İçimi dökecek kimsem yok. Bazen duygularım bir dağ gibi birikir ağzımda. Bir boşansam şu duygularımdan derim, bir rahatlasam. Etrafımda beni anlayacak kimseyi bulamayınca Facebook’tan yazıp ferahlamaya çalışırdım.

Benim tuşsuz bir telefonun üstünde; Görmeden, parmağımla tek tek harfleri bula bula emek emek yazdığım yazıları on kişi ya beğenir ya beğenmezdi. Maksat beğeni filan almak değildi elbet! Seni anlıyorum diyen sımsıcak bir ses duyabilmekti.  Bir engelli olarak; Bazen öylesine yalnızız ki? Hamdüsenalar olsun ki: Sayın Kemal Önder Demirkollu öğretmenim fırsat sundular ve Karaman Gündem haber sitesi ve gazetesi aracılığı ile; umarım ki biz engellileri anlayabilecek daha fazla yüreğe dokunabiliyorumdur. 

Ciğer parem; bağrımın başı oğlum bu gece; kulağım acıyor baba! Diye uyuyamadı. Kulağı acıyor muydu; yoksa sancıyor muydu; bilemedik ilk anda. Hele bir sabah olsun oğul! Dedim. Sabah oldu amma çocuğun ızdırabı dinmedi. Öyle ota çöpe ağlamaz benim guzum. 7 yaşına geldi neredeyse ama bugüne değin hiç duymadım ağladığını. Yazın bisiklet sürerken düşermişte; başına toplanan kadınlara: hiçbir yerim acımadı ki! Babama demeyin düştüğümü! duyarsa üzülür! Dermiş. Dedim ki; kimseye demeyeyim! Bir taksi çağırıp Özel Selçuklu Hastanesine bir götürüp baktırayım! Dedim. Zengin olduğumdan değil ha! Özelde derdimi dinleyecek bir muhatap bulurum ve bir engelli olarak kendi işimi kendim görürüm diye. Aldım elime beyaz bastonu! Tuttum çocuğun elinden. Vardık Selçuklu Hastanesine. Kapıdan girdik. Kayıt yaptırılacak yeri aramamıza fırsat kalmadan arkamızdan biri yaklaştı. Muayenemi olacaksınız! Dedi. Ben: evet! Dedim. Önce bir bakalım çocuğa! Kaydı daha sonra yaptırırsınız! Dedi. Ben bu sıcacık sesin hastanede görevli bir hemşire olduğunu zannettim! Meğerse doktormuş. Muayenemizi yaptı. Bizden ücrette aldırmadı. Öylesine duygulandım ki o an! Sana bir kalemde Selçuklu Hastanesini hediye ediyoruz deseler o kadar duygulanmazdım belki.

Sanki dilim tutuldu. Ne diyeceğimi bilemedim! Isırdım dudağımı alabildiğine! Nasıl teşekkür etmeliydim! Hangi cümle anlatabilirdi çaresizliğimi? Kapıdan girer girmez afallamamıza bile fırsat vermeden; doktorum elimizden tutup muayene odasına götürmüştü bizi. Ücret bile aldırmaksızın muayene etmişti. Hocam isminizi bağışlar mısınız bile diyemedim. Nasıl farketmişti ki bizi birden bire? Öyle ya! Bir elinde beyaz baston! Bir elinde bir çocuk! Çaresiz bir baba. El hak! Oda bir babaydı. Bir görmeyenin evlilik macerası ayrı bir tecrübedir! Hele iki görmeyenin bir çocuğu olmuşsa bu apayrı bir tecrübe.

Çocuğunun gülüşlerini, ızdırablarını görerek değil hissederek anlamaya çalışmak. Bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazabilirim.  Ciğer parem anamın evinde doğdu. O sırada anamın evinde ikamet ediyorduk. Biz ana baba olma heveslisiydik! Anamda gayriihtiyari çocuğun her şeyiyle bizatihi ilgilenmek isterdi. Amma bizde diğer ana babalar gibi çocuğumuzla kendimiz ilgilenmek isterdik! Eh! Bizim için bu süreç pek kolay değildi. Herkes kendince haklıydı elbet. TOKİ’ye kendi evimize çıkınca her yönüyle rahat ettik. Bu sabah elinden tutup da ciğer paremi hastaneye götürebildim ya! Bu cesareti bu özgüveni elde etmekte öyle kolay olmadı. Yıllar boyu ben her işimde ona buna yük olmak durumunda kaldım. O sebeple; merde de namerde de muhtaç olmama adına; dalıyorum kör bastonuyla bütün engellerin üstüne inadına. Bu sabah bizi yıldırım hızıyla fark eden ve insanlığın ölmediğini bize gösteren ismini bile sormaya çekindiğim ve yanlış değilsem; e-nabız sisteminden gördüğüm kadarı ile: Özel Selçuklu Hastanesi doktoru Sayın Güney Mehmet Kesmez hocama sonsuz minnetlerimi arz ederim. Erkekler ağlamaz mı efendiler! Olur mu! Erkeklerde ağlar.