Bir hasret kokusu; burnumda tüttü!
Götürün hacılar; götürün beni!
Eridi bedenim; takatim bitti!
Götürün resule; götürün beni.
 Bu gün vurgun yemiş gibiyim sanki. Hani anasından ayrı düşen bir çocuk; gündüzün hiç bir şeyi farketmeksizin koşar , oynarda; akşamla beraber anası aklına düşerde, gündüz oynadığı oyunun büyüsü bozulur;ağlamaya başlar ya. İşte; bende öyle efkarlıyım bu gün. Hani geçen hafta; hocamın köyünü yazmıştım. Hatırlarsanız; bir süleyman hocamdan bahsetmiştim. O; demiştim! Konyada hacı veyis efendinin, ladikli ahmet ağanın , hacı veyiszadenin konyadaki belkide son örneği ve oda onlar gibi evliya bir zat. Onu tanıdığım günden beri himmeti şefkati hiç ırak olmadı üzerimden. Bu gün süleyman hocamın annesi için tertip edilen hatim merasimine katıldık. Süleyman hocam dedi ki mustafa hocama: aman ha! Mustafam! Sakın emekli olma! Bak; cennet gülleri hafızlar yetiştiriyorsun! Takatin bitinceye kadar emekli olma! Eldeki guş bir uçarsa bir daha geri gelmez. Süleyman hocam konuşmasına devam ediyordu: benim bir arkadaşım varıdı! Medinede otururudu! Evi; her şeyi varıdı medinede! Türkiyeye geri döneceğim diyordu! Ben ona; bak! Etme! Dutma! Medine hiç bırakılırda geri gelinirmi! Dedim! Arkadaş beni diynemedi! Medineyi bıraktı arkasında; döndü , geldi gonyaya! Ondan sonra; altı ay ya yaşadı, ya yaşamadı! Ben nasıl olduda kodum geldim medineyi! Hiç resulullahın civarı bırakılıpta gerisin geri dönülürmü konyaya diye haykıra haykıra öldü gitti! Diyordu süleyman hocam. devam ediyordu konuşmasına: osmanlı devrinde; karamanın bir köyünden bir adam 15 sene ravzayımutahharanın temizlikçiliğini yapmış! Bir gün ona bir yoğurt ikram etmişler medinede! Medine sıcak! O dönemdede buz dolabı filanda yok! Eh! Haliyle yoğurtta sıcak! Nerde bizim yaylaların serin yoğurtları diye iç geçirmiş bizim karamanlı. O gece; güllerin efendisi resulüekremi görmüş düşünde! Efendimiz: sen memleketini, yaylalarınızı çok özlemişsin! Hele sen bir git memleketine! Demiş! Bizim karamanlı binbir üzüntü ve mahçubiyetle dönmüş memlekete! Üç gün anca dayanabilmiş amma! Medine, medine diye ağlaya ağlaya ölüp gitmiş. Süleyman hocam yaramı kanatmıştı yine durduk yere. Öyle ya! Şu fani dünyada tek kıskandığım, imrendiğim medine şehrinin kıymetini bilemeyenleri anlatıveriyordu bize. Nasıl kıskanmayayım ki: geçenlerde; medinede kılınan bir sabah namazını dinliyordum! Bir kuş; ravzada cıvıl , cıvıl ötüyordu özgürce. Bir kuş olaydım! Dedim: belki bir yolunu bulurdum medineli olmanın. Kainatın güneşinin raihasını çeker dururdum içime. Gelen hacıların gözleri önünde kanat açardım özgürlüğe. Yada bir damla göz yaşı olsaydım! Samimiyetle süzülürdüm belki ebubekr efendimizin kabrine. Medineli; üstelikte kabak kafalı bir ensar çocuğu olabilseydim! Çığlıklarım karışabilseydi medine müezzinlerinin seslerine. Bir zeyd olabilseydimde; taifte resule atılan taşlara siper olabilseydim. Bir ninovalı addas olabilseydimde; taifte taşa tutulan peygamberi ona iman ederek teselli edebilseydim. Bir rumeysada ben olsaydımda: anam babam sana feda olsun ya resulullah! Benim uğrunda verebileceğim tek bir servetim; enesim ciğer parem var! Onu senin hizmetine feda edeyimde oda sana hizmet etsin! Diyebilseydim. Bir eneste ben olsaydım! Çocuk olsaydım peygamber ocağında! Efendimiz beni bir yere gönderseydide; ben çocukluk etseydimde oyuna dalsaydım! Çıksaydı karşıma peygamberimde; bana: çifte kulaklı enes! Git dediğim yere gitmedinmi daha! Deseydi ve ben sonsuz mahçup olsaydım. Bir ebuhureyrede ben olsaydımda; birileri bana: bu ebuhureyrede ne çok hadis rivayet etmiş? Deseydide! Ben: insanlar çarşıda pazarda dünyalık işlere koşarken ben resulullahın civarından bir an olsun ayrılmıyor ve onu takip ediyordum! Diye kendimi savunabilseydim. Hani; o halini, sahibinin verdiği eziyeti efendimize şikayet eden deve varya! İşte; o ben olsaydımda hüzün hüzün halimi resule haykırsaydım. Bakmayın siz bana efendiler! Hani aşık demişleyin: kurban olam efendimin iline!  Yine neler geldi aciz dilime! Bülbül aşık; zar eyliyor gülüne! Alın beni efendime götürün! İşte; benimki o hesap! Süleyman hocamdaki sehavet beni böyle söyletti! Hani; aşk ağlatır; dert inletirmiş ya. Bir erzurumlu ağma mustafa ağabey varmış ya! Nasıl etmişse etmiş; medineye hicret etmiş. Rabbim bir şekilde karamanlı ağma mustafa olarak benimde yollarımı açsada bende mücavir olabilsem medineye. Bir medinelide ben olsam. Neticede sonumda baki kabristanı olsa. Aaah! Ah! Ey! Badısabah! Uğrarsa yolun semtiharemeyne! Tazimimi arzeyle; resulüssakaleyne.