1918'de Fuad Köprü tarafından yayınlanan Türk Edebiyatı'nda İlk Mutasavvıflar adlı eserden sonra Türkiye ve Türk dünyası araştırıcıları Yunus Emre isimli bir Türkçe şiir yazan tasavvuf ehli ile tanıştı.

Konuya Kâmil Kepeci, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, İbrahim Hakkı Konyalı, Halim Baki Kunter ve pek çok turizmci, mahalli dernek ve mahalli araştırıcılar girdi devreye.

Yunus Emre hakkında Bektaşi menkabeleri kaynaklı, ortalıkta dolaşan odun taşıma Tapduk Emre hikayelerini zaten herkes biliyor.

Karaman'daki Yunus Emre meselesine gelince:

Türk dervişleri Orta Asya’dan bir Ahmed Yesevi olarak gelmedi; zaten İslam Orta Asya’da bir derviş hareketi ile yayılmadı, İslamiyet Orta Asya Türk memleketlerine bir Emevi-Abbasi zulmü ile yayıldı; Evliya menkabelerinde anlatıldığı gibi yayılmadığı gibi, Orta Asya (Horasan) dervişleri de Anadolu'ya birer Hızır, birer Ahmed Yesevi gibi gelmedi. Orta Asya Türklerinin bir dini inanışları vardı; modern araştırmacılar buna "şamanizm" veya "göktanrı" dini dese de, elbette Türkler tarafından adlandırılmış bir dinin adı yoktur. Genel kanaate göre Türkler "tek bir tanrı'ya –yaratıcıya- inanıyorlardı. Ama bu inanç, başta kendi kamları, baksıları (şamanları) tarafından âyinleri icra edilen biraz sihir kokan, biraz gaibden haberler veren bir inanış idi.

Türkler aynı zamanda Hind ve Tibet dinlerine maruz kaldı; hinduizm, maniheizm, ve sair bütün uzak-doğu inançlarına, ve nihayet nesturi hristiyanlığa;

Ve İslamiyet Orta Asya’ya (Horasan'a) kılıç zoru ile girdi; bu arada bütün arap coğrafyasında görülen sahte peygamberler, aşırı akımlara maruz kaldı; Türkler Anadolu'ya geçerken, elbette bu geçiş on yıllar sürdü, İran'da pehlevi inançları ile tanıştı;

Bütün Arap coğrafyasında görülen daha Hz. Peygamber devrinde başlayan sahte peygamberler ile, kendini "tanrı" olarak görenler ile tanıştı. Mukanna, Mazdek gisi kendini peygamber veya tanrı sananlar ile tanışarak, Anadolu'ya girdiler.

Bunlar daha sonra Babailer olarak ortaya çıktı.

Babailler ve Baba İshak-ı Horasani, bütün Anadolu Coğrafyası'nın daki pek çok tarikatın da temelidir.

Anadolu tasavvufu ve evliyası denilen bütün şahsiyetler Babailerin kalıntısıdır.

Babai hareketine katılan insanların pek çoğu Türk ve Müslüman bile değildi; bunlar Anadolu'nun haksızlığa uğramış, ezilmiş yoksul kalmış yeni göçebe Türkler olduğu gibi, yerli Hristiyan veya başka inançlara mensub unsurlarından oluşuyordu; ancak bunlar bir umud ile Baba İshak'a bel bağlamış insanlardı; onu ölümsüz sanıyorlardı;

Babai hareketi önderlerinin frenk güçlerinin de yardımı ile yenilmesi yarı-şaman, yarı-Müslüman bütün insanları darmadağın etti;

Babai dervişlerinden pek çok Anadolu dervişleri çıktı; cavlakiler, kalenderiler, halvetiler, bektaşiler vs.

Öyle görünüyor ki, Babai hareketinin başarısızlığa uğraması henüz Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmiş Türkmenlerin inanışında büyük bir travma yaratmıştır. Anadolu'daki tekke ve zaviyelerin bilhassa Babailerin perişan edilmesinden sonra ortaya çıkmıştır. öyle anlaşılıyor ki, Baba İshak'ın peşinde koşanlar bütün Anadolu'ya dağılarak, kurdukları tekke ve zaviyelerde uzlete çekilmişlerdir. Çok büyük bir ihtimal ki, Babailere Karamanoğulları da katılmış olmalıdır. Hatta Şikari'de bir yerde Nure Sofu'nun bir ara uzlete çekildiğinden bahsedilir.

Tabdukiler de bunlardandır.

Tarikat menkabeleri bu işleri abartır.

Mesela Said-i Kürdi hakkında sarf edilen rivayetlerin Hacı Bektaş-  i Veli, Ahmed Yesevi hakkında anlatılanlara benzerliği dikkate şayandır.

Karaman'daki Yunus'a gelirsek

İsmail Hacı

İsmail Hacı tamamen Barkan tarafından sadece yorum olarak abartılmış bir şahıstır. Hakkında bir iki Tapu-Tahrir defteri haricinde hiçbir bilgi yoktur.

Arşiv kayıtlarından anladığımıza göre, şeyh falan denildiğine göre muhtemelen bir Babai kalıntısı olması lazım gelir. Bunun haricinde edilen lafların tamamı sadece yorumdur, bu kişinin şahsiyeti, dini anlayışı, hakkında kesinlikle bir bilgi yoktur.

İsmail Hacı'nın köyüne, zaviyesine dair de hiçbir bilgi yoktur, ancak bu İsmail Hacı (veya) Evladı köyünün adı, sonradan "Zaviye" olarak geçer; 1700'lü yıllardan sonra ne İsmail Hacı ne Zaviye olarak adına rastlanmıyor, bu köy ve zaviye sonradan dağılmış olmalıdır, sonradan buraya Sarıkeçili yörükleri yerleşerek, adı Sarıkaya (Feyzü'r- Reşad) adını almıştır.

İsmail Hacı'ya dair bunun haricinde edilen lafların tamamı,

boştur.

Kirişçi Baba

Kirişçi Baba ve Yunus meselesi bir problemi çözmez ama, Kirişçi Baba adına ilk defa Karamanoğulları devrinden kalma bir vakfiyede 1350'li yıllarda tesadüf ediliyor.

Bazı vesikalarda yine Kirişçi Baba ismi geçiyor ve bunun Yunus Emre'nin aynı olduğu İsmail bin Yunus Emre, veya Yunus Emre bin İsmail el-meşhur Kirişçi Baba deniliyor.

Yunus Emre'nin diğer adı (mahlası) olduğu belirtilen Kirişçi Baba'nın adı, Karamanoğulları devrinden kalmış, Larende'de 1355 tarihli Ketenci Baba oğlu Şeyh Mansur Dede Vakfiyesi'nde de geçiyor.

Osmanlı Arşivi kayıtlarında benim rastladığım Yunus Emre el- meşhur Kirişçi Baba sözü 1584 tarihli bir Defter-i Hakanî'de geçiyor.

1800'lü yıllardaki bir Kadı sicilinde İsmail bin Yunus Emre el- meşhur Kirişçi Baba deniliyor.

Tabduk Emre

Niğdeli Kadı Ahmed'in yazdığına göre (ö. 1333), kendilerine "Tabdukî Türkmen Şeyleri" denilen bir gurup olup, bunların "ibahiye"ye mensub olduklarını da yazıyor. İbahiye: dini akidelere karşı biraz lakaydi, hatta günah olarak kabul edilen şeyleri mübah sayanlar. Hatta Kadı bunların erkek, kadın birlikte âyin yaptıklarını da yazıyor; enteresan bir şekilde aynı kadın-erkek meselesini Ahmed Yesevi için ettikleri gibi, Eğridir'de adı geçen Yunus ile ilgili olarak da "ibahi- halveti" denilmekte ve bunların da kadın-erkek âyin yaptığı söylenmektedir.

Tapduk eski Türk kaynaklarına göre, "ibadet eden, allah'a tapan", "isteyen", "bir büyükten talebde bulunan" gibi manalara geliyor.

Menkabelerdeki Tapduk'dan başka gerek şahıs ismi ve gerek ise yer ismi olarak Anadolu'nun muhtelif yerleri, Kerkük'den başka Rumili'nin muhtelif uzak yerlerinde Tapduk ismine tesadüf olunuyor. Kadı Ahmed'in bahsettiği "Tapduki Türkmen şeyhleri"nin birer temsilcisi olmasın bunlar? Aslına bakılırsa Tapduk bir isimden çok bir hatırayı yaşatan mahlas, lakab gibidir.

Karaman'daki Topucak mahalle isminin bu Tapduk ile alakasını kurmak isteyenler var ama, bu biraz zorlama bir benzetmedir.

Yunus Emre

Yunus Emre'nin 1320'de öldüğüne dair bulunan kayıt, Köprülü'nün daha 1918'de Yunus'un 1300'lü yılların ilk yarısında yaşamış olacağına dair tahmin ile örtüşünce, artık edebiyat araştırmacıları bu tarihte hemfikir olmuş ve her bölgenin Yunus'unu bu tarihe göre öldürmek alışkanlık halini almıştır.

Karaman'daki Yunus'a dair ileri sürülen, arşiv kaynaklarında geçen "İbrahim Bey'den Yerce adlı yeri satın aldı" ibaresindeki İbrahim Bey'in iki Karamanoğlu'ndan 1318'den sonra hüküm süren Bedreddin İbrahim Bey olduğu tartışmasına gelince.

Karamanoğlu Bedreddin İbrahim Bey'in Larende'den başka bir yerde hüküm sürdüğü bilinmiyor. Ancak bazı vakıflara hüccet veren İbrahim Bey'in adı, Niğde'de, Aksaray'da Kayseri'de, Akşehir, Ilgın, Beyşehir ve Konya gibi yerlerde de geçmesinin yanısıra, Bedreddin İbrahim Bey devri Anadolu'nun tam manasıyla anarşi içinde yaşadığı bir devir olup, İbrahim Bey'in ona buna imtiyazlar vermesi de mümkün değildir.

Ayrıca Karaman İli'ne dair Osmanlı'nın yaptığı ilk tahrirlerde İbrahim Bey olarak adı geçen hükümdar hakkında Karamanoğlu İbrahim Bey ve atası Mehmed Bey deniliyor ki, Bedreddin İbrahim Bey Mahmud Bey'in oğludur.

Dolayısı ile Yunus Emre adlı şahsa Yerce'nin muafiyetini veren Bedreddin İbrahim Bey olamaz, bu İbrahim Bey son Karamanlı hükümdarı Tacüddin İbrahim Bey'dir. Tarihi uydurmak için hiçbir gerçeklik tarafı olmadık şekilde Bedreddin İbrahim Bey diye zorlamanın hiç gereği yoktur.

Bunun haricinde         Karaman'daki Yunus  Emre   "halveti"dir.

Halvetilik ise Anadolu'ya 1400'lü yılların ikinci yarısı gelmiştir.

Bundan başka, Karaman'daki Yunus'un 1400'lü yıllarda yani Tacüddin İbrahim Bey zamanıda yaşadığı şöyle anlaşılıyor. Yunus Emre'nin oğlu olduğu belirtilen İsmail'den bahsedilirken "elinde

Karamanoğlu İbrahim Bey'den alınmış temessükü var" diyerek, 1476 ve 1483 tarihli iki ayrı tahrirde İsmail'in de o tarihler itibariyle yaşadığı belirtiliyor.

Hacı İsmail-i Horasani ile adı geçen, Yunus'un ise Hacı İsmail'in oğlu veya torunu olduğuna dair tahminler de bence doğru değildir. Zaten o kayıtta oğlu torunu olduğuna dair bir ibare yoktur, "Hacı İsmail cemaatinden" diyor.

Ayrıca Hacı İsmail'in oğlu torunu olması da bir şey ifade etmez, çünkü Hacı İsmail'in kim olduğu bile belli değil, muhtemel ki, bu kişi de Babailer hareketine katılmış biris olması lazım gelir.

Yine, 1530 tarihli tahirde, merhum Hulusi Güngör'ün saha tesbitine göre Akçaşehir civarında bulduğu ve Yerce olarak adlandırılan yerde veya civarında bir Tavşancı-ı Cedid karyesi (köyü) olup, burada İsmail veled-i Yunus zaviyesi kaydı bulunuyor ve yine oradaki ifadeye göre İsmail olarak adı geçen kişinin o tarih itibariyle yaşadığı görülüyor.

Bu Yunus ve İsmail isimlerine daha sonra İsmail bin Yunus Emrem veye Yunus Emrem bin İsmail şeklinde tesadüf etmeye devam ediyoruz ki, bu, bu iki ismin daha sonra kullanılmaya devam ettiğini yani muhtemel ki aynı aile her iki ismi çocuklarına vermeye devam etmiştir.

Anadolu'nun muhtelif yerlerinde Yunus ve Yunus Emre'ler olduğu gibi, Karaman İli'nin mesela İçil tarafında, Belviran'da, Akşehir ve Ilgın'da da Yunus veya Şeyh Yunus veya Yunus Şeyh gibi kişi ve cami, zaviye, tekke isimleri de bulunuyor.

Aksaray'da olduğu görülen bir Tabduk Derviş isminden yola çıkarak, Yunus'un oralı olduğunu bazı akademisyenler yazıyor ama bahsi geçen Tabduk Derviş 1530'larda yaşayan bir şahıstır ve tamamiyle bir zorlamadır. Belki bu da yukarıda bahsettiğimiz Tabdukilerin bir halifesidir.

Yine bazı araştırıcılar Yunus şiirlerini tahlil ederek, bu şiirlerin 1300'lü yıllarda değil, dil olarak ancak 1300'lü yılların sonu ve 1400'lü yıllarda yazılmış olacağını numuneleri ile gösteriyor.

Aslında burada üzerinde durulması gereken asıl konu şudur: 1320'de öldüğü belirtilen Yunus Emre, şair Yunus Emre midir? Mesela Yunus'u Eskişehirli gösteren Lami Çelebi, bir şiirinde Cafer-i Tayyar'ın da Eskişehir'de medfun olduğunu yazıyor.

Ancak Evliya Çelebi Kirişçi Baba zaviyesinde medfun Yunus Emre'nin "ebyat ve eş'arından" yani beyit ve şiirlerinden bahsediyor.

Bunun gibi merhum Durmuş Ali Gülcan, Tapduk meselesine çözüm bulmak için, Yunus uzun yıllar şeyhi Tapduk'un yanında Eskişehir'de yaşayıp, Larende'de yerleşmiştir dediği gibi, Mustafa Tatçı da Sakarya'da yaşayan Yunus gidip Karaman'dan arazi satın almıştır, diye yazıyor. Bunların hiç birinin aslı esası ve dayanağı yoktur.

Geçen gün elime bir kitap geçti, ismi malum olup, Karaman Belediyesi için Eskişehir Belediyesi için Yunus Emre kitabı yazan bir şahıs Ordu Belediyesi için de Yunus Emre kitabı yazmış. Mesela bazı akademisyenler var, bunlar da her Yunus Emre adı geçen ile (yere) gidip, konferanslar veriyor. Esas milletin kafasını ifsad eden bu tiplerdir.

Sonuç olarak

1320'de vefat ettiği söylenen Yunus Emre'nin şair Yunus Emre olduğuna dair hiçbir delil yoktur.

Karaman'da bir Yunus Emre var lakin, bu Yunus'un arazi satın aldığı İbrahim Bey, I. İbrahim Bey değil 1464'de vefat eden II. İbrahim Bey'dir. Karaman’daki Yunus kesinlikle 1400'lü yıllarda yaşamış veya ömrünün bir kısmını 1400'lü yıllarda geçirmiştir.

Kirişçi Baba'nın Yunus Emre olma ihtimali yoktur veya ikisi farklı Kirişçi Baba'dır.

Yunus Emre'nin oğlu olduğu belirtilen İsmail 1500'lü yılların en azından başında yaşıyordu.