı tümden etkiler. Mesela “sûr”, “sevinç, düğün” demektir. Kelime, “sin”le değil üç nokta ilavesiyle “şın” şeklinde yazılırsa “şûr”, yani “kavga, karışıklık” anlamına gelir. Yazarken böyle bir kelimenin asli harflerinden birini atlayan kâtip “nadir”i “nâr”, yani “ateş” hâline getirebilir. Yine dikkatsiz kâtip bir noktayı düşürerek Osmanlı yazısında “z” ile yazılan “göz” kelimesini noktasız yazmak suretiyle “kör”e çevirebilir.

Klasik şiirimizde bu bahiste “rahmet-zahmet” gibi manayı tümden ifsat eden veya başka bir yöne çeviren örneklere rastlamak mümkündür:

Kangı kâtib ki dâlı, zâl yaza (kangı: hangi)

Dala dönsün, iki eli kurusun

“Rahmet”i “zahmet”e çeviren, “göz”ü “kör” eden misaller, yalnızca Arap harfli metinlerde değil bugün de vardır. Latin alfabesine geçişle birlikte anlam ayırt edici bir işaret olarak bazı ünlülere eklenen düzeltme işaretinin, yaygın adıyla “şapka”nın yazımda ve söyleyişte neler kâdir olduğu herkesin malumudur. Telaffuzuna veya yazılışına dikkat edilmediği zaman “kârınız” ile “karınız” biçimleri arasında oluşacak anlam farkı, can yakacak kadar büyüktür. Böylesi durumlara günlük hayattan, basın yayın organlarından, resmî yazışmalardan çok sayıda örnek gösterilebilir. Ancak içlerinde en acı olanlar, akademi dünyasında görülenlerdir.

Geçtiğimiz aylarda tamamlanan “Karaman’a Özgü Unlu Mamüller Araştırması ve Üç Adet Ürün İçin Coğrafi İşaret” başlıklı proje yerel basında ilgiyle karşılandı. Adını dış ve iç kapakta farklı şekillerde gördüğümüz proje, muhtevasının yanı sıra iç ve dış kapak ile içerikteki “mamul-mamül” ikili kullanımlarıyla ilgililerin ayrıca dikkatini çekti. Duayen gazeteci Ahmet Tek bunu köşesine taşıdı. Hem akademi hem de Karaman’la ilişkilendirilen bu konu, alanımız itibariyle bizim de notlarımız arasına girdi.

Evvela şunu belirtelim. Üniversiteden iki kıymetli hocamızın emeği ve üç güzide kurumun desteğiyle hayat bulan bu çalışma şehirde ve gastronomi alanında önemli bir eksikliği doldurmuştur. 11 çeşit ürünle ilgili derleme, bilgi, yorum ve önerilerin yer aldığı proje sonuç raporu; şehir, üniversite ve bilim açısından önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Proje başlığında 3 denmesine rağmen “Sonuç ve Değerlendirme” bölümünde teklif edilen 4 ürün (mayalı, çömlek kömbesi, hacı lokuru ve tahinli pide) de coğrafi işaret almayı çoktan hak etmiştir. “Yazın şebit, kışın mayalı” düsturuyla yaşayan Karamanlıların bu damak zevkleri, ününü dünyanın dört bir yanına duyurmuştur. Ancak çalışmanın adını ve kapsamını teşkil eden kelimenin, kapaktan itibaren yanlış ve iki farklı imla ile yazılması, çalışmanın kalitesine ve titizliğine gölge düşürmüştür.(Mamül kitapta 26 kez geçerken hâlihazırdaki imlaya uygun biçimi olan mamul ise kaynakçadakiler hariç 22 yerde vardır.)

“Yapılmış, işlenmiş, imal edilmiş (eşya, yiyecek)” anlamına gelen “mamul” Arapçadan alınma bir kelimedir. Dilimizde “unlu mamuller, yarı mamul, mamulat” gibi kullanımlara sahiptir. Ayrıca Tarsus başta olmak üzere bazı yörelerde mamul, coğrafi işaret unvanı almaya layık lezzetli, tatlı bir unlu mamulün özel adıdır. Kelime bugünkü imlada “ü” değil “u” ile yazılır (bk. TDK, Yazım Kılavuzu, 2012: 380). İmla rehberinin yayımlayıcısı olan TDK, 1945’ten bu yana kelimenin imlasını bu şekilde vermiştir. Kılavuz’da belirtilen esaslara göre “a” ve “u” ünlülerinin üzerine şapka da (^) konmaz. Ancak söyleyişte “l” sesi ince okunmalıdır. Bugün kelimeyi “ü” ile yazanların, “l” ünsüzünün söylenişindeki inceliği esas aldıkları anlaşılmaktadır.

“Mamul - mamül” meselesi, bugün akademi çevrelerinde, matbuatta, resmî evrakta görülen onlarca örnekten yalnızca biridir. Bir kelimenin yazılışında görülen tutarsızlıklar, yanlış yazımlar ve telaffuzlar, bir noktalama işaretinin unutulması yahut yanlış kullanılması, uzatma veya düzeltme işleviyle yararlanılan “şapka”nın gereksiz kullanılması veya hiç kullanılmaması, imla hataları sadece gazetecileri, Türkçe uzmanlarını değil, dilin bütün kullanıcılarını rahatsız etmelidir. Zira dil hepimizindir. Onu kullanan herkes gereken özeni göstermek durumundadır.

Türkçe bir kültür ve medeniyet dilidir. Bu vasıfları kazanmasında konuşurlarının gösterdiği çabanın yanında onun kurallarına, işleyişine, tabiatına özen gösterilmesi de etkili olmuştur. Elbette, dilin kurallarını bilme ve uygulamada herkes alan uzmanları kadar donanımlı olmayabilir. Bu noktada kişilere tavsiyemiz, çalışma sırasında dilimizin temel sözlükleri ile imla kılavuzlarını birer baş ucu kitabı olarak yanında bulundurmaktır. Kurumlara önerimizse bazı kurum ve yayınevlerinin yaptığı gibi, proje metnini veya eseri mutlaka bir dil editörünün okumasını sağlayacak düzenlemeyi yapmaktır. Bu husus, “Türkçenin Başkenti” olan Karaman için hayati derecede önemlidir. Valilik, Belediye, Üniversite ve MEVKA, ülkeye örnek teşkil edecek bu hayırlı işe vesile olmalıdır.

Bir tarih ve kültür şehri olan Karaman için “tabela başkentliği”nden esas başkentliğe, yani “ilim ve kültür başkentliği”ne geçişin zamanı gelmiştir.