Toplum olarak, herkesten ve her şeyden memnun olmaz, her şeyi, herkesi eleştirir; herkes ve her şey hakkında bir sürü laf ederiz.

Hiç bitmez bu laf edişlerimiz.

Hep bir başkası vardır hayatımızda ve o başkası hep suçludur, hep yanlış yapandır.

El âlemin tek doğrusu bizizdir.

Biz hiç yanlış yapmayız.

Bizden başka doğru da, dürüst de yoktur. Sütten çıkmış ak kaşık gibiyizdir. Bizde kılın ucu kadar yanlış yoktur; Çünkü iyi olan, doğru olan, sözün kısası mükemmel olan bizizdir.

Allah bizi özene bezene yaratmıştır.

Kendimizi sorgulamak, yanlışı kendimizde aramak, özeleştiri yapmak hiç aklımıza gelmez. Böyle bir şeyi kabul de etmeyiz. Kişiliğimize hakaret sayarız. 

Suçlu olan da, değişmesi gereken de başkalarıdır.

Başkaları değişirse sorunlar çözülür.

Zaten:

Bu toplum değişmez…

Bu insanlardan bir şey olmaz…

Bunlara verdiğin emeğe yazık…

Ben kim, onlar kim…

Kimin için uğraşıyorum…

Toplumu oluşturan tüm bireylerin genel tutum ve davranış şekli hep böyledir. Kibir ve gurur had safhadadır. Kimse burnundan kıl aldırmaz. Herkes dört dörtlüktür. Hiç kusur da, eksik de yoktur.

Başkaları gibi sen de suçlusun işte.

Hata, eksik, yanlış varsa bu hata, eksik, yanlış sende de vardır.

Sende bu toplumun bir bireyisin. Toplum neyse sen de olsun.

Önce sen değişmelisin. Suçu, yanlışı kabul etmelisin. Özeleştiri yapmalısın, değişmelisin.    

Sen değişirsen her şey değişir.

Üniversitede öğrendiğim en güzel şey; “İnsan önce kendisini değiştirmelidir!”

Bir şeyleri yanlış, eksik buluyorsan, bir şeylerin değişmesini istiyorsan, önce kendinden başlamalısın. Sen değiştiğinde başkaları da sana bakarak değişecek; toplum da değişecektir.

Sözün özü:

Değişim için, önce kendinde başla…