Yine ateş düştü yüreğimize, lokmalar iftar sofralarında düğümlendi boğazımıza. Seni emanet bilip sahip çıkamadık Gazze. Peygamberler diyarında lanetli kavimden aynı muameleyi görürken sen, biz sessiz sessiz bekliyoruz bilmem neyi?  Duada mı etmiyoruz acaba ya da seni mi dahil etmiyoruz dualarımıza ki kurak topraklarını taptaze gözlerden akan yaş, gencecik bedenlerden süzülen kan suluyor. Hangi anne dayanır gencecik bedenin toprağa kavuştuğunu görmeye ve ardından diğerine şimdi sıra sende deyip yeniden göndermeye. Hangi can dayanır yasladığınız başınızın dayanağı olan babaya doymadan, koklamadan, veda bile etmeden ayrılmaya.

Asalet senin karakterin olmuş Gazze. Şerefli annelerin iffetle, edeple, sevdayla büyüttüğü gençlerin bir devrin destanını yazıyor. Bizler oyunla uğraştayken, senin yiğitlerin ölüme gülerek koşuyor.  İmanın ne büyük bir güç olduğunu lisanı hal ile de anlatıyor dünyaya.

Sana sahip çıkamıyor, seni koruyamıyor, yanında olamıyoruz.  Zulmü fikir edinmiş mimsiz medeniyetin savunucularının kahreden hıyanetlerine sessiz kalıyoruz.  Gazze kan ağlarken biz duymak bile istemiyor, gözümüzü kapatıyor, huzurumuz kaçmasın diye uzak duruyoruz. 

Sabrı Hz. Eyyüb den öğrenmiş, kutsal beldenin imanlı yiğitleri, ne vazgeçmişler inançlarından nede küskün kalmışlar Müslüman kardeşlerine. Hala bir inanç var ki kurtuluşa dair elleri semada dudakları dua üzere daim.

Kalplerimiz kimden yana şimdi, kimin için acıyor ciğerlerimiz. Semaya açtığımız ve yalınız dünyaları isteyen el cennete, zalime zalim diyemeyen dil Kevsere nasıl talip?

Nasıl veririz bu hesabı mahşerde bilemiyorum, hani siz kardeştiniz dendiğinde, zulme neden razı olduğumuz sorulduğunda acaba zihnimiz bir kurtuluş cevabı bulabilir mi?  Şimdi Kudus bir zamanların Mekke’si gibi sahipsiz “Ya Rab biz sahip çıkamadık emanetlere Sen gönder Ebabillerini dönemin bu amansız ve acımasız fil ordusunun üzerine,  onların hesaplarını Sen boşa çıkar” amin.