Hakikat Uğruna Hayatını Veren Adam"Mehmet Akif Ersoy"                     


Ey benim her taşı bir mabedi iman yurdum,
Seni er geç bana mutlak verecek mabudum…


Mehmet Akif denilince bir çok insanın aklına hemen “İstiklal Marşımız” gelir hiç şüphesiz. “O büyük Şair” deriz , “İstiklal Şairimiz” deriz. Evet  ,Mehmet Akif şairdir; fakat bu onun bilinen yüzüdür, bir de bilinmeyenleri vardır, şöyle ki :
Mehmet Akif, Sarı güzel de, Sarı Nasuh mahallesinde 12 numaralı evde 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Hoca Tahir Efendi , Annesi Emine Şerif Hanım ,birde Nuriye adında kız kardeşi vardır. Annesi her ne kadar medrese eğitimi görmesini istese de babası onun mülkiye okuluna gitmesini istiyordu;   bu okulun kayıt parası biraz yüksekti, nihayetinde Tahir Efendi, baba yadigarı gümüş saatini satarak   bu parayı denkleştirdi ve oğlunu bu okula yazdırdı. Akif daha sonra   yeni açılan baytar okuluna girdi. Genellikle o yıllarda maneviyatla dolu bir evden, müspet ilimlerle uğraşan pek nadir çıkardı. Akif de onlardan biriydi; çünkü yapılanı  yapmak Akif’e göre değildi. O farklı olmalıydı, zincirleri kırmalıydı. Tek düze giden bir hayat yaşamayı sevmiyordu Akif… Bir gün sevinçliyse , bir gün hüzünlü oluyordu. His mistisizmini savunanlara karşı, fikir mistisizmini savunuyordu. Bazen ileri görüşlü oluyor, bazen de önünü göremeyecek kadar dar görüşlü. Kimine göre zındıktı, kimine göre Hürriyetçi, kimine ittihatçı, kimine de softaydı. Kim ne derse desin o büyük bir şairdi, Türk milletinin gönlünde taht kurmuş bir şair! Onu tanımayanlara göre Akif, İstanbul’da hocaydı, Avrupa’da Hristiyan! Ama onu yakından tanımasalar da bilirlerdi, hakikatçi idi Akif , Vatanı için, milleti için, istiklal için  hakikati savunanlardandı! Akif demiyor mu ki;
                               
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için, geçmişe kalkıp sövemem,
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,
Hele Hak namına , haksızlığa ölsem tapamam…

Bu dörtlük onun ne kadar dürüst olduğunun göstergesidir. Gülmeyi sevmezdi, konuşmayı da .Gören sert biri sanırdı; fakat içine girmeyen ne bilsin aşkla, vatan aşkıyla çarpan yumuşak bir kalbinin olduğunu! İyi bir Müslümandı Akif; fakat Müslümanlığı güzel diye değil, doğru diye seviyordu. Yukarıda da dedim ya o tek düzeliği sevmiyordu. Sormayı, sorgulamayı seviyordu. Yani o eski tipte, şekilci bir Müslüman değildi. O her zaman din ile çağdaş ilimleri birleştirme taraftarıydı. Bunu Safahat adlı kitabında yazmış olduğu şiirlerinde de göstermiştir.
Mehmet Akif, daha sonra Mısır’a gitmiş, orada 10 yıl kalmış ve geri Türkiye’ye dönmüştür. Kurtuluş savaşına bizzat katılmış ve İstiklal Marşımızı yazmıştır. Vatanına, milletine düşkünlüğünü bu yazdığı marşla bir kez daha kanıtlamıştır.