Önce şu diyaloga bir bakalım. Karaman’da bir ilköğretimi ziyaret eden bir denetmenle orada görev yapan öğretmenler arasındaki diyaloga yani.
Denetmen: Bu sistem yani Arapça, Kur’an-ı Kerim gibi dini dersler düşünemeyen beyinler üretecek, sizler de (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerini göstererek) düşünemeyen kesimsiniz. Ben 55 yaşındayım, belki göremem ama siz bu yapıyla bu ülkenin ne hale geleceğini göreceksiniz.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni: Ben düşünemeyen kesim miyim?
Denetmen: Evet sen de düşünemeyen beyinsin. Sen ve senin gibilerin bu ülkeye ne faydası oldu. Sizler bu ülkeye zararsınız. Bu ülkeye ne faydanız olabilir. Arapça ve Türkçe eğitimini birlikte alan kesim düşünemeyen kesimdir. Bu sistemin amacı da düşünemeyen beyinler üretmektir.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni: Hiç hoşgörünüz yok mu?
Denetmen: Zaten size hiç hoşgörü göstermiyorum. Türban bir simgedir. Sizler de bu ülkeye zararsınız.
Yer Karaman bir ilköğretim okulu. Diyalogun taraflarından birisi eski ismiyle müfettiş yeni düzenlemeyle denetmen. Diğer taraf ise o okulda görev yapan öğretmenler. 
Denetmen Arapça ve Kur’an-ı kerim gibi derslerinin düşünemeyen beyinler ürettiklerine vurgu yapıyor. Kendi fikridir, öyle düşünüyordur, demokrasi de böyle bir şey zaten, ne demeye hakkımız var. Ancak devamında kurulan cümlelere aynı yaklaşımla bakmamız elbette ki söz konusu olamaz. Çünkü cümlenin devamında aleni hakaret var. Arapça ve Kur’an-ı Kerim dersi alanların düşünemeyen kesim olarak ifade edilmesi başka ne anlama gelir ki? ‘Siz düşünemeyen kesimsiniz’ hitabı bir insanın başka bir insana asla kabul edilemeyecek bir hitap şeklidir. ‘Siz düşünemeyen kesimsiniz’ çünkü siz Kur’an-ı Kerim okuyorsunuz. Buradan anlaşılan Kur’an-Kerim’in düşünceyi engellediği, düşünceyi yok saydığıdır. Aslında hedef Kur’an- Kerim’dir. Onu okuyan insan düşünemiyorsa, o düşünememeyi sağlayan da tabi ki Kur’an- Kerim oluyor. O halde suçlu kim Kur’an-Kerim. Bunun başka bir anlamı var mı?

Denetmen önyargılarına, taassuba kendisini mahkum etmiştir. Yüce kitabımızın ‘akletmez misiniz?’, ‘düşünmez misiniz?’ hitaplarından haberdar değildir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma tavrını sürdürmektedir. Yaklaşımının ve söylediklerinin hiçbir kıymeti yoktur. Tavır bilinen klasik sol din düşmanlığı tavrıdır.
Bir denetçi olmayı bir tarafa bırakacak olursak, bir insan olarak ta son derece nezaketsiz bir yaklaşımdır sergilenen. Denetmenin görevi rehberlik yapmaktır. Eğitimde daha iyi yaklaşımların ve kazanımların ortaya konması için öğretmenlerle birlikte düşünme erdemine sahip olmaktır. Yoksa onların neyi okuyup okumadıkları ya da neyi nasıl düşünüp düşünmeyecekleri değildir denetmenin görevi.

Bu denetmen ortaya koyduğu düşünce ve yaklaşımlarla toplumun bir kesimine tavır almış ve tarafsızlığını kaybetmiştir. Bundan sonra yapacağı denetim görevlerinin ve hazırladığı önerilerin anlamı kalmamıştır.
Ayrıca bu denetmen anayasayı, yasayı ve içerisinde bulunduğu eğitim camiasının üst kuruluşu olan bakanlığı da görmezden gelmiştir.
Herkesin inanıp inanmama serbestliği vardır. Ancak hiç kimsenin bir diğerinin inancına hakaret etmeye, onu yok saymaya ve tercihlerinin rencide edilmesine asla hakkı yoktur ve olmamalıdır da.
Bir de sayın denetçi buyuruyorlar ki, bu yapıyla giderse yani siz böyle Kur’an-ı Kerim, siyer ve Arapça gibi dersleri görmeye devam ederseniz, bu yapıyla bu ülkenin ne hale geleceğini görürsünüz. Mesela ne hale gelirmiş bu ülke.
Evet sayın denetçi ülke ne haline gelecek?
M. Abdulkadir YUSUFOĞLU