Zordur tutmak elde ateşi ve akmak için direnen gözde tomurcuklanmış yaşı.  İnsan her şeyi başarabilecek güç ile yaratılmıştır, neyi nasıl yapacağını karıştırınca gücünün de ölçüsü karışır ve dua için açılması gereken avuçlar, Yaratıcısı için akacak gözyaşları bilmem nerelerde ve neleri vazife yapar kendine.

İnsan; yaratılışı muhteşem, icraatları efsunlu, kendini çözemeden başkalarına merhem olma hevesli, en çok sevdiğini söylediklerinden uzak, sevmediklerinin her an takipçisi, ne olduğu ile olmak istediği arasında çelişkilerin farkında olup umursamayan, kendisi et ve kemikten olup, bir avuç midesi ve beş duyusu için fevkalade fedakâr. Eğilmesi gerektiğinde dik duran, dik durması gerektiğinde eğilen baş ve bedene sahip.

Dünya; hani o canim insanın iki gözü gibi, canının bir parçası, uzatsa eli tutamaz ama tamamına talip gibi, yetmişindeki ile yedisindeki aynı heveste. Kendisi Nasreddin Hocaya nispet dünyanın merkezinde, gökyüzündeki tüm yıldızlar sanki kendine mahsus, her dönüş bir yolun sonuna yaklaşmak değil de yeni bir yeşerişe gebe gibi tahayyül. Hani o güneş ve yer merkezindeki çekirdek, sıcağı cana yakın, varlığı hayat için, sırları hala saklı, soruları cevapsız.

Hepsine yetecek zannettiğimiz gönül; alsa içine sığar kanısındayız ve biz aslında hepsini gönlümüze sığdırırız da kendileri dar bilirler gönlümüzü durmak istemezler aynı anda aynı mekânda, bu huzursuzluk bizi de yavaş yavaş rahatsız eder, teker teker çıkarırız içerisinden bazılarını. Önce bizi en az sevenleri ve bizim az sevdiklerimizi. Ayaklarımız ağırdığı için gidemediğimiz uzaklar, ciğerimiz iflas ettiği için içemediğimiz sigaralar, koparmaya acımadığımız ama şimdi tutamadığımız gonca güller, kanadını kırdığımız ve şimdi ulaşılmaz uzaklıklarda olan kumrular, öpülesi olduğunu toprağa karışınca anladığımız saçımızı okşayan eller, vesaireler hepsini bir bir çıkarırız. Gönlümüz az ferahlar ama yetmez ki her hal, hala bir sıkıntıdır bitmez. Sonra makama, torpile, işgörmeye, toleransa, ayrıcalığı, şan ve şöhrete, paraya, önceliğe karşı eğdiğimiz başımızı ve artık belki de çok eğilmekten rahatsızlanan belimizi, Yaratıcımız içim eğmeye başlarız yarım yamalak ve gönül biraz daha huzur vermeye başlar kendi rahatladıkça.

Bu böylece devam eder ve bir gün biz bakarız ki gönlümüz de bir sevda kalmış gerisi hep yalan olmuş, gönül huzur bulmuş ama yolunda sonu görülmüş, göz yine tomurcuk yapar kenarında ama içinde huzur vardır üzmez sizi bu gözyaşı…