Bu kısa fakat önemli soru, ömrünün üçte ikisini Türkçeyle geçiren bir kişi olarak şahsıma ilk kez geçenlerde konuşmacı olarak katıldığım çevrim içi bir programda yöneltildi. O güne kadar Türkçeye, Türkçenin tarihine, devirlerine, güncel meselelerine dair sayısız soruyla karşılaşmıştım fakat oturum yönlendiricisinin konuşmaya başlar başlamaz sorduğu “Hocam, Türkçe nedir?” suali benim için bir ilkti. Program yöneticisinin, katılımcıların, dinleyicilerin hemen hepsinin Türk olduğu bu konuşmada böyle bir soru şahsımı sadece şaşırtmadı, aynı zamanda düşünmeye de sevk etti.
Herkes bilir ve kabul eder ki soru sormak, öğrenmenin temelini teşkil eder. Buna “merak” da denebilir. Bugüne kadar yapılan her araştırma, proje yahut ortaya konan her eser; cevabı merak edilen bir sualin, çözülmek istenen bir sorunun neticesidir. Keşiflerin, günlük hayatı kolaylaştıran icatların, teknoloji ve bilimdeki gelişmelerin hepsi merakla, soruyla başlayan bir sürecin meyveleridir. Bu gerçek, hayatını ilme yahut tahsile adayan bilim adamları ve eğitimciler için de söz konusudur. Çocuğu büyük bir âlim olan bir annenin, kendisine yöneltilen “Evladınızın başarısını neye borçlusunuz?” sorusuna “Evladım okuldan eve döndüğünde kendisine her gün mutlaka ‘Bugün okulda güzel bir soru sordun mu?’ diye sorardım.” şeklinde verdiği karşılık da bu hakikate işaret eder. Elbette, her soru muteber ve değerli değildir. Soru, soran kişinin zekâsını, bilgisini gösterir. Böyle sorular sormak da herkesin kârı değildir. Ancak istenen seviye ve kalitede olmasa da bu tür sorular güzel soruya giden yolda önemli bir basamak olarak görülmelidir.
Bu girizgâhtan sonra başlıktaki iki kelimeden müteşekkil soruya verilebilecek cevaplara geçelim.
Çağımızın önemli Türkologlarından Ahmet B. Ercilasun, birkaç sene önce gazetedeki köşesinde bu soruyu “Türklerin kullandığı dildir.” şeklinde cevaplamıştır. Bizce de sorunun ilk ve temel cevabı budur. Arapların kullandığı dile Arapça, Almanların kullandığı dile Almanca dendiği gibi Türklerin kullandığı dile de Türkçe denir. Hocanın bu kısa tanımda yer verdiği “kullanım” ölçütü yerindedir. Hatta, bir dilin sınırlarını belirlemesi, hangi kelimelerin o dilden sayılması gerektiğini tayin etmesi bakımından önemli bir ölçüttür. Bir süre Türk Dil Kurumu (TDK) başkanlığı görevinde bulunan Sayın Ercilasun’un tanımını bir kenara bırakıp başkanlık yaptığı Kurum’un bu kelimeyi güncel sözlükte nasıl tanımladığına bakalım.
Ülkemizde dille ilgili meselelerde karar mercii olarak görülen TDK’nin Türkçe Sözlük’ü (son baskısı 2011) Türkçeyi şu sözlerle tanımlar:
1. Genel Türk dili. 2. Türkiye Türkçesi.
Kurum’un sözlüğü, kelimenin terim anlamlarını sıralaması bakımından ihtiyaca cevap vermektedir fakat hem tanımda “kullanım” vurgusuna işaret eden temel (ilk) karşılığa hem de bu yazının sonunda verilen anlamlardan bir kısmını barındırmadığı için eksiktir ve mutlaka geliştirilmek durumundadır.
Yakın zamanlarda Türkiye Türkçesinin kelime kadrosunu bir araya getirmek amacıyla birçok sözlük vücuda getirilmiştir. İlhan Ayverdi’nin hazırladığı Misalli Büyük Türkçe Sözlük (2011), Yaşar Çağbayır imzalı Ötüken Türkçe Sözlük (2017), D. Mehmet Doğan’ın yazdığı Doğan Büyük Türkçe Sözlük (2020), Ali Püskülloğlu’nun kaleme aldığı Türkçe Sözlük (2008) bu bapta akla gelen ilk örneklerdir. Adı geçen sözlüklerin Türkçe maddesine bakıldığında yazarlar arasında ortaklıklar bulunduğu gibi birbirinden ayrılan yönlerin de olduğu görülür. Mesela Çağbayır, kelimenin manasını “Türkler tarafından konuşulan dil” şeklinde vererek “aidiyet ve konuşulma”ya; Ayverdi, “Türklerin hâkim olduğu ülkelerde kullanılan dil” diyerek “coğrafya ve kullanım”a; Doğan, “Türklerin dili” şeklinde ifade ederek “aidiyet”e; Püsküllüoğlu ise “Türkiye Cumhuriyeti’nde kullanılan, konuşulan, yazılan dil” diyerek yine “devlet ve kullanım”a işaret eder.
Sözlük yazarlarının üzerinde durduğu “konuşulma, yazılma, kullanılma” gibi kıstaslar, aslında dil biliminin genel bir kaidesidir. Bu evrensel kurala göre dilde esas olan, kelimelerin hangi dile yahut kökene ait olduğu değil kullanımdır. Bu ilmî hakikat, yaşadığı dönemde dil meselesi üzerine kafa yoran Ömer Seyfettin’in kaleminde “tasarruf”, aynı çağda muazzam eseriyle büyük bir başarıya imza atan Kamus-ı Türki müellifi Şemsettin Sami’nin dilinde ise “müsta’mel” kelimesiyle ifadesini bulmuştur. Büyük sözlükçü ve ansiklopedist Şemsettin Sami Bey, “dilin hazinesi” olarak gördüğü ve Türkçe Sözlük şeklinde adlandırdığı lügat kitabına o dönemde Türkçede istimal edilen kelimelerin kâffesini, yani tamamını almıştır. Sözlükte Fransızcadan alınmış misaller de vardır. İngilizcenin Redhouse ve Webster; Almancanın Wahrig ve Duden gibi sözlükleri de aynı anlayış ve usulle tertip edilmiştir.
Yazının başlığındaki basit görünümlü soruya ilmî, edebî, şahsi mahiyette olmak üzere muhtelif cevaplar verilebilir. Kitaplarda, sözlüklerde, ansiklopedilerde, antolojilerde, Türkçe konulu yazı, şiir ve eserlerde bunların örneklerini bulmak mümkündür. Ancak soruya verilmesi gereken ilk cevap, genel sözlüklerin kullanıcıya sunması icap eden ilk tanım “Türklerin kullandığı dil” olmalıdır. Bu izah, “Hangi kelimeler Türkçedir?” şeklindeki meşhur soru ve tartışmaya da cevaptır.
Yazının sonunda sözlük yazarlarımıza, TDK ve MEB gibi sözlük hazırlayan kurumlara, eserlerindeki mevcut “Türkçe” maddesini gözden geçirmelerini tavsiye ediyoruz. Zira coğrafya ve devlet merkezli tanımların Türkçenin sınırlarını daralttığı, “kullanım” kriterini merkeze almayanlarınsa dil bilimi hakikatleriyle örtüşmediği muhakkaktır. Sözlüklerde kelimenin sıfat olarak taşıdığı anlamların verilmeyişi de tarifler için eskiden beri izlenen “efradını câmi, ağyarını mâni” usulüne aykırıdır.
“Türkçe” sözlük birimi, sözlüklerde şu karşılıklarla temsil edilirse dağarcığındaki tüm manalar bu dilin söz varlığına ve anlam evrenine kazandırılmış olacaktır:
Türkçe Özel isim. 1. Türklerin kullandığı dil. 2. Türkiye Türkçesi. 3. Genel Türk Dili. 4. sf. / zf. Bu dilde olan, bu dille yazılmış (olan). Türkçe eser, Türkçe makale. 5. sf. / zf. Türk’e uygun, yaraşır şekilde; Türk tarzında. Türkçe duruş, Türkçe yaklaşım.
“Türkçe nedir?”
İki kelimeden müteşekkil bu cümle; kolayca cevaplandırılabilecek bir soru gibi görünse de üzerinde düşündükçe derinleşen, derinleştikçe girift hâl bir konu olarak ayrıca ele alınmayı bekliyor.