Memleket isterim şiiri
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin-fakir, ne sen-ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı

Cahit Sıtkıcığım böyle böyle laflar etmiş ama moda olduğu üzere konuyu "cumhuriyet" ile sınırlamadan şööööyle bir tarihe yolculuk yaptığımızda gerek ana hatları ile insanlık, sonra özelde Türklük, sonra İslamlık ve sonunda Anadolu...

Cahitçiğimin dediği gibi bir zaman hiç yaşanmamış.

Sadece Anadolu'ya bile baksak çoğu zaman, yazılı tarihe baktığımızda 10-20-50 yılların bir önemi yok gibi görünür.

Çünkü bunlar hep yönetici elitler için yazılmış tarihlerdir.

Vatandaş ne yaşıyordu…?

Bilmiyoruz…

Akademik tarihçi ve Osmanlı arşivi kaynaklı araştırmalar yapan arkadaşlar iyi bilir. Arşivde, "mühimme defterleri", "ahkam defterleri" mahkeme kayıtlarını içeren "şer'iyye sicil defterleri" serileri vardır.

Bu defterleri kronolojik olarak, hikâye gibi bakıp, okuduğumuzda…

Vatandaş aslında hep sürünüyor...

Ya askerlik zamanı veya vergi zamanı mevcut otorite tarafından "hatırı soruluyor" hatta bazen öyle zamanlar oluyordu ki:

Hesapta olmayan felaketler yaşanıyordu, bir yerde sel felaketi, hareket-i arz (deprem) oluyordu, yangın oluyordu. Devlet aldığı vergiyi yerinde kullanmadığı için hemen yeni bir vergi salıyordu:

"Avârız" vergisi

"Avârız" vergisi dedikleri, zamanımız otoritesinin vatandaşa "IBAN" numarası göndermesinden başka bir şey değildir.

Bizde okuma-yazma muhabbeti olmadığı için, "vatandaş" dediğimiz sıradan unsur ne yapıyordu? Bilmiyoruz.

Zamanımız tarihçileri ne yapıyor:

-Viyana’ya kadar gittik, güzel…

-Falan padişah, filan paşa zamanında çeşme yapıldı, câmi yapıldı.

Yahu zaten o vatandaş vergi veriyor, çağırılınca askere gidiyor.

Bî-zâhmet sen de câmisini yap, çeşmesini yap bari.

Yine bizim tarihçiler yazarlar:

Falan yerde medrese yapıldı.

Medreseler yapılmış da ne olmuş?

Köylerde zaten "imam" bile okuma-yazma bilmiyordu.

Bir kasabada toplasan iki kelam istida (dilekçe) yazacak ya bir kişi ya üç kişi varsa var.

Ahmet Arif kardeşimizin de dediği gibi.

Hep aynı hikâye

yangınlar,

kahpe fakları,

korku çığları

ve irin selleri,

aç yırtıcılar,

suyu zehir bıçaklar ortasındasın.

bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!

*

Acâyib acâyib tarikat, cemâat ve sair din-dışı oluşumların söylemlerini bir tarafa bırakırsak:

Biz bu dünyaya niye geldik ki?

*

Türük beğler, bodun, bunı eşiding! türük [bodun ti]rip il tutsıkıngın bunta urtum; yangılıp

ölsikingin yeme bunta urtum. neng neng sabım erser benggü taşka urtum. angar körü

biling. tüıük matı bodun, beğler, bödke körüğme beğler gü yangıl taçı siz?

*

(Ey) Türk beyleri (ve) halkı, bunu işitin! Türk (halkı), dirilip (nasıl) devlet sahibi olacağını buraya (taş üzerine) hakkettim; yanılıp (nasıl) öleceğini de buraya hakkettim. (söyleyecek)

Her ne sözüm var ise ebedî taşa hakkettin. Ona bakarak (bu sözleri) öğrenin. (Ey) sadık

Türk halkı (ve) beyleri. Bu devirde (bana) itaat eden beyler, (sizler) mi yanılacaksınız?

(Göktürk Kağanı-Bilge)